Dört gözle yolunu gözlediğimiz kitaplar, Türkçeye yeni çevrilenler, ‘Okuma listeme aldım ama hala başlamadım’ dediğimiz uzun listelerin değişmezleri…10Haber, bu kitapların izini sürüp raflarda geziyor. Kimi zaman yeni çıkanların peşine düşüyor, kimi zaman uzun zamandır raflarda demlenen kitapları keşfediyor. Ama en çok da ‘Bu aralar ne okusam?’ sorusuna yanıt arıyor.
Bu haftanın rotasıyla Güzdüz Vassaf’ın ilk romanına uğradık, Annie Earnaux’un en yeni kitaplarına ‘merhaba’ dedik, Gazeteci Seçil Türkkan vesilesiyle müşahitlerin anılarına konuk olduk, ‘Dünya’nın En Eski Mutfağı’ndan tariflerle soluklandık ve daha fazlasının peşine düştük.
Ressamın İsyanı/ Gündüz Vassaf
Araştırma, psikoloji ve kişisel gelişim, deneme ve anı türlerinde kitaplar yazan Gündüz Vassaf rotasını bu kez romana kırıyor. Konumuz, ressam Caravaggio imzalı “Azize Lucia’nın Gömülüşü” resmine vurulan ve bu eserin peşinde kendini yollara vuran bir kahramanın hikayesi. Everest Yayınları etiketiyle raflarda yerini alan ‘Ressamın İsyanı’ sanat ile aşkı bol bol tarih sosuna da bulayarak uzun bir yolculuğa çıkarıyor okuru. Uzun ifadesinin özellikle altını çiziyoruz, zira 140 karakterden fazla tweetleri bile okumaya üşendiğimiz bu günlerde, kitabın kalınlığı (665 sayfa) gözünüzü korkutabilir. Ve yalnız olmadığınızı da söyleyelim. Tam da bunun için Vassaf’ın iç rahatlatan bir notu var okurlara: “Bir çırpıda okuyup bitiremeyeceğiniz bu uzunca roman yedi yazıldı. Niyetliyseniz ricam, demlenerek okunması.”
Hipomia/ Tahir Musa Ceylan
Şair ve romancı Tahir Musa Ceylan’ın yeni romanı ‘Hipomania’ ilk olarak ismiyle dikkat çekmeyi başarıyor, kabul. Ancak Gökçen Yanlı imzalı kapak tasarımı da bir o kadar iştah açıcı ve dikkat çekici. Romanın ilk cümlesi ise, bu okuma macerasının az çok nasıl ilerleyeceğini ve sizi nerelere götüreceğinin ipuçlarını veriyor: “Bugün çürük demir gibiyim.”
Roman, ayrılık acısı, ölüm, intihar, aşk ve tutku gibi zor ve ağır konular etrafında dönüyor. Çok iştah açıcı temalar değil, farkındayız. Ancak bu karamsar temalar bir iç monolog halinde akıp gidiyor. Yazarın sorgulamaları, bir anda sizin de soru okurun soru işaretlerini tetikliyor. Bir bakıyorsunuz ki derin bir dertleşmenin içindesiniz. Bu arada bir iştah ve merak uyandırıcı ipucu daha: Romanın son cümlesi de en az ilk cümlesi kadar etkileyici.
Seçim Güvenliği için Sandıkları Korumak/ Seçil Türkkan
Arkadaş sohbetlerinden, komşu buluşmalarına, esnaf ziyaretlerinden, rakı sofralarına aklınıza gelen her yerde konu dönüp dolaşıyor bir şekilde Türkiye’yi bekleyen 2023 seçimlerine geliyor. Sohbetlerle memleketi ya da seçimleri kurtarmak mümkün değil ama size en azından oylarımızı koruyup kurtaranların anılarını öğrenebileceğiniz bir kitap önerelim. Gazeteci Seçil Türkkan, ‘Seçim Güvenliği için Sandıkları Korumak’ başlıklı kitabında, çok farklı siyasal ve sosyal kimliklerden insanların müşahit olarak yaşadıkları deneyimleri aktarıyor. Bu deneyimlerde sandık başında sigaraya başlayanları da görüyoruz, en yakın arkadaşını sandık başında bulanları da…Türkiye’de seçim halleri malum. Oy kullanmanın yeterli olmadığı, oylarımızın güvenliğinden de sorumlu olduğumuz bir atmosfer var. Türkkan da kitapta, bu bize has durumu “kendi demokrasini kendin yap” diyerek tanımlıyor.
