1880’li yılların Amerikası’nda Afrika’dan getirtilen on binlerce insan Antik Çağ’daki köle düzeninden dahi daha gaddar metotlarla çalıştırılmaktaydı. Üstelik 1865 yılında dört yıllık bir iç savaşın ardından Kuzeyliler galip gelerek ABD’de köleliği de kaldırmıştı. Ancak yasal olarak kölelik kalksa da ülkenin güneyinde ağırlıklı olarak tarımsal üretim yapan yerlerdeki insanların köle gibi çalışmak dışında bir seçenekleri yoktu. Gayrı insanı koşullarda çalışan bu göçmen köleler elbette kıtalarından kültürlerini de beraberinde getirmişti.
Müzik tahmin edilebileceği üzere bu kültürün önemli parçalarından biriydi. Öyle ki temeli 1880’lerde atılan bu kültür, bugünün müzisyenlerin müziğini karşımıza çıkaracaktı. 30 Nisan işte bu özel müziğe, caza adanmış bir gün. UNESCO İyi Niyet Elçisi caz piyanisti Herbie Hancock’un önerisinin kabul görmesiyle UNESCO tarafından 2011’den itibaren dünyanın dört bir yanındaki insanları bir araya getirme amacıyla bugün caza adanmış durumda. Bu vesileyle Dünya Caz Günü kutlu olsun. Louis Armstrong ve Sidney Bechet’nin melodileri tüm dünyada yankılansın. Peki neydi bu caz?
Alman müzikbilimci Joachim Ernest Berendt’in kaleme aldığı ve Türkçeye de Ayrıntı Yayınları’nın kazandırdığı ‘Caz Kitabı’, cazın, dününe, bugününe, sosyolojisine bakarak kafalardaki pek çok soruya cevap verebilecek bir yetkinlikte ele alıyor. Cazın felsefi boyutunu ele alan ve Dost Kitabevi’nden çıkan Daniel Martin Feige imzalı ‘Caz Felsefesi’ isimli çalışmayı da işin daha kuramsal kısmıyla ilgilenmek isteyenlerin dikkatine sunalım. New Orleans’ın pamuk tarlalarındaki gariban işçileri bir bakıma hayata tutunduran caz, üzerinden çok da uzun süre geçmeden hem ABD hem Avrupa’da salonların aranan müziğine dönüşmüştü. Bu dönüşümle Türkiye de cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren epey içli dışlı.
Gece kulüpleri, Hilton oteli ve daha fazlası
2. Dünya Savaşı öncesi Avrupa’ya turneye çıkan ve kıtada bu müziğin bilinmesini sağlayan toplulukların bir durağı da Türkiye oluyordu. Tabii yine kulüplerde, büyük olasıkla İngilizce bilen ve dolayısıyla eğitimli bir dinleyici kitlesi karşısında icra edilen bu müzik savaş sonrası ortamda, Türkiye’nin bir NATO üyesi ve Avrupa’da Hilton’a ev sahipliği yapan ilk ülke olması hasebiyle etkisini göstermeye devam etti. Kurulan farklı caz orkestralarının yanı sırada bu müziği öncelleyen eğitim kurumlarının varlığıTürkiye’yi bu müzik türünde Avrupa’nın önemli duraklarından biri haline getirdi. Öyle ki 1991’de başlayan Akbank Caz Festivali ve 1994’te hayatımıza giren İstanbul Caz Festivali artık 30’larında iki olgun festival konumunda. Üstelik dünya üzerinde bu ölçekte birden fazla festivale ev sahipliği yapan kent sayısı tahmin edeceğiniz üzere çok da fazla değil. Ne diyelim? Naza değmesin, daim olsun. Gelelim 30 Nisan ritüeline…
Caz ezgileri İstanbul’un dört bir yanına yayılıyor
Dünya Caz Günü’nün İstanbul yansımaları da dikkat çekici seviyelerde. Hasbelkader yıllık tatili için bu tarihte İstanbul’a gelen bir caz tutkununa bu şehir bu sene onu çok mutlu edecek seçenekler sunuyor. Festivaller ve caz kulüpleriyle artık çok daha geniş kitlelerin ulaştığı cazın melodileri bu akşam Borusan Müzik Evi, CRR Konser Salonu, Babylon, Zorlu PSM, Salon İKSV ve daha pek çok mekânda özel konserlerle kutlanacak. Hepsinin programından bahsetmeden önce Borusan Sanat Müdürü Aydın Dorsay’a dönüp günün ehemmiyetini ve Borusan Müzik Evi’ndeki programlarını soruyoruz:
“Borusan Sanat olarak Borusan Müzik Evi’nde, her yıl yerli ve yabancı sanatçılardan oluşan ve pek çok müzik türünü içine alan programlar oluşturuyoruz. Yeni müzik, dünya müziği ve disiplinlerarası performanslara dönük bu programda, neredeyse her sezon caz ve alternatif türlerinin konserlerine yer vermeye özen gösteriyoruz. Bu yıl Uluslararası Caz Günü kapsamında, Borusan Müzik Evi ve Kod Müzik işbirliğiyle düzenlenen 35. Nova Muzak serisinde, 30 Nisan’da James Brandon Lewis Trio’yu ağırlıyoruz. Türkiye’deki müzikseverler ile ilk kez buluşacak olan Amerikalı saksofon sanatçısı Lewis, yeni albümünün Avrupa’daki ilk konserini Borusan Müzik Evi’nde verecek.”
CRR Konser Salonu’nda “Caz Yağmuru”
Bir pazar akşamı için oldukça iddialı sayılabilecek programla Dünya Caz Günü’nün bir diğer durağı Zorlu PSM. Saksafonun yaşayan önemli icracılarından Gilad Atzmon, quintet ekibiyle birlikte touché’de cazseverlerle buluşacak. Aynı saatlerde touché’nin hemen yanındaki %100 Studio’da ise İngiliz caz topluluğu Get the Blessing sahne alıyor. Gecenin bir diğer önemli etkinliği için rotamızı bu kez Bomonti’ye çeviriyoruz. Babylon, Uluslararası Caz Günü’de trompetin başarılı genç ismi Barış Demirel’in yanı sıra Sercan Debelec Sextet’i ağırlayacak.
Şişhane’ye uzandığımızda İngiliz caz sahnesinde son dönemde ses getiren işlere imza atan Ishmael Ensemble’ı Salon İKSV’de dinleme fırsatımız var. Gecenin en iddialı etkinliklerinden bir diğeri ise CRR Konser Salonu’nda Caz Yağmuru başlığıyla gerçekleşiyor. Kamil Özler Trio’nun yanı sıra piyanoda Nilüfer Verdi, trompette İmer Demirer, saksafonda Barış Ertürk, gitarda Eylül Biçer, bata Volkan Topakoğlu ve davuulda Burak Cihangirli’yi bu özle gecede aynı sahnede dinleyebileceğiz.
Dünyanın en çok kitap okuyan ülkeleri açıklandı: Türkiye 18. sırada