Takvimi ilkbahar aylarından sonbahara kaydırıldığından beridir, İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali, tiyatro mevsimi açılışının nazar boncuğu gibi. Eylülde sahneler seyirciyi yepyeni oyunlarla karşılamaya başlar, ekimde de tiyatroseverlerin her sene programını merakla beklediği İstanbul Tiyatro Festivali…
Bu sene 27’incisi 25 Ekim-25 Kasım arasında düzenlenecek kıymetli festivalimiz (bir dönem iki senede bire düşmüştü de nasıl üzülmüştük) 20 oyunu konuk ediyor.
Bir ay boyunca Türkiye’den 11, Almanya, İngiltere, Danimarka, Fransa, Gürcistan, İrlanda, İsrail ve Yunanistan’dan toplam dokuz iş İstanbul’un dört bir yanındaki festival mekânlarında olacak. Program danstan mask tiyatrosuna mekâna özgü işlerden kukla sineması gibi yeni tanışacağımız türlere bizi tiyatronun sınırsız olanaklarında gezdirecek.
Bu sene ikinci kez festivalin küratörlüğünü üstlenen deneyimli tiyatro insanı Işıl Kasapoğlu’nun, festival programını tanıtırken yaptığı konuşmada dediği gibi tam da… Hayal kurmayı, masalları, büyülü dünyaları hatırlamaya ihtiyacımız var. Başımızı döndüren ülke ve dünya siyaseti, ekolojik felaketler, süregiden hak ihlalleri gündemi her birimize hayallerimizi unutturdu. Oysa Kasapoğlu’nun dediği gibi “Umutlarımızın peşine düşmeye, mucizelere inanmaya ihtiyacımız var. Hayal kurmaya muhtacız, açız.”
“Ortak hafızamızı canlandırmak, yeniden cesaretlenmek, meydan okumak için” de tiyatroya ihtiyacımız var.
Festival programını incelediğinizde hem güncel global ve yerel ağırlıklarımıza başka türlü bakma ilhamı veren (kimbilir, belki de itiraz etmek için cesaretlendiren) hem de masalları, mucizeleri hatırlatan oyunlar olduğunu göreceksiniz. Ben sizler için beş yabancı beş yerli oyundan oluşan bir seçki hazırladım. Biletleri satışa çıkan festival programının tamamı İKSV’nin web sitesinde, https://tiyatro.iksv.org/tr/program adresinde…
DÜNYADAN KEŞİFLER
📌 Cafe Müller / Tanztheater Wuppertal Pina Bausch + [Terrain] Boris Charmatz: Bugün ‘dans tiyatrosu’ diye bir kavram varsa bunu Pina Bausch’a borçluyuz desek yeridir. Bedeni, ‘dans formunda’ sahneye çıkaran, dans tiyatrosunun öncü ismi, 2009’da yaşama veda eden dünyaca ünlü dansçı ve koreograf Pina Bausch (ve tabii işleri), festival sayesinde Türkiyeli seyircinin çeşitli kereler buluştuğu bir isim.
Topluluğu bu kez ‘Cafe Müller’ ile izleyeceğiz ki 1978 tarihli bu eseri, sanatçının başyapıtı kabul ediliyor. Gösteriye adını veren mekân gerçek bir yer, oyun da Bausch’un çocukluğunda, ailesinin işlettiği kafede geçirdiği uzun saatlerin ürünü. Savaş sonrası Almanya’sının kadınlarını ve erkeklerini, şehirdeki gündelik hayatı pür dikkat izleyen bir kız çocuğunun, yaratıcı bir kadın olarak üretmeye başladığında dünyaya armağan ettiği bir eser. 45 dakikalık bu lirik, içinden hayat geçen gösteriyi kuru gözlerle izleyebileceğimizi sanmıyorum.
25 Ekim Çarşamba saat 21.00’de, 26 Ekim Perşembe 19.00 ve 21.00’de Zorlu PSM’de.
📌 Kızkardeşler/La Colline Ulusal Tiyatrosu: İkinci dalga feminist hareketin kült sloganından destekle söyleyelim, ‘kişisel/özel olanın politik olduğunu’ tiyatroda her seferinde ispatlayan bir isim Wajdi Mouawad. Memleketi Lübnan’da başladığı hayatı iç savaş nedeniyle çocukken önce Fransa’da akabinde Kanada’da devam eden bir siyasi sürgün.