Tanrı, İnsan, Hayvan, Makine/ Meghan O’Gieblyn
Bu haftanın ağımıza takılanlarına, bilim kitabı kontenjanından giriyor ‘Tanrı, İnsan, Hayvan, Makine.’ Eski bir teoloji öğrencisi ve deneme yazarı Meghan O’Gieblyn, insanlığın üzerine düşünmekten de konuşmaktan da bıkmadığı ve pek tabii bitiremediği konuları ele alıyor: İnanç, varoluşsal sorgulamalar ve teknoloji… Varoluşsal kaygılar içinde kaybolurken bir de modern hayatın anlamını sorgulamaya cesaretiniz ve enerjiniz varsa sizi böyle alalım. Bir okur dostu not daha: Söz konusu bilim kitapları olduğunda okumakta bile zorluk çektiğimiz terimler, karmaşık bir üslup bizi kitaptan soğutuyor. Neyse ki Meghan O’Gieblyn böyle bir yol izlemiyor, New York Times Book Review Yılın En Önemli Kitabı ödülünün de sahibi olan bu kitap, çevirmen Filiz Sarıalioğlu’nun da katkılarıyla da son derece kolay anlaşılır bir dile sahip.
Uzak Deniz Küçük Yağmur/ Talat Kırış
Anton Çehov, Engin Geçtan, Sir Arthur Conan Doyle, Khaled Hosseini, W. Somerset Maugham, Mikhail Bulgakov, Oliver Sacks, Irvin Yalom bu isimlerin bir ortak noktası var: Hepsi edebiyata gönül vermiş doktorlar.Türkiye’nin en önemli beyin cerrahlarından Prof. Dr. Talat Kırış’ da bu listeye ekleyebiliriz artık. Zira daha önce de yayınlanmış kitapları bulunan Kırış’ın son durağı öyküler. 30 yılı aşkın bir zamana yayılan, bir kısmı çeşitli mecralarda yayımlanmış, bir kısmı ilk kez okurla buluşan bu öykülerde uzak denizler, ıssız tren istasyonları, uzak denizler yer alıyor. Üstelik çok hasret kaldığımız bir eski dostu da sık sık karşılaşıyoruz: Eski İstanbul ile. Emek Sinemasına girip çıkıyoruz, Çiçek Pasajı’nın akordeoncusu Madam Anahit ile karşılşıyoruz, Sirkeci’ye uğuryor ve Nevizade’de Kadir Restoran’a da selam veriyoruz. 213 sayfaya yayılan bu otuz üç öyküyü okurken, satırlarda karşınıza birçok şarkı da çıkacak. Tebrikler, yeni bir şarkı listeniz de var artık.
Olaylar/Annie Ernaux
Eğer geçen hafta biraz kültür sanat haberlerine göz gezdirdiyseniz, yazar Annie Ernaux’un İstanbul’a konuk olduğunu görmüşsünüzdür. 42. İstanbul Film Festivali’ne filmi vesilesiyle konuk olan yazar, gösterimlere katılmış ve okurlarla bir araya da gelmişti. 2022 yılında Nobel Ödüllü’nü kazanan yazar, Türkiye’de de hali hazırda bir okur kitlesine sahip. Her ne kadar kendi bu duruma şaşırsa da, geçen hafta İstiklal Mephisto’da görevli arkadaşın “İmza günü mü var, herkes Annie Ernaux kitapları alıyor bugünlerde?” sorusu yoğun ilgiyi gösteren cinsten. Okumaya niyetliyseniz ya da yeni kitaplara kavuşmak için bekliyorsanız size iyi haberlerimiz var. Yazarın ‘Seneler’ ve ‘Yalın Tutkular’ gibi kitaplarını da Türkçeleştiren Can Yayınları bu kez, ‘Olaylar’ ve ‘Bir Kadın’ kitaplarını da yayınladı. Daha önce ‘Kürtaj’ adıyla yayınlanan ‘Olaylar’ın otobiyografik bir yönü var. Kitap, Fransa’da kürtajın isminin dahi edilmediği günlerde yirmi üç yaşında bir üniversite öğrencisi olan Ernaux’nun hamile olduğunu öğrenmesini ve sonraki süreci ele alıyor. Olaylar, tek solukta okunabilecek bir kitap. Ancak tek nedeni seksen sayfalık incecik bir kitap olması değil, yazarın dürüstlüğü bir kere daha devrede.
