New York Moda Haftası izlenimlerine devam. Ne çok beyaz ve siyah var podyumlarda. Renk arayacak olursak karşımıza bej tonları, lila, pasteller ve pudralar geliyor. Şu ana dek gördüklerimize bakılırsa çok minimal sakin bir sezon bizi bekliyor. En çılgın şey geçen sezondan transfer maskülen ceketler. İlla bir iki beden büyük ve alabildiğine vatkalı. Geçelim defilelere.
Önce en çok beklenen Halmut Lang defilesi… Tasarımcı Peter Do, Helmut Lang’ın kreatif direktörü olarak ilk koleksiyonunu sergiledi. Helmut Lang 90’ların sonlarında moda dünyasının en etkili isimlerinden biriydi. Avusturyalıdır ama yarattığı koleksiyonlar New York şehrinin modada ruh bulmuş hali gibiydi. Manhattan’ın sokakları ve taksi şoförleri ve hatta işçi üniformaları ilham kaynakları arasındaydı.
Minimal tasarımlarına şimdi bir kez daha dönüp baktığımda onları neredeyse tuhaf buluyorum; çünkü çok normaller. Lang gibi tasarımcılar başta, 90’ların defileleri, moda imajları ve hatta Oscar’a giyilen kıyafetler bile günümüzdekilerle kıyaslanamaz bir normallik taşıyor. Gündeme tekrar gelmiş olmaları bir oh dedirtecek, mükemmel olmaya çalışmak çok yorucu.
Helmut Lang 2007’de markadan ayrıldı. Markanın yeni sahipleri büyük ismi canlı tutmak için ondan fazla kreatif direktör denedi. Hiçbiri istenen etkiyi yaratmadı. Genç Peter Do Vietnam kökenli bir Amerikalı. Kendi markasını 2019 yılında sunmaya başladı. O yıllardan beri moda ‘nerd’lerinin takibinde.
Yüzünde maskeyle çıkan fotoğrafları önceleri covid göndermesi sanmıştık. Covid bitti, maske kalkmadı. Bir nevi Martin Margiela etkisi, tanınmama isteği. Bu sektörde baskı çoktur, akıllıca bir tutum.
Defile karışık tepkiler aldı. Helmut’a fazla saygı göstermiş, bu durum koleksiyonu sınırlamış diyen de oldu, hemen uçmak olmaz, tedbirli ama sağlam bir açılıştı diyen de.
Gerçekten Helmut Lang’a saygı duruşu gibi defileydi. Taksilere gönderme yapan emniyet kemeri şeritlerle sarılmış ceketler. Renk blokları. Taş rengi, siyah gibi tonlar arasında patlayan fuşya. Asimetrik drapeler. Şiir alıntıları… (Helmut Lang sunumlarında Jenny Hozer’ın mısralarını kullanmıştı, Peter Do kendi gibi Vietnamlı Amerikalı Ocean Vuong’un dizelerini…)
Modeller arasında bile Lang zamanından kalanlar vardı. Örneğin Uma Thurman’ın erkek kardeşi Mipan, süpermodel ve ikon Sasha Pivovarova…
Michael Kors: Sessiz lüks
Söze bir başka Amerikan moda ikonu ile devam edelim. Huzurlarınızda olgunluk çağını yaşayan Michael Kors! Uzun zamandır lüks Amerikan deyince aklımıza gelen isim oydu ama modada 40. yılını kutladığı 2021’den beri kariyerinin en iyi koleksiyonlarına imza atıyor. Nihayet yatlar, özel uçaklar ve şampanya eşliğindeki reklam kampanyalarına son verdi ve lüksün sessizini benimsedi.
Kors’un podyumunda onun klasik çizgilerini taşıyan ama fazlalıklarından arınmış hafiflemiş kıyafetler vardı. Dantel, düz sandaletler, büyük trikolar, miniler, hasır çantalar. Ama saç makyaj sade, renkler sakin, desen yok gibi. Kors çok sevdiği zürafa desenini bile minimalist bir yorum ile sundu. Bir başka yorum da sezonun sevilen look’una yapılmıştı. Bej renkli triko bikini ve hırka üçlemesini şimdiden lüks yatlarda görmeye hazır olalım.
Gurung’un Hindistan esintileri
Prabal Gurung Hint asıllı Amerikan bir tasarımcı. Amerikan moda editörlerinin gözdelerindendir. Beklendiği üzere diğerleri ile aynı kulvara girmemeye özen gösteren bir koleksiyon sundu.
Gurung koleksiyonunda Doğu ve Batıyı sentezlediğini söylüyor. Hint sarilerini Escada tarzı vatkalı ceketlerle giyen teyzelerine atıfta bulunmuş. Teyzeleri öyle giyinen birinin, gözünü erken yaşta eğitmiş olması kaçınılmaz.
Kocaman ceketler, şalvar pantolonlar, asimetrik kesimler, tek kulakta dev küpe… Biraz seksenler, biraz Bollywood, çokça da modern zamanların rahatlığı, gelişi güzelliği. Bir başarılı koleksiyon daha izlemiş olduk.
Katıksız şıklık
Podyumda katıksız şıklık arayışınız varsa New York moda haftasında gideceğiniz yer Carolina Herrera. Markanın kreatif direktörü Wes Gordon, açılışı markanın sembolü olan beyaz gömlek ile yaptı. Ve siyah beyazlarla devam edildi. Tül, büyük etekler, hatta birkaç puantiye ve ekose parça bile gördük. Her şey son derece minimal ve modern bir tarza yorumlanmıştı. Wes Gordon’un markada geçirdiği beş sene sonunda artık kendi tarzını rahatça ifade edebildiği kesin.
Siyah-Beyaz ağırlıklı Hearst koleksiyonu
New York moda haftasının en izlenesi tasarımcılarından biri ile bitirelim. Uruguay’lı moda tasarımcısı Gabriela Hearst markasının yaklaşık 10 yıllık bir geçmişi var. Markası kumaş kalitesi ve işçilik dolayısıla Hermes’e Amerikan rakip olarak gösterildi. Sürdürülebilirlik konusundaki hassasiyeti ile biliniyor ve moda sektörünün en etkili kadınları arasında gösteriliyor.
Onun koleksiyonu da siyah beyaz ağırlıklı idi. Temel parçalar gibi görünse de aslında detaylarda zenginleşen bir koleksiyondu. Dev pardesüler, düşük belli plise maksi etek, siyah deri ile ince yünlülerin birlikte kullanıldığı asimetrik elbise gibi parçalar aklımda kalanlar… Kıyafetlerin Birkenstock benzeri terliklerle kombinlenmesine bayıldım. Yaz indirimlerinden yeni bir çift almakta fayda var.
New York Moda haftası bitti, 17 Eylül’de başlayacak Londra Moda Haftası’nda görüşmek üzere.