Tüm dünyada çalışmalarıyla büyük beğeni toplayan Refik Anadol yeni bir dijital sanat eserine imza attı. Sanatçının ‘Inner Portrait’ adını verdiği projesi dört kıtadan hiç seyahat etmiş kişilerin deneyimlerine odaklanıyor. Anadol’un Türk Hava Yolları ile birlikte hazırladığı yeni çalışması İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’de Türkiye lansmanını yaptı. Eserle birlikte yapım sürecini anlatan belgesel de yayınlandı. Eserin dünya prömiyeri de Art Basel’de yapılmıştı.
1 Aralık tarihine kadar Atatürk Kültür Merkezi’nde ziyarete açık kalacak ‘Inner Portrait’ şimdiden sanatseverlerin ilgi odağında. Dört kıtadan dört farklı karakterin deneyimine odaklanan ‘Inner Portrait’in belgeseli de yakında seyirciyle buluşacak. Dört karakterin hikayeleri üzerinden seyahat etmenin insan biyolojisi üzerindeki etkisini konu alan projenin belgeselinin yönetmenliğini BAFTA ödüllü Jennifer Peedom, görüntü yönetmenliğini Renan Öztürk üstlendi.
Eser 32 kanallı bir beyin sinyali cihazıyla üretildi
Türkiye’de ilk kez sanatseverlerle buluşan yeni projesi ‘Inner Portrait’ hakkında konuşan Refik Anadol “Bu projede hayatında hiç seyahat etmemiş dört kişiye hayalini kurdukları yerlere ilk kez gitme fırsatı sunduk. Seyahatleri boyunca, hem evlerinde hem de hayalini kurdukları yerlerde beyin sinyallerini ölçerek yaşadıkları duygu değişimlerini görselleştiren bir eser ortaya çıkardık. Proje içsel bir yolculuğu ele alan bir çalışma olarak yola çıktı. 21. yüzyılda yapay zeka ve veriyi kullanarak tarih boyunca sanatçılar tarafından defalarca yorumlanmış bir kavram olan portreyi yorumlama şansı elde ettik. Bu süreçte sadece sanattan değil, bilim ve teknolojiden de yararlandık. Bilim tarafını anlamak için harika bir film ekibiyle çalıştık. Bu ekip, dört katılımcının yolculuklarını bilimsel bir titizlikle kayıt altına aldı. 32 kanallı bir beyin sinyali cihazını kullandık. Böylece kişilerin hem evde hem de gittikleri yerlerde yaşadıkları duyguları kayıt edebildik” dedi.
‘Inner Portrait’ için bir buçuk yıl önce çalışmalara başladığını vurgulayan Refik Anadol sözlerine şöyle devam etti: “Genel olarak tüm işlerimde heyecanla besleniyorum ama aynı zamanda bilim kurgu meraklısı olarak, ütopik bakış açısını benimseyen bir yaklaşım içinde bu projeyi de o bakış açısına yaklaştırıyorum. 2008 yılında veri resmi kavramını hayata geçirdiğimde 16 yıldır hala verinin pigmentleşmesi ve sürekli dönüşebilen bir materyal olabilme ihtimali devam ediyor. Bu proje izleyiciyi de kapsayan bir veri heykeline dönüşerek bu fikri bir adım daha ileri taşıdı. Proje daha önce Art Basel’de dünyayla paylaşıldı ve muazzam etki yarattı. Sanat dünyasının en önemli merkezlerinden birinde aldığımız bu pozitif desteği İstanbul’a getirmek benim için çok heyecan verici.”