Demiryolu Çocukları/ Edith Nesbit
Çocuk edebiyatının önemli isimlerinden Edith Nesbit’in en bilinen eserlerinden ‘Demiryolu Çocukları’ bu kez İletişim Yayınları etiketiyle raflarda. Üç kardeşin hayatın tüm zorluklarına rağmen hayatlarına devam etmeleri, bunu yaparken de çevrelerini de nasıl dönüştürdüklerini okuyoruz. Kitabın ismi de üç kardeşin Londra’daki mutlu mesut hayatlarını, babaları onları terk ettikten sonra, taşındıkları demiryolu yakınlarındaki kasabadan alıyor. Nesbit bu kitabı yayınladığında 1906 yılını gösteriyordu ancak aradan geçen yıllar, bu heyecanlı maceradan bir şey götürmüş değil.
Turunç Ağacı/Jokha Alharthi
Ummanlı yazar ve akademisyen Jokha Alharthi son romanı ‘Turunç Ağacı’ ile bir kere daha Türkçede. 2019’da Man Booker Uluslararası Ödülü’nü kazanan ilk Ummanlı yazar olan Jokha Alharthi’den yeni bir roman… ‘Turunç Ağacı’ Ortadoğu’ya, servete, sosyal statüye, hepsinden öte bir kadın olarak var olmaya dair anlatısıyla dikkat çekiyor. Yazarın bir diğer romanını daha okumak isterseniz, ‘Dolunay Kadınları’ adlı romanı da Timaş Yayınları etiketiyle okurlarla buluşmuştu.
Margaret MacMillan/ Savaş
Daha önce yeryüzündeki ilk savaşın ne zaman başladığınızı düşündünüz mü? Peki ya tüm savaşçılar neden neredeyse hep erkek? Ya da biz insanlar doğamız gereği sürekli savaşmaya mahkum muyuz? Savaşları bitirmek ya da engel olmaya gücümüz yetmese de en azından yazar Margaret MacMillan’ın savaşın insanlığı nasıl etkilediğini ele aldığı bu kitap yeni bilgilerle karşılaştırıyor. Belkıs Çorakçı çevirisiyle Türkçeleştirilen kitapta yazarın bir de uyarısı var: “İğrenç buluyoruz diye gözlerimizi kaçıramayız. Savaşı her zamankinden daha fazla düşünmek zorundayız.”
Dünyanın En Eski Mutfağı/ Jean Bottero
Mutfaktan gelen lezzetli kokular, kimsenin birbirini duymadığı kalabalık sofralar ve nerede olursak olalım tadı hafızamızda kalan lezzetler…Yemek ve sofralar, bir uygarlığı anlamanın en iyi yolu olmanın yanı sıra kültürel kimlik ve hafızanın en önemli taşıyıcılarından. Dünyaca ünlü Fransız Asurbilimci ve tarihçi Jean Bottero, ‘Dünyanın En Eski Mutfağı’nda yaklaşık MÖ 1700’lere tarihlenen ve kırka yakın yemek tarifini içeren üç kil tablet üzerinden antik Babil’in yemek kültürünü inceliyor. Bu kadar eskiye uzanan ve tarihten beslenen bir kitabın sıkıcı olma ihtimali sizi korkutmasın. Zira yazar bu konuda oldukça titiz davranmış, hatta ısrarla amacının akademik ve kapsayıcı bir çalışma ortaya koymak olmadığını söylüyor. Evet, eski Mezopotamyalılarla beraber yemek yeme ihtimalimiz yok ama belki de ‘airfryer’lerimizde pişirmemize ilham verecek yeni tarifler bulabilirsiniz.