Yıl 1923. New York’a dünyanın dört bir yanından insanlar akın akın geliyor. Yeni Dünya’nın cazibesine kapılıp buraya gelenler arasında o yıl doğan Maria Anna Cecilia Sofia Kalogeropoulos ya da bizim onu tanıdığımız adıyla Maria Callas’ın ailesi de vardı. Yunan bir ailenin çocuğu olan sanatçının anne ve babası birbirine olabildiğince zıt karakterlerdi. Hemen hemen hiçbir şeyle ilgilenmeyen babası Yorgo’nun aksine hayat dolu bir kişilik olan annesi Elmina, Maria’nın ilk ilhamlarından biri olacaktı.
Operanın İncil’i Maria Callas
2 Aralık 1923’te dünyaya gelen soprano Maria Callas için efsane maestro Leonard Bernstein “Operanın İncil’i” diyecekti. Yaşam Boyu Başarı ödülü aldığı Grammy’nin yanı sıra kariyerine nice ödül sığdıran soprano, aşkları, buhranları ve sahnedeki performansıyla operayı hem genç kuşaklara hem de daha önce ilgilenme fırsatı olmayanlara duyurdu. Yakın zamana kadar süperstarları en çok çıktığı sanat dalı olan operanın 20. yüzyılda gördüğü en büyük yıldızlardan biri olan soprano, sesinin yanı sıra aşk hayatıyla da gündemde bir hayli yer buluyordu.
Yunanistan Ulusal Operası’nda küçük bir rolle başlayan sanat yaşamı üzerinden çok geçmeden 1947’de Verona’daki performansıyla geniş kesimler tarafından tanınmasına vesile olacaktı. New York’ta doğduktan sonra ailesinin kararı doğrultusunda Atina’ya göç eden Maria Callas, buradaki konservatuvarda aldığı eğitim ardından Verona Festivali’nde kazandığı şöhretle kısa sürede opera sahnesinin genç yıldızı haline gelid. 1950’li yıllarda en büyük rakibi olarak gösterilen Renata Tebaldi ile kıyaslanan soprano, bu durumdan hiç de mutlu değildi. Keza Tebaldi de öyle. Dönemin basının kışkırtması sonrası ikili birbirleri aleyhinde demeç vermeye başlamıştı. Sonrasında ikili aralarında bu husumeti tatlıya bağlayacak olsa da basın, adeta bir maden keşfetmişti. Üstelik bu daha başlangıçtı.
Kariyerine Atina’nın mütevazı şartlara sahip operasında küçük bir rolle başlayan Maria Callas, dünya yıldızı olmaya giden yolda engelleri tek tek aştıktan sonra yaşadığı sansasyonel ilişkiyle de basının ilgi odağı haline geldi. Devrin en zengin insanlarından biri olan armatör Aristotle Onassis ile yaşadığı aşk, sopranoya dair haberleri kültür-sanat servisinden magazinin gündemine taşımıştı. Halihazırda evliyken 1957 yılında Onassis ile ilişki yaşamaya başlayan soprano, sık sık gazete sayfalarını süslüyordu.
Tek filmi Kapadokya’da çekilmişti
‘La Traviata’, ‘Madame Butterfly’ ya da ‘Sevil Berberi’ ile değil, Aristotle Onassis ile olan aşkıyla daha çok gündeme gelen Maria Callas, bu ilişkide ihanete uğrayan tarafı olacaktı. Bu olayın ardından sanatına daha fazla bağlanan soprano, dünyanın önde gelen salonlarında her biri kapalı gişe performanslara imza atmaya devam etti. Ancak ilişkileri henüz devam ederken o zamana kadar hiç yapmadığı bir şeyi de deneyecekti. Yakın arkadaşı Pasolini’nin ısrarlarına sonunda tamam diyen sanatçı ilk sinema deneyimi için kamera karşısına geçecekti. 1969’da ilk ve tek film deneyiminin rotası ise Kapadokya’ydı.
Pier Paolo Pasolini’nin en önemli filmlerinden biri olarak kabul edilen ‘Medea’da başrol oynayan Maria Callas’a Giuseppe Gentile eşlik etmişti. 1968’deki Meksiko Olimpiyatları’nda madalya kazanan bir sporcu olan Genitle de ilk ve son kez kamera karşısına geçiyordu. Yönetmen filmde yaratmak istediği arkaik atmosferi sadece Kapadokya’da yakalayabileceğini savunurken yöre halkını da sıklıkla figüran olarak kamera önüne geçirmişti.
Angelina Jolie ve Haluk Bilginer’i buluşturdu
Europides’in aynı adlı eserinden sinemaya uyarlanan filmde tek oyunculuk deneyimini tadan Maria Callas, sonrasında bir daha kamera karşısına geçmedi. Operanın prestijli salonlarında hüküm sürmeye devam eden soprano 1977 yılında, 53 yaşındayken geçirdiği kalp krizi sonrası Paris’te hayatını kaybetti. Cenazesi Pere Lachaise mezarlığına defnedilen sopranoyu, ölümünün üzerinden neredeyse yarım yüzyıl geçmesine rağmen imza attığı unutulmaz performanslarla hatırlanmaya devam ediyor. Kariyeri boyunca gerek soprano gerekse mezzo-soprano rollerini başarıyla icra eden sanatçı, Yaşamboyu Başarı Grammy Ödülü kazanmıştı.
Doğumunuun yüzüncü yılı olması nedeniyle dünya çapında çeşitli etkinliklerle anılan Maria Callas’ın hayat hikâyesi, Angelina Jolie ve Haluk Bilginer’i aynı filmde buluşturdu. Pablo Larrain’in yönettiği ‘Maria’ adlı filmin çekimleri birkaç hafta içerisinde bitecek. Senaryosunu Steven Knight’ın yazdığı film, yıldız sopranonun Paris’te geçen son yıllarına odaklanıyor. Sanatçının bunalımlarla dolu 1970’li yıllardaki günlerini konu edinen filmde sopranoyu Angelina Jolie, Aristotle Onassis’i ise Haluk Bilginer canlandırıyor.