Tarihin tartışmasız en ünlü ve bir o kadar da tartışmalı figürlerinden Napoleon Bonaparte’ın hayatı daha önce pek çok kez beyazperdeye taşındı. İlki 1927 yılında yönetmen Abel Gance tarafından çekilen film, sessiz sinemanın dikkat çekici yapımları arasına girip epey de ilgi görmüştü. Sesli sinema dönemindeyse Fransızların çektiği 1955 yapımı, Sacha Guitry’nin yönettiği ‘Napoleon’ var elde. 1987’deki Richard T. Heffron’un çektiği ‘Napoleon and Josephine: A Love Story’ ve 2002 yapımı Yves Simoneau’nun yönettiği ‘Napeleon’ dizileri de ağırlıklı olarak Fransız oyuncularla çekildiği için Fransızlar’ın lehine yazılabilecek yapımlar.
Lakin bu yapımlar dışında Napoleon deyince akla gelen filmlerinden biri Rus yönetmen Sergey Bondarchuk’un yönettiği ‘Waterloo Savaşı’. Eğer Stanley Kubrick’in çekmeye ömrü yetseydi onun proje olarak kalan filmi muhtemel en hatırlanan Napolyon filmi olabilirdi.
Her türde film çeken ve üstesinden gelmeyi de başaran İngiliz yönetmen Ridley Scott’ın ‘Napolyon’ filmi sayesinde bu tarihi kişilik tekrar gündemde. Lakin bu film İngilizler ile Fransızlar arasındaki tarihi husumeti yeniden canlandırdı.
Fransızlar Ridley Scott’ın yeterliliğini sorguluyor
Fransız basını filmin daha çekim aşamasında İngiliz yönetmen Ridley Scott’ın böylesi bir projeyi hayata geçirmeye vakıf biri olup olmadığını tartışmaya açmıştı. Gösterime girince de filmi Fransa’nın en etkili gazetelerinden Le Figaro, ‘Napoleon’ filmini eleştirirken alaycı bir dille ‘Barbie’ filmine benzetti. Bununla yetinmeyen gazete, Ridley Scott’ın filminin temel tarihsel hatalarla dolu bir yapım olarak nitelendirdi. Bir diğer etkili gazete olan Le Monde daha ılımlı olmakla birlikte yansıtılan Bonaparte imajına biraz burun kıvırıyor. Fransa’nın önemli haftalık dergilerinden Le Point ise o kadar ortada durmayı tercih etmeyip filmi açıkça Fransız karşıtı bir yapım olmakla suçladı.
Avrupa tarihine ilgi duyanlar Fransa ile İngiltere arasında 14. yüzyılda yaşanan ‘Yüz Yıl Savaşları’ndan başlayan ve sonrasında da 20. yüzyıla kadar neredeyse hiç bitmeyen kimi zaman soğuk kimi zamansa sıcak savaşlara aşinadır. Bu tarihsel husumet Fransızlara göre şimdi bir kültür savaşı olarak karşılarına çıkmış durumda. İngiliz yönetmen Ridley Scott Fransa’dan gelen bu yoğun tepkilere “onlar kendilerini bile sevmez” diyerek pek de tartışmayı sonlandırmayacak bir cevap vermeyi tercih etti.
İngiliz basını filme hayran kalmış
Lakin Fransızların pek sevmediği filmi İngiliz basını daha çok sahiplenmiş durumda. ‘Napoleon’ filminin fragmanı beyazperde düştüğü an İngiltere’den gelen yorumlar muhtemelen, Fransızların öfkesini daha da artırmış durumda. Gösterime girdiği hafta itibariyle The Guardian’ın film eleştirmeni Peter Bradshaw filme beş yıldız vererek ‘Napolyon’u neredeyse yılın en iyilerinden biri ilan etti. Independent ise filme övgüler düzdü. Filme Ada’dan daha mesafeli yaklaşan ve tarihselliği sorgulayan ise The Times gazetesi oldu. Ridley Scott’a soru yönelten gazetenin muhabiri, piramitlerle ilgili sahnenin tarihsel gerçekliğini sorguladı. Aldığı yanıt ise şöyle oldu: Öyle yapıp yapmadığını bilmiyorum ama bu Mısır’ı aldığını anlatmanın en kısa yoluydu.
İngiliz ve Fransız basını arasında sinema dili ve estetik yargılardan ziyade ‘Napoleon’ filmi, tarihsel gerçeklik ekseninde tartışılmaya devam edecek gibi. Sinema dünyasında belli bir ağırlığı olan Fransızların, 1927 yapımı Abel Gance dışında imparatorları hakkında böylesi ses getiren bir yapıma imza atamamış olmaları şu sıralar kendi içlerinde de bir tartışma konusu. Oscarlardaki performansı da şimdiden merakla beklenen yapım Türkiye’de 24 Kasım’da izleyiciyle buluşacak.