Çehov’un büyük klasiği ‘Martı’nın finalde kendini vuran genç oyun yazarı karakteri (Konstantin) Treplev aslında kimdir? Nedir ya da? Ülke çapındaki -artık yaşlanmış olsa da- tiyatro yıldızı Irina Arkadina’dan, annesinden yeterince saf sevgi görememiş oğlu mu?
Annesinden dolayı ünlülerin arasında büyümüş ama kendini ispatlama hırsı içinde boğulmuş ‘ezik’ bir genç mi? Köhnemiş sanat anlayışından kendini sıyırma çabasıyla yenilikçi işler peşinde koşan hırslı bir yazar mı?
Oyuncu olma hayaliyle yanıp tutuşan komşusu Nina’nın umutsuz âşığı mı? Annesini popüler yazar sevgilisi Trigorin’in elinden geri almaya çalışan ‘Hamlet’ benzeri bir çaresiz mi? Kendi varoluşunu gerçekleştirememiş, kaybetmeye mahkûm, melodram denizlerinde kaybolmuş bir ruh mu?
Treplev oyunun sonunda kendini vurur. Bunu biliriz. Bunlar ve daha fazlasıyla baş edemediğinden belki. Sanatın, yazının, ilişkilerin içinde yeni bir çağ açma derdine düşmüş gibidir, ama etrafını saran hayat ve karakterler müsaade etmez buna. Ya da belki de kendini gereğinden fazla önemsiyordur, kim bilir… Neresinden okursak okuyalım yorucu bir karakterdir Çehov’un Treplev’i. Birinin onu omuzlarından sarsıp “Kendine gel” demesine ihtiyaç vardır belki de sadece…
Çehov bir çağdaş sanat mekânında…
Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Ümit Erlim birlikte ve ayrı ayrı; hem sahne hem kağıt üstü üretimleriyle, akademik emekleri ve eğitmen kimlikleriyle tiyatroda hız kesmeden derinleşen iki isim. Suadiye’de üç katlı bir çağdaş sanat alanı olan Decollage Art Space ile bir araya gelmeleri çağdaş Türkiye tiyatrosu için benzersiz bir Çehov yorumunun yaratılmasına vesile olmuş.
Finalde kendini vuran Treplev’in öyküsünü onun gözünden, merkeze Treplev’i ve onun duygularını yerleştirerek kurguluyorlar. Bildiğimiz ‘Martı’ metninin olay ve duygu akışına, karakter özelliklerine sadıklar. Ama oyunun lineer kurgusuna değiller.
Elinde mikrofon, dilinde bir rap şarkısı, “Treplev’i kimse sevmiyor!” diye karşımıza çıkan bir Treplev var. Kalbini, tüm hırçınlığı, kırıklıkları ve hırslarıyla karşısında oturan seyirciye açmış bir Treplev bu. Bedeni tamamen özgür; Ümit Erlim’in atletik ve etkileyici beden kullanımıyla Treplev’in hücrelerinde taşıdığı her uç nokta koreografiye ince ince yerleştirilmiş.
Başak Kıvılcım Ertanoğlu karakteri yönlendirir, diğer karakterleri konuşur, yer yer Treplev’i durdurur, susturur ya da kışkırtırken Treplev bir yandan büyük bir tuvale rastgele boya saçmakla meşgul. Az sonra o tuval karşımızda, üzerinde çiftlikte ve civarda yaşayan ‘Martı’ oyunu karakterlerinin fotoğraflarıyla dolacak. Cinayet büroda hazırlanmış bir ‘şüpheli panosu’ gibi… Ölecek çünkü, biliyoruz. İstemeden de olsa, Treplev’in ölümüne giden yolu döşeyen karakterleri, Treplev’in onlarla olan ilişkisini, yine Treplev’in gözünden/kalbinden geçtiği haliyle dinleyeceğiz. Burada sahne onun çünkü…
Dört raundluk bir fırtına
‘Treplev’ üç kata yayılan, terimin hakkını tam olarak veren ‘mekâna özgü’ bir iş. Bizatihi bu mekânı düşünerek ve Çehov ile ‘Martı’ üzerine uzun uzadıya çalışarak hazırlamış ikili ‘Treplev’i. Üçüncü katta bir sanat galerisi atmosferi hissi var. Sanatta yeni biçimler arayan Treplev’in derdine uygun bir mekân. Alanı her şekilde kullanıyor Erlim ile Ertanoğlu. Seyirci de alana dahil, seyirciyle düzenli bir iletişim halinde oyun boyu Erlim. Bunun için küçük sürprizleri var oyunun seyirciye.
İkinci katta bir boks ringi ortamı bekliyor bizi. “Dört raundluk bir fırtına!” Trigorin, Nina