Bir orman, ormanın ortasında bir kulübedeyiz. Kamp sandalyeleri ile yanlarına konulmuş üzerlerinde yazar ve eser isimli yeşil pankartlar karşılıyor bizi. Etrafta ellerinde kitaplar, kırmızı kurdeleler, okuma lambalarıyla tam teçhizatlı gençlerin büyük bir çoğunluğu oluşturduğu kalabalık… Bir de orman denilince akla gelen o tekinsiz sessizlik yerine etrafta bir coşku, cıvıl cıvıl hal var.
Bursa, Nilüfer Kent Tiyatrosu’nun Balat Atatürk Ormanı’ndaki Kulübe’sindeyiz.
Birazdan Nilüfer Kent Tiyatrosu genel sanat yönetmeni Murat Daltaban’ın tasarlayıp yönettiği ‘yüz yıllık SÖZ’ adlı performansta, Cumhuriyet döneminde yazılmış 100 roman, Türkiye’nin tüm tiyatro okulları ve konservatuvarlarından davet edilen 100 öğrenci tarafından okunmaya başlayacak. Tek solukta, tek bir gün içinde.
Konuşmalar yapılıyor, teşekkürler ve tiyatro sanatına övgüler havada uçuşuyor, öğrenciler yerlerine çağrılıyor. 1-2-3 tıp sessizlik. Ve ta ta tam!
Tam 100 öğrenci, önlerindeki romanları aynı anda okumaya başlıyor. Sessiz bir ormanı, aniden, aynı coşkuyla yükselen sesler kaplıyor. Birbirinden farklı tondaki sesler aynı kararlıkla, ormanın ta içinden gök kubbeye yükseliyor. Bundan sonrası hava koşullarına, öğrencilerin dirençlerine ve kondisyonuna bağlı. Ne olacağını, ne zaman biteceğini bilmediğimiz bir performans bu. Tek bildiğimiz, Balat Atatürk Ormanı’nda Ormandaki Kulübe’de son kitabın son sayfası okunana kadar bu performansın devam edeceği.
Türkiye’nin 11 ili, 24 tiyatro okulundan gelen 100 öğrenci aralarında Vedat Türkali, Duygu Asena, Rıfat Ilgaz, Yaşar Kemal, Füruzan, Mıgırdiç Margosyan, Leyla Erbil, Özen Yula, Suat Derviş, Sema Kaygusuz, Sevgi Soysal, Sabahattin Ali, Yusuf Atılgan’ın da bulunduğu birbirinden önemli yazarların eserlerini okudu tüm gün boyunca.
Kadın yazarlara vurgu
Murat Daltaban, 100 eseri tamamen kendi insiyatifine göre seçtiğini söylüyor. En çok da kadın yazarlara daha fazla yer vermeye özen göstermiş Daltaban. Bu seçimini ise şöyle anlattı: “Feminist hareketin ne kadar eskilere uzandığını göreceksiniz. Kadın yazarların ne kadar güçlü ve mücadeleci olduğunu göreceksiniz. Unutmayın arkamızda çok güçlü bir tarih ve sanat var.”
Öğrenciler ilk kez geçen Cumartesi bir araya gelmişler ve dört saatlik tek bir prova yapmışlar. Prova günü Bursa’da hava yağışlıydı. Orman, yağmur, çamur, soğuk… Koşullar, kulağa çok hoş gelmese de Özlem Daltaban hiçbir şeyin gençlere engel olmadığını, hatta tam tersi motive olduklarını söylüyor laf arasında. Performans günü yağmur bekleniyordu. Ekip hazırlıklıydı lakin sürpriz olmadı. Hatta güneşli bir gün geçirdik bile diyebiliriz.
Bu arada her ne kadar öğrenciler için tüm koşullar düşünülmüş olsa da bütün gün yüksek sesle kitap okumak hiç de kolay değil. Akşam saatlerinde performansa seyirciler de dahil olmaya başladı. Zaten seyirciler de ‘yüz yıllık SÖZ’ün bir parçası olarak düşünülmüş en başında. Bir öğrencinin yanına gidip ‘Destek olmak adına biraz da ben okuyabilir miyim’ demek performansa dahil olmak için yeterliydi. Öğrenciler önlerindeki satırları okurken izleyiciler sessizliği bozmamak şartıyla aralarında gezebildi, yanlarına oturup kitapları dinleyebildi.
Sessizlik tek şartla bozulur: Bir kitap bitince!
Ben de Özen Yula’nın ‘Her Zerre Kara’ kitabından 3 sayfayı okuduktan sonra genç arkadaşların ne kadar dayanıklı olduğunu daha iyi anlamış oldum. Bu arada tiyatro yazarı Özen Yula da performansı izlemeye gelenler arasındaydı. Yaptığı kısa konuşmada gençlere seslendi: “Size bakınca umut hiç bitmiyor. Umarım nefesiniz devam eder, hiç bitmez.”
Ayrıca biten ilk kitabın Nazım Hikmet’in ‘Kuvayi Milliye Destanı’ olduğunu da not düşeyim. Tek nefeste kitaplarını okuyan öğrencileri durduran, ortamdaki sessizliği bitiren an ise aniden gelen sinyal sesi oluyordu. Bu, bir kitabın bitmesi ve herkesin o an çılgınlar gibi alkışlaması demekti… Gün içinde bu sesi duyduğumuz an elimizde ne varsa bırakıp biten romanı gökyüzüne uğurladık.
Tek sesliliğin, herkesi aynı potada eritip tektipleştirmenin muzdaribi olduğumuz günlerdeyiz. Birileri istiyor ki her şey ‘tek’ olsun, güçlünün -yani kendisinin- sesi gür çıksın. Başka sesler duyulmasın. Fakat Cumhuriyet’in 100. yılını geride bırakıp yeni bir sayfa açmaya hazırlanırken asıl ‘kurtuluşun’ çok seslilik olduğunu daha iyi anlamanın umudunu taşıyoruz bir yandan da.
Çok sesli, çok kimlikli, çok kültürlü, herkesin eşit haklara ve olanaklara sahip olduğu yarınlar hayal olarak bir yerde demlenirken ülkenin farklı şehirlerinden, 100 öğrencinin, 100 farklı eseri aynı anda ama birbirlerine engel olmadan hatta yeri geldiğinde birbirlerine destek olarak okumaları tam da bu nedenle başka hislere, hayallere sürüklüyor insanı.