Bu hafta sizi bir meyhane masasına davet ediyoruz; oyun izlemek için, evet. Hikâyeyi bir meyhaneciden, o börülceleri ayıklar, rokaları parçalar, nohutları blender’dan geçirirken dinleyeceğiz bu kez çünkü.
Bir yandan önümüzdeki mezeleri tadıp bir yandan rakımızı yudumlarken, bir yandan da hemen önümüzde mezeler hazırlarken bize de sıkça laf atan ve önündeki malzemenin ona çağrıştırdıklarını anlatan genç adamı izleyeceğiz. Ya da bir ilişkiden artakalanları… Tam da meyhane masasının örtüsünün ve suyla buluşmuş rakının beyazına yakışır şekilde, beyaz zeminin üstüne küçük küçük ‘lekeler’ bırakılacak bu akşam. Tıpkı rakılı buluşmalarda karşımızdaki yakınımıza kendimizi hesapsız kitapsız açarken zamana, zemine bıraktığımız ‘lekeler’ gibi… İtiraflar, kalp kırıklıkları, hayaller, hevesler, heyecanlar…
Karşımda ‘Oyun Çıkışı’ ekibinden arkadaşım Onur Şimşek oturuyor, dört kişilik masamızı paylaşacağımız diğer çiftin ismini masadaki karttan öğreniyoruz önce. Masa arkadaşlarımız da geldiğinde küçük bir tanışma sohbeti geçiyor aramızda ve ardından çapraz masamızda meze hazırlamaya koyulan oyuncu/anlatıcı Ertürk Erkek’e çeviriyoruz gözlerimizi. Beyoğlu’nun en özgün mutfak/meyhanelerinden Fıccın’ın bir katı tamamen seyirciye ayrılmış durumda. ‘Soğuklar’ı izleyeceğiz. Birkaç soğuk meze ve birkaç kadeh rakı, bolca da muhabbet eşliğinde…
‘Mekâna yerleşen’ bir iş…
Ertürk Erkek mekânın gerçekten sahibi gibi; masaları, mezeleri, içecekleri kontrol ediyor; “Herkesin rakısı geldi mi?” Barış Kuş tüm masaları donatıyor, oyunun asistanı aslında o da, mekânın garsonu değil. Kadehimi kaldırırken Onur’a bakıp “Tiyatronun böyle bir yere evrilmesinden çok memnunum” diyorum gülerek. Mekâna özgü (site specific) işler tiyatronun heyecan veren her biçimini sevenler için ayrı merak uyandırıcıdır. Bu tür ‘deneyim’ içerenler için ‘mekâna yerleşen işler’ demek geliyor içimden.
Yakın zamanda bir şarap evinde izlediğimiz ‘Mono Vino/Bu Bir Aşk Hikâyesi’nde bir yandan şarap tadar ve tattığımız şaraplar hakkında bilgi edinirken bir yandan da Melis Öz’ün anlatıcı/oyuncu performansıyla bir anlatı oyunu izlemiştik. Bu kez ‘Soğuklar’da bir meyhane ortamında, meyhanecinin meze yaparken paylaşacağı ayrılık öyküsünü izliyoruz.
Oyuna girmeden önce ‘Soğuklar’ın yazar ve yönetmeni Ozan Ömer Akgül’le şakalaşıyoruz; “Tiyatro zaten böyle doğmamış mıydı, şenliklerde şaraplar içilip gecelerce hikâyeleri anlatılırken…” Şakadan ötesi bu aslında; bu ve benzeri tüm anlatı biçimleri esasen tiyatronun en özündeki anlatma, paylaşma, topluluğa gösterme, duyguyu aktarma halinin bir örneği. Ki bu tür işlerin sayısının -günümüzde insanların ‘farklı deneyimlere’ yönelme arzusunun da artmasıyla- çoğalacağını tahmin etmek zor değil.
Ertürk Erkek’in canlandırdığı Fikret ortağı olduğu meyhanenin mutfağına paldır küldür girmek durumunda kalır o akşam. Ortağı eşinin doğumuna koşar, o da börülce kaplarının başına… Üstündetatlı bir telaşla, yüzüne yerleşmiş gülümsemeyle oynuyor Erkek, yer yer biraz fazla ‘tatlı’…
Börülceler ayıklanacak, bir ilişkiyle vedalaşılacak…
Masalarına yerleşen, oyuna hazır hale gelen seyirciye o akşam kendisinin neden orada olduğunu anlatmakla başlıyor. Sonra da -sanki vitesi değiştirmeden- birden sevgilisiyle olan ayrılık hikâyesine giriyor. Ve bir saatlik (seyirciyle olan etkileşime göre süre biraz oynayabiliyor) muhabbeti boyunca o sevimli, neşeli, aydınlık ifadeyi hiç kaybetmiyor. İnsan bir parça daha melankolik, belki durgun, düşünceli ifadeler beklemiyor değil Fikret’in bakışlarında. Yaptığı (bitince bize de ikram ettiği) üç mezenin de ilişkisinde izi var.