İç savaş, göç, ırkçılık, kimlik gibi büyük meseleleri kişisel hayatından da ilhamla ama asıl olarak müthiş entelektüel dehası, incelikli sahne gözüyle çarpıcı oyunlara çeviren evrensel bir sanat insanı. Bu kez kızkardeşi Nayla Mouawad’dan ilhamla bir sürgün kadın öyküsü anlatıyor. Biri Batı’nın güvenli Kanada’sından diğeri ise iç savaşla parçalanmış Lübnan’dan gelen iki kadının yollarının kesiştiği tarumar bir otel odasına davetliyiz. Her iki karakteri de Annick Bergeron üstleniyor ve sahnede bizi Mouawad’ın çeşitli materyaller, imgeler, sesler ve nesnelerle kurduğu, muhtemelen yine başımızı döndürecek bir dünya bekliyor.
21 ve 22 Kasım’da saat 20.00’de Zorlu PSM’de.
📌 Baklava Cumhuriyeti: Yunan tiyatrocu Anestis Azas ve onun politik/belgesel tiyatro anlayışıyla iki sene önceki festivalde ‘Temiz Şehir’de tanışmış, çok da memnun olmuştuk. Bu kez ‘Yunanistan’ ve ‘baklava’ kelimelerini yan yana getireceğimizde zihnimizde bir dizi imge ve olay uyandıran meseleyi ele alıyor. Elbette politik tavrını özgün hicviyle birleştirerek…
Bir arada yaşamaya engel olan suni gerilimleri, milliyetçiliği, önyargıları komedi formunda baklava tepsisine yerleştiriveriyor. Biri Türk diğeri Yunan genç bir çiftin tarihi Mesalongi kasabasında füzyon lezzetler yarattıkları bir baklavacı açmasıyla başlıyor hikâye. Milliyetçi husumetlerden kurtulamayıp çareyi kendi bağımsız devletlerini kurmakta buluyor iki âşık. Bize de Yunan polisinin işgaliyle nihayete eren bu başarısız romantik girişimin tarihini izlemek düşüyor…Üstelik oyunda Türk genç Fatih karakterini sinemada ve sahnedeki başarılı işleriyle son dönemin yükselen isimlerinden Cem Yiğit Üzümoğlu üstleniyor.
17 ve 18 Kasım’da saat 20.00’de DasDas’ta.
📌 Ustalık Sınıfı/ Brokentalkers Ve Adrienne Truscott: Dublin merkezli İrlandalı topluluk Brokentalkers ile New Yorklu sanatçı Adrienne Truscott’un ortak işi ezberleri bozmaya, cinsiyetçi klişeleri ti’ye almaya geliyor. Bunu deneysel formlar içinde, kışkırtıcı ve eğlenceli bir tonla yapmak üzere, festival tarihinde ilk kez karşımıza çıkıyor ekip… Onca mücadeleye rağmen mıh gibi yerinde duran cinsiyet ve güç yapılarını sorguluyor, oyun.
Hayatın pek çok alanında, farklı disiplinlerde karşımıza çıkan ‘erkek çok bilmişliğini’ (‘mansplaining’ ve türevleri diyelim) gerçek hayattaki ünlü ama ayrımcı erkek yazarların videoları, yayımları ve röportajlarını örnek alarak bir ustalık sınıfı kurgusu içinde ele alıyor oyun. Ödüllü sanatçı Adrienne Truscott’un korkusuz ve mizahi feminist söylemiyle Brokentalkers’ın ezber bozucu sahnelemesini metin, müzik ve hareket tiyatrosunda birleştiren bir iş. Merakla tanışmayı bekliyoruz.
23 ve 24 Kasım’da, saat 20.00’de İş Kuleleri Salonu’nda.
📌 Çifte Cinayet/Hofesh Shechter Topluluğu: Londra’da yaşayan ve üreten İsrail asıllı ve bol ödüllü koreograf, dansçı ve besteci Hofesh Shechter ve topluluğu da festivalin ‘ilklerinden’. İngiliz tiyatro yayını The Stage’in ‘tiyatronun en etkili 100 ismi’ listesinde (2016’dan beri) yer alan Shechter ‘Palyaçolar’ ve ‘Çözüm’ başlıklı iki bölümden oluşan bir gösteri sunacak.
