'Hamam' filmiyle yıldızı parlayan ve birçok önemli yapımda rol alan Mehmet Günsür uzun süredir İtalya'da yaşıyor. Genç Günler Festivali için Türkiye'ye geldi ve gençlere oyunculuk serüvenini anlattı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın düzenlediği Genç Günler Festivali günlerdir sahnelerin deneyimli isimlerini yine bir sahnede Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde ağırlıyor. Bu konuklardan biriyse oyuncu Mehmet Günsür oldu. Can Başak, Günsür ile gençlerin katıldığı bir söyleşi yaptı. Günsür hem deneyimlerini gençlerle paylaştı hem de kendi oyunculuk serüvenini anlattı. Ki kendisi çok küçük yaşlarda başlamıştı oyunculuğa… Bilinen ‘Geçmiş Zaman Mimozaları’ dizisiyle Günsür’ün ilk defa kamera karşısına geçtiğidir. Meğer daha öncesi de varmış.

“Fatih semti benim ilgimi çekiyor. Müjdat Gezen’in jenerasyonunda da çok önemli sanatçılar yetişmiş. O dönemlerde Vatan Hastanesi doğumlar için önemliymiş. Ben de orada doğdum. Annemler Ankaralı, o yüzden sürekli bir gidiş geliş vardı. Annemler ben doğmadan İstanbul’a gelmişler. Babam ODTÜ’den, Dil Tarih’ten… Ama ben hiç Ankara’da yaşamadım” diyerek söyleşiye başlayan Günsür bakın neler anlatıyor kariyeriyle ilgili:

– İlk oyunculuk deneyiminizi ne zaman yaşadınız?
– Halam Nilgün Hanım, ben beş altı yaşındayken beni bir reklamcı arkadaşının yanına götürdü ve ben ilk margarin reklamında oynadım. Bütün aile geçtik ekranın başına. Okul bahçesinde çember çeviren çocuklar vardı reklamda. O reklamda gölge olarak geçen çocuk bendim. Sonra margarin reklamında başrol oldum. ‘Geçmiş Bahar Mimozaları’  dokuz bölüm, TRT için sinema tadında çekilen bir diziydi. Görüntü yönetmenimiz de Kaptan Cousteau’nun görüntü yönetmeniydi. ‘Beyaz Gelincik’ dizisinde yeniden çalışma imkanı buldum kendisiyle. 12 yaşında neyin ne kadar farkındaydım, bilmiyorum ama yıllar sonra baktığım zaman Müşfik Kenter ile sabah sahne sırası beklerken yatakta uyuduğumuz bir fotoğraf var. Sinema tozunun alındığı zamanlar.

‘Hamam’ filmi için saçlarımı kestim

– ‘Hamam filminin kariyerinizdeki yeri nedir?’
– Sonra büluğ çağı başlıyor. Zor günler, değişen yüz ve sivilceler. Birkaç minik reklam oldu ve ‘Hamam’ filmine kadar geldi. Ben o dönemde bir restoran işletiyordum. Öncesinde bir müzik grubumuz vardı. Roxy o dönemlere damgasını vurmuş bir mekan. O mekanda çaldık ve birçok üniversite şenliklerine katıldık. Rock müzikle ilgileniyorduk. Gitar dalgasıyla biz de kendimizi bulduk. Grubun bütün üyeleri bir başka ülkeye gidince bana restoran kaldı. Rox’de çalışırken o mekânın bir kardeş barı vardı. Oradaki arkadaşım ‘Hamam’ filminin figürasyon sorumlusuydu. Ferzan Özpetek bir türlü başrol oyuncusuna ikna olamamıştı ve aramaya devam ediyordu. O arkadaşım “Neden bir deneme çekimi yapmıyorsun” dedi ve biz Ferzan Özpetek ile deneme çekimi yaptık ve öyle tanıştık. Benim saçlarım belime kadardı. Ben kendimi Memo olarak tanıtırım, Ferzan ile ilk tanıştığımızda kendimi böyle tanıttığımda şaşırdı. Sonra anladım ki, filmdeki karakterin adı Mehmet ve kendisini Memo olarak tanıtıyordu. Bana saçlarımı kesip kesmeyeceğimi sordu, “Bir dakika” dedim ancak sonra kestim. O kararı verdim ve iyi ki de vermişim.

– Sanırım ‘Hamam’ filminden sonra oyuncu olmaya karar veriyorsunuz.”
– Evet, kesinlikle o filmden sonra ben sadece bu işi yapmak istiyorum dedim. Restoran da müzik de bitti ve ben sadece oyuncu olarak yoluma devam ettim. Film İtalya’da ve dünyada büyük ilgi gördü. ‘Hamam’ benim ilk sinema filmim. Böyle bir filmle başlayınca bu çıtayı Türkiye’de tutturmak zor. İtalya’dan bir teklif geldi, ‘Hamam’ sayesinde, bir tiyatro oyunu. Ben o oyunla İtalya’ya gittim ve dört yıl boyunca turne yaptım. Annem ve babam her zaman çok destek oldular. Biri mühendis, diğeri öğretmen ama sanat damarları gelişmişti. İstanbul Film Festivali’nde bir Fellini serisi vardı ve annem beni götürmüştü.

– O oyundan sonra mı İtalya’da yaşayacağım dediniz?
– İtalya’da dört yıl boyunca bir oyunda oynadım. Turne yaptık çok fazla. Oyunun bu zaman zarfında bütün kadrosu değişti ancak ben kaldım ve yeni gelenleri eğittim. İtalyan Lisesi mezunu olduğum için hep kafamın bir yerinde “İtalya’da yaşayacağım” diyordum. Şu an Roma’da yaşıyorum. Orada bir ajansla çalışıyorum ve bir anda Fas’ta İsa’nın havarisi olarak buldum kendimi. Evlendim, eşim de belgeselci ve yönetmen. Hatta bir film sayesinde tanıştık, bir aşk filmiydi.

Meşhur olmakla ilgilenmiyorum

– Kariyer yönetmek konusunda çok iyi olduğunuzu düşünüyorum.
– Ben işin hiçbir zaman magazin kısmıyla ilgilenmedim. Bir oyuncu olarak set dışında birinin beni seyretmesini istemiyorum. Ama ben insanları seyretmek istiyorum fark edilmeden. Meşhur olma durumu tabii biraz zemininizle de alakalı. Ailem beni çok iyi yetiştirmiş, zemin sağlam olunca… Her zaman öğrenci olduğumu düşündüm hayatta, hiçbir zaman oldum bittim dememeli insan. Meşhur olmak günümüzde çok kolay. Televizyonda her gün beş dakika vesikalık fotoğrafınızı gösterseler meşhur oluyorsunuz. Ama benim ilgilendiğim bir taraf değil. İtalya’da çok meşhur bir insan değilim ama olsam da ilgimi çekmezdi. Orada daha olgun bir ilginin olduğunu söyleyebilirim. Orada global bir şehir olduğu için ünlü insanların sokakta sakin dolaşabildiğini görüyorum.

– ‘Muhteşem Yüzyıl’da rol aldınız. Türkiye’deki projelerde de rol alıyorsunuz.
– ‘Muhteşem Yüzyıl’ Türkiye’nin dünyaya ve birçok ülkeye yayılan ilk dizisi oldu. Arjantin’den Endonezya’ya, Afrika’dan Belgrad’a her gün mesaj geliyor. Ne mutlu bana, oradaki insanların kalbine dokunmuş olmak. Bu işi bunun için yapıyorum zaten.

– Her rolünüzde bambaşka bir kişilik görüyoruz. Bu profesyonelliğin sırrı nedir?
– Benim en sevdiğim süreç hazırlık sürecidir. Elinize bir senaryoyu alıp okumaya başladığınızda, o kağıt üzerindeki karakter yavaş yavaş ete kana bürünmeye başlıyor. Sorularla bu karakteri keşfetme süreci, benim için çok heyecanlı ve tutkulu geçiyor. Sanırım o yardımcı oluyor bir şekilde. Her karakter farklı ve her karakter derin. En yüzeysel karakterler bile kendi derinliğinde var oluyor. Çünkü insanı anlatıyoruz.

İnsanlara iyi davranmak beni mutlu ediyor

– Hayata bakışınızı merak ediyorum.
– Aslında insan büyüdükçe yaşam felsefesi de bir şekilde değişiyor. Daha önceden adını koyamadığın ama yaptığın birçok şeyi neden yaptığını düşünüyorsun. Çocuklarıma şunu söylüyorum: Biz bu dünyaya dans etmek ve şarkı söylemek için geldik. Benim için çok sihirli olan bir şey var, memnun etmek ve iyilik etmek. Sadece canlandırdığım karakterlerle de ilgili olabilir. Kalplere dokunmak dedik ya, birine bir mutluluk verebiliyorsan, onun hazzı çok büyük. Kafamda şirinlik yapmalıyım diye bir şey yok ama insanlara iyi davranmak, onlara hoş hisler vermek beni en çok mutlu eden şey. Sanırım böyle bir yaşama bakış açım var. Tabii ki politik görüşlerim de var, tabii ki sevgi barış ve empati kavramlarını önemsiyorum. Sorumluluk sahibi olmak ve iyilik yapmayı önemsiyorum. Hayattaki yolculuğumuz, önce kendimizi iyi anlamakla başlıyor. İnsanın kendiyle barışık olması, sanatını iyi yapması için çok önemli. İşini iyi yapan insanlarla çalışmak her zaman keyifli olur.

– Uzun süredir sizin projelerinizi takip ediyorum. İnsanlar artık sizin filminize çok iyi hazırlanmış bir proje olarak gittiklerini düşünüyor. Çok iyi projelerde bu bakımdan sizi görüyoruz. Bütün iyi projeler size geliyorsa ya da siz iyi projeleri seçiyorsanız, genç ve yetenekli oyuncular sizin hakkınızda ne düşünüyor?
– Aslında bütün iyi projelerde varım gibi bir şeyi düşünmüyorum. Buraya gelene kadar birçok başka projede de oynadım. Bana bir teklif geliyor, senaryoyu okuyorum ve tamamen içgüdüsel bir karar veriyorum. İlk başta benim de para kazanmak için kabul ettiğim projeler de oldu. Ama şanslıyım, gelen projeler çok kötü projeler değildi. Ama dediğim gibi içgüdüsel bir karar veriyorum. Ya beni heyecanlandırıyor ya da korkutuyor. Senaryoyu okuduğum andan itibaren böyle karar veriyorum.

Ama bir yandan da şans elbette. Her proje, belki kötü diyebileceğim projeler de olabilir, oyuncuya birçok şey öğretir. Bütün projeler bir antrenman sahası. Bir yerden sonra bir şeyler kanıtlanmış oluyor ki, sana öyle roller geliyor. Burada yaşamadığım için, benden daha fazla ekranlarda gördüğünüz yüzler var. Aslında bu her ülkede böyle galiba. Bir projede insanların aklına ilk onlar geliyor. Bir şekilde kendinizi ispat edeceğimiz bir şans yakalamışsanız, ondan sonra gelen teklifler o projeye bakarak geliyor. Riske girmek istemedikleri için sizi sadece o rollerde de görmek isteyebiliyor yapımcılar. Aslında bu soru biraz yapımcılarla ilgili.

– Genç oyuncu adaylarına ne önerirsiniz?
– Bir oyuncu adayının kendini iyi yetiştirmesi gerekiyor. Türkiye’de de birçok önemli oyuncu koçu geliyor, atölyeler düzenliyorlar. Benim zamanıma göre daha çok imkan olduğunu düşünüyorum. Bir şeye ne kadar çok mesai harcıyorsanız, o alanda iyi oluyorsunuz. Günümüz tiktok dünyası, hap gibi. İnsanlar bir şeyi bir an önce ve hemen olsun, istiyor. Ancak öyle olmuyor, kendini yetiştirmek, mesai harcamak gerekiyor. O yüzden en önemli şey öğrenmek, öğrenmek, öğrenmek…

Okan Bayülgen: ‘Ya filozof olacaktım ya da tiyatrocu’