Parça parça onlardan bahsederken bir yandan da konuklarla sık sık sohbet ediyor. Ortak şarkı listeleri hazırlanıyor, itiraflar bile not ediliyor… Performansın esas zorluğu da tam burada; Erkek, bir anda kendi aralarında muhabbete dalma ihtimali olan seyirciyi sürekli avucunda tutmak, onları oyuna/ana çekmek durumunda. Bir yandan da metni oynayıp bu ayrılık öyküsüyle bağ kurmamızı sağlaması gerek elbette. Odağı kaybetmesi çok olası, yine de son derece dinamik bir şekilde mekânın odağında kalmayı başarıyor.
Metin beni en çok ‘nereye ait hissettiğimizle’ ilgili sözleriyle kendine bağlıyor. Ama bir yanım da diyor ki bu mekâna yerleşme hali, bu samimi biraradalık, bu mezeler ve bu fikir; bu ayrılık/ilişki öyküsünün içinden bize aktarılanlar biraz daha derinlerden çekilip çıkarılmayı hak ediyor. Hikâyenin yolda derinleşip dönüşme ihtimali de o beyaz zeminde bir yerde duruyor ama zaten. Yaz akşamlarında yepyeni bir deneyimle buluşmak isterseniz, tiyatronun gittiği yeni yerlere uğramak isterseniz kaçırmayın.
Soğuklar
Echoes&Nomad Performance
Yazan ve yöneten: Ozan Ömer Akgül
Oyuncu: Ertürk Erkek
Ne zaman, nerede: 24 Haziran Pazartesi, 20.30’da Bodrum, Hadi Balık Bistro-Aspat’ta; 26 Haziran Çarşamba 20.30’da Muğla Kornél’de; 28 Haziran Cuma, 20.30’da Yeni Hayat Gümüşlük’te.
Süre: 60 dakika
Bilet fiyatları: 1800 TL (Mezeler ve rakı dahil)
SAHNEDE BUNLAR DA VAR
Âşık Shakespeare/Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu & Zorlu PSM & Piu Entertainment:
Uraz Kaygılaroğlu ile Nezaket Erden’i buluşturan oyun; bir kuşağın çok iyi bildiği filme, 70 kişilik kalabalık kadrosu, dansçıları ve canlı müziğiyle eğlence vaadi yüksek bir sahne yorumu. Serdar Biliş’in sahneyi lunapark neşesiyle sarıp sarmalamayı sevdiğini anımsadığım bir oyun… Bazı sahnelerin komedisi skeç tadında, bazı ifadeler fazla sosyal mesaj tonunda olsa da totalde başarılı ve seyirciye cıvıltılı, neşeli bir 100 dakika sunuyor. Aşk ve komedi duygusuyla sarmalanacak, müzikli anlarla coşacaksınız…
📌 24 ve Haziran’da, saat 21.00’de İzmir Kültür Park Açıkhava Tiyatrosu’nda.
Takımyıldızları/KAOS:
Uzay-zaman kavramları, varoluşumuz, hayat seçimlerimiz üzerine çaktırmadan düşündürürken bir yandan da en az kuantum fiziği kadar anlaşılmaz ve gizemli olan ‘aşk’a dair bir oyun… Nick Payne imzalı oyun, bir partide tanışan Mary ile Roland arasındaki romantik ilişkinin paralel evrenlerdeki farklı hallerine götürüyor bizi. Özge Erdem ile Kemal Kayaoğlu’nun performanslarıyla, tek bir ilişkinin sonsuz olasılıklarında dolaşacağız.
📌 28 Haziran Cuma, 20.30’da Minoa Pera’da.
Yeraltından Notlar/ikincikat:
Dostoyevski’nin, varoluşçu edebiyatın öncülü, 150 yıldır modern insanın ‘yeraltı dünyasının’ kapısını açık tutan güçlü eseri, Oğuz Arıcı’nın uyarlamasıyla, Emircan Mehmetcik’in tek kişilik performansıyla sahnede. Romanın uyumsuz, huysuz, huzursuz, arzuları ile arazları, varlığı ile hiçliği arasında sıkışmış küçük, sıradan adamı kendisini anlatmak üzere seyircinin karşısına geçiyor.
📌 26 Haziran Çarşamba, 20.30’da ikincikat Kadıköy’de.