Yılın merakla beklenen filmi ‘Napoleon’ daha gösterime girmeden İngiltere’de eski defterlerin yeniden açılmasına neden oldu. Joaquin Phoenix’in canlandırdığı Fransız komutanın savaş meydanlarındaki başarısı bir yana özellikle de İngiltere ile olan mücadelesi iki yüzyılı aşkın bir süredir hem tarihin hem de sanatın konularından biri olmayı sürdürüyor. Filmden ilk görüntüler yayınlansa da bütün halinde görmek için 22 Kasım’ı beklememiz gerekiyor.
Ancak film öncesinde belki de bizi filmin havasına erkenden sokmak açısından bazı tartışmalar ortaya çıkmaya başladı bile. İşaret fişeği İngilliz yönetmen Ridley Scott’ın Empire dergisine verdiği röportajı oldu. Röportajda Napoleon hakkındaki görüşleri sorulan yönetmen, Fransız komutanı, Büyük İskender, Stalin ve Hitler ile kıyaslayınca tartışmanın fitilini de ateşledi. Fransızlar da durur mu? Elbette bu açıklamalara hemen tepki gösterdiler.
Fransızlardan tepki var: Napoleon ne Fransa’yı ne Avrupa’yı yok etti
Napoléon Vakfı akademik direktörü Pierre Branda, İgiltere’nin saygın gazetelerinden The Telegraph’a verdiği demeçte, “Bu ne cüret! Hitler ve Stalin hiçbir şey inşa etmedi ve sadece yıkım yarattı. Fransız komutan ise bugün hala yerinde duran şeyler inşa etti.” dedi. Aynı röportajda konuşan bir diğer yetkili olan Thierry Lentz de şunları söyledi “Komutan ne Fransa’yı ne de Avrupa’yı yok etti. Onun mirası daha sonra kutlandı, benimsendi ve genişletildi.”
Elbette herkes Fransızlar gibi düşünmüyor. Bir noktaya kadar destek vermekle birlikte Ridley Scott’ın açıklamalarına şerh düşenler de var. Bunlardan biri de Avustralya’daki Newcastle Üniversitesi’nden tarih profesörü ve aynı zamanda Napoleon biyografisinin yazarı Philip Dwyer. Tarihçi, yaptığı açıklamada “Napolyon’un bir tiran olup olmadığı tartışılabilir. Ben olsam tiran derdim. Ama kesinlikle kendi halklarını acımasızca bastıran ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan iki otoriter diktatör olan Hitler ya da Stalin gibi değildi. dedi.
‘Napoleon’u Hitler ve Stalin ile kıyaslamak tarihsel bir saçmalık
Liverpool Üniversitesi’nde tarih profesörü ve ‘Napoleon Savaşları: 1803-15’ dahil olmak üzere Fransız komutan üzerine birçok kitabın yazarı Charles Esdaile farklı bir görüşe sahip. “Ben Napoleon’u bir savaş lordu olarak görüyorum. Kişisel hırsla hareket eden ve kesinlikle acımasız olan bir adam. Savaş makinesini desteklemek için nasıl bir Fransa ve aslında nasıl bir Avrupa inşa etmesi gerektiğine dair çok net bir vizyonu olan bir adam. Ancak yine de o, Naziler gibi toptan bir tasfiyeye girişmedi. Hak vermek gerekirse, hükümdarlığı sırasında siyasi mahkumların sayısı nispeten sınırlıdır. Onu Hitler ve Stalin ile karşılaştırmak tarihsel bir saçmalıktır.”
Peki işin aslı ne? Bu aslında üzerine ciltlerce kitap yazıldığı için öyle bir kaç satırda cevabı verilebilecek bir cevap değil. Andrew Roberts’ın yakın zamanda Türkçeye de çevrilen ve eleştirmenler tarafından biyografi başyapıtı olarak gösterilen kitabı ‘Napoleon‘ bu alanda dikkat çekici bir kaynak olma özelliği taşıyor. Yüzlerce mektubun da süzgeçten geçirildiği bu kalın hacimli kitap Fransız komutanın hayatına dair önemli bilgilere yer veriyor.
Napoleon, Fransız Devrimi’nin ardından Fransa’da siyasi istikrarsızlığın yaşandığı bir dönemde, 1799 yılında iktidarı ele geçirdi. Pek çok tarihçinin hemfikir olduğu üzere Fransa’yı ancien régime (Fransız Devrimi öncesi dönem) döneminde olduğundan daha saygın bir ülke haline getirdi. Hükümeti merkezileştirdi, bankacılığı yeniden düzenledi, eğitimi elden geçirdi ve hukuk sistemini dönüştüren ve diğer birçok ülke için model teşkil eden modern kanunları yürürlüğe koydu.
Ancak elbette hayatta her şey böyşesi toz pembe olamaz. Napoleon aynı zamanda Avrupa’da bir dizi kanlı savaş yürüttü ve en güçlü döneminde Madrid’den Moskova’ya kadar uzanan bir imparatorluk kurdu. 1812 yılında, Avrupa’da onun doğrudan ya da kukla yönetimiyle veya ittifak yoluyla kontrolünd olmayan yerler İngiltere, Portekiz, İsveç ve Osmanlı İmparatorluğu’ydu. Sonunda 1815’te Waterloo Savaşı’nda İngiltere’nin önderlik ettiği bir uluslararası ittifakı tarafından yenilgiye uğratılıp esir alındı. Bu yenilgi öncesi Fransız komutanı yenebilen tek kişi Akka Savunması’nda Cezzar Ahmet Paşa olmuştu.
Anlaşılan önümüzdeki aylar İngilizler ve Fransızlar Napoleon konusunda bol bol atışacak. Stanley Kubrick’in başlayıp tamamlayamadığı yolda ipi göğüsleyen Ridley Scott’ın sinematografik olarak hikâyeye neler katacağı elbette merak konusu. 22 Kasım’da bu ve daha nice sorunun cevabını alacağız.