Şiddete karşı giderek artan duyarsızlığımıza iğneleyici bir biçimde yaklaşan ‘Palyaçolar’, eğlence adı altında ne kadar ileri gidebileceğimizi sorguluyor. ‘Çözüm’ ise ilk bölümün yıkıcı enerjisine karşısında bir şefkat alanı yaratıyor ve en kırılgan yanlarımızı görünür kılıyor. Bu arada da bir kez daha festivallerin en bayıldığımız işlevi sayesinde kalp atışımız hızlanıyor: Kalkıp yerlerine gitmezsek kanlı canlı izleyemeyeceğiz dünya yetenekleri kentimize geliyor…
14 ve 15 Kasım’da saat 20.00’de Zorlu PSM’de.
YERLİ HEYECANLAR
📌 Çirkin / 484 Urban Garden: Kaleminden yerelin bazen hüzünlü bazen öldüresiye komik tonunu okumanın/izlemenin hayli keyif verdiği bir yazar ile sahne üstünde bedeni deforme ederek, araştırarak hep daha fazlasını harekete geçiren bir yönetmenin ortak işi. Firuze Engin ile Güray Dinçol’un… Bu ikiliye, kurmakta oldukları yeni dünyada iki yetkin oyuncu eşlik ediyor: Nihal Yalçın ile Onur Berk Arslanoğlu.
“Anlatı tiyatrosu ile interaktif enstalasyonu birleştiren, izleyiciyi çevreleyen yenilikçi bir deneyim” olarak tarif edilen oyun Anadolu’nun gelenek ve masallarından ilham alan gerçeküstü bir ihanet hikâyesi. Beyoğlu’nun eski ve kıymetli sinemalarından Alkazar’ın dönüştüğü yeni hali olan Hope Alkazar’da seyirciye özel bir deneyim olarak tasarlanmış ‘Çirkin’.
2 ve 3 Kasım’da 20.00’de, 4 ve 5 Kasım’da 18.00’de Hope Alkazar’da.
📌 Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı: Yerli tiyatronun birbirini tamamlayan alanlarında kelimenin gerçek manasıyla çok çalışkan, üretken iki ismini buluşturan, dumanı üstünde bir metin. Dramaturg, akademisyen, çevirmen, oyun/öykü yazarı ve festival tasarımcısı olarak itinayla tiyatro üzerine kafa yoran Ferdi Çetin yazdı.
Tek kişilik işlerden kalabalık müzikallere geniş bir alanda ve her sezonda çok sayıda iş yöneten Kayhan Berkin yönetti. Dramaturjide de derinlikli bakışıyla güven veren bir isim olan Noyan Ayturan’ın imzası var. Kayhan Berkin, Okan Urun ve Nergis Öztürk’ü (İki çok iyi oyuncu Urun ile Öztürk’ü ortak sahnede görmek de az heyecan verici değil) sahnede buluşturacak olan oyun; bir rüya atmosferinde anların, imgelerin ve duyguların peşinden gidiyor. Bir kadının parçalı anlatısı etrafında şekillenen oyunda mekânsal deneyimin izleğini anne-kız ilişkisi üzerinden geçmişe açılan öykü oluşturuyor.
3, 4 ve 5 Kasım’da saat 20.00’de Metrohan’da.
📌 Terörizm / Bahçe Galata: Üç sene önce açtıkları mekânları Bahçe Galata’da akılda kalıcı oyunlar üreten üç yetkin tiyatro insanından yeni bir iş. Yönetmen Saim Güveloğlu ile oyuncular Tülin Özen ve Tansu Biçer’in yorumlarıyla, çağdaş Rus tiyatrosunun önemli isimleri olan Presnyakov Kardeşler’in ‘Terörizm’i.
Bilgesu Akın, Defne Koldaş, Derya Şahan, Fatih Sevdi, Semih Ali Aksoy, Sezer Arıçay, Tansu Biçer, Tolga Güneş, Tülin Özen, Zeynep Çötellioğlu’dan oluşan sahne üstü kadrosuyla, toplumsal olaylara duyarsızlaştığı ölçüde kendi başına gelenlere hassaslaşan günümüz insanı üzerine karanlık bir komedi. Şehir yaşamından beş farklı sahne gösteren bu oyun, mağdurlar, failler ya da vahşice eylemlerle ilgili değil; korku ve şüphenin sıradanlaştığı dağılmış bir toplumdaki bireylerin nasıl birbirine düştüğüne dair.
15 ve 16 Kasım’da saat 20.00’de Caddebostan Kültür Merkezi’nde.
📌 Hamiyet / Peyk: Özgün müzik diliyle bolca ilgi toplayan, indie müzik topluluğu Peyk ile evvelki oyunları (Poz, Medet, Yan Rol) ve tabii pek çok bilindik senaryosuyla (Başta ‘Masumlar Apartmanı) kalemini yakinen tanıdığımız Deniz Madanoğlu ortaklığında, iç gıdıklayan bir proje. İstanbul’un dışındaki bir işçi mahallesinde iki çocuğuyla yaşayan Hamiyet’in 12 Eylül darbesiyle alt üst olan hayatını müzikal olarak izleyeceğiz. Peyk’in solisti İrfan Alış’ın öyküsünü temel alan oyunun rejisi, pek çok sinema filmi ve oyunda takip ettiğimiz başarılı oyuncu ve yönetmen Erol Babaoğlu’na teslim.
10 ve 11 Kasım’da, saat 20.00’de Fişekhane’de.
📌 İstanbul Mon Amour/İstanbul Tiyatro Festivali:Işıl Kasapoğlu’nun 30 yıl kadar önce Orhan Veli Kanık’ın ‘İstanbul’u Dinliyorum’undan esinlenerek tasarladığı proje geçen yılki festivalin en özgün deneyimlerindendi. ‘İstanbul Mon Amour’ bu yıl tarihle kurmacayı, kişisel anlatıyla toplumsal olanı metinlerinde buluşturan, mekâna özgü işler tasarlayan Ahmet Sami Özbudak’a teslim edilmiş. Bu kez Özbudak’ın Beyoğlu’na yazdığı bir aşk mektubunun satırları arasında günübirlik bir İstanbul macerasına davetliyiz.
Beyoğlu’nun görkemli tarihi içinden geçen bu yolculukta Osmanlı’dan günümüze sayısız yaşanmışlığın tanığı üç Fransız lisesi; salonları, sınıfları, koridorlarıyla birer sahneye dönüşecek. Üstelik karşımızda usta isimler Meral Çetinkaya, Deniz Türkali, Bülent Emin Yarar, Okan Bayülgen, Çiçek Dilligil’in yanı sıra genç kuşağın başarılı isimlerinden Dicle Doğan, Fehmi Karaarslan, Canan Atalay, Ayfer Dönmez, Burak Üzen, Nurcan Şirin, Ahhan Şener, Duygu Pelit olacak. Gerçek hikâyelerden esinle yazılan 13 küçük oyunda şehrin geçmişine dair düşleri, heyecanları, aşkları Beyoğlu’nun farklı mekanlarını gezerek izleyeceğiz.
25 Kasım Cumartesi 11.00’de ve 14.00’te Notre Dame de Sion, Galatasaray ve Saint Benoit Fransız Liselerinde.
ŞEHRİN EN YENİSİ ‘IO FESTİVAL’ BAŞLADI
Dünya tiyatrolarında olup biteni senelerdir yakinen takip eden, uzun yıllar İstanbul Tiyatro Festivali’nin direktörü olarak bizi dünyadan sayısız toplulukla tanıştıran Leman Yılmaz, yepyeni bir uluslararası festival yarattı. DasDas bünyesinde hayata geçen Io Festival’in açılış oyunu -geçen hafta sonu-, Belçika’da, Gent Tiyatrosu’nda kelimenin tam manasıyla harikalar yarattığına şahit olduğumuz Milo Rau’nun, ‘La Reprise’i idi. Io Festival tüm seneye yayılarak bizi Atinalı efsane Theodoros Terzopoulos’un Attis Theatre’ından Lübnan’ın tanınmış performans sanatçısı Hanane Hajj Ali’ye pek çok önemli uluslararası isimle buluşturacak. Sezon boyu DasDas/Io Festival’i takipte olacağız, bu kesin.
Bu hafta ise festivalin ikinci oyunu, Belçika’da yaşayan ve üreten Türk tiyatro insanı, her bir işiyle algılarımızla şöyle bir oynamayı seven Mesut Arslan’ın ‘Gılgamış’ı olacak. Mesut Arslan’ın, metnini Mesut Alp ile yazdığı oyununda; ‘Gılgamış Destanı’ iki kadın oyuncu ile seyirciye aktarılırken, oyunda yer alan saydam iki kutu içindeki iki seyirci de aynı hikâyeyi, bulundukları yerden tanık oldukları biçimiyle naklen kendi dinleyicilerine anlatıyor. Performanslar Daphne Agten ve Layla Önlen’e teslim. Hem dünden bugüne aktarılan hem de bugünün diliyle yeniden oluşturulan bir iş.
15 ve 16 Eylül’de, 20.30’da DasDas’ta.
‘SINIRDAKİLER’ İLE TANIŞMAK İÇİN FRINGE İSTANBUL’A BUYURUN
Hikâyesi 1947’de Uluslararası Edinburg Festivali’ne davet edilmeyen ve gösterilerini ‘bir kenarda’ sergileyen sekiz ekiple başlıyor. Kelime anlamı ‘alternatif’, ‘keşfedilmemiş’, ‘sınır’… Bu minik oluşum zaman içinde çağdaş gösteri sanatları alanındaki en prestijli festivallerden Edinburgh Fringe’e dönüşüyor.
Her yıl dünyanın farklı şehirlerinde 170 bin sanatçı, 250 farklı mekânda ve 60 bin etkinlikte sahne alıyor, Fringe festivallerinde. Beş senedir İstanbul’un da harıl harıl çalışarak festival düzenleyen bir Fringe ekibi var. Ve bu sene de yine eylül ayının üçüncü haftasında Türkiye’den ve dünyadan tiyatro, dans ve performans disiplinlerinden alternatif işleri İstanbul’un farklı mekânlarına taşıyorlar.
Fringe İstanbul kapsamında bu sene Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, Belçika, Birleşik Krallık, İsrail, İtalya, Hollanda, Hindistan, Japonya, Kanada ve Yunanistan’dan ekipler Arter, Barış Manço Kültür Merkezi, BeReZe Gösteri Evi, Caddebostan Kültür Merkezi, Çıplak Ayaklar Dans Akademisi, DasDas, ENKA Sanat, Fişekhane, Hope Alkazar, Alan Kadıköy, Karga, Sakıp Sabancı Müzesi ve Tuhafier’de olacak.
Programı https://widget-1644517afa0e4550ab0d6e14b24f4d9a.elfsig.ht/ adresinden inceleyebilirsiniz. Şu üç işe alıcı gözle bakmanızı tavsiye ederim:
📌 A Night with Thick&Tight Theatre: 2012’de yılında Daniel Hay-Gordon ve Eleanor Perry tarafından kurulmuş queer dans tiyatrosu topluluğu Thick&Tight, ünlü ve kötü şöhretli kişilerin son bir dans için hayata döndürülen üç portresini, Fringe Açılış Gecesi’nde sunuyor. Connor Scott sahnede punkçı Sid Vicious’u, Harry Alexander pop art ikonu Andy Warhol’u ve Edd Arnold da Weimar/Hollywood efsanesi Marlene Dietrich’i canlandırıyor. Eğlenceli ve enerji dolu bir gösteri.
16 Eylül Cumartesi, 20.30’da Alan Kadıköy’de.
📌 Hansel & Gretel Alteration/Vidave: Milano’da yaşayan genç dansçı ve koreograflar Noemi Dalla Vecchia ile Matteo Vignali’nin bol ödüllü projesi Vidave’den, meşhur Grimm masalının anlatı yapısını değiştiren bir çalışma. ‘Sıvı aile’ kavramına ve bunun yetişkinler ile ergenler arasında yol açtığı görece zorluklara odaklanan bir iş. Üç dansçı, geçmiş diyalogların seslerinin flashback gibi geldiği soğuk ve minimal bir ortamı canlandırıyor.
20 Eylül Çarşamba, 20.30’da Alan Kadıköy’de.
📌 On Wednesdays We Wear Pink/Alexandros Stavropoulos: Popüler kültürdeki kadınlık anlatılarına farklı bir bakış sunan genç Yunan performansçı Alexandros Stavropoulos’un son koreografisi. Gösteri, kadınlık temsillerinin doğasındaki formları ve çelişkileri vurguluyor. Bir pop kültürü ve kitsch deposundan yararlanan dans gösterisinin beş figürü, bir vitrin camından çıkışı arayan canlı mankenler gibi, tekrar eden bir günlük varoluşu ve kaçış hayalini paylaşıyor.
20 Eylül Çarşamba, 20.30’da DasDas’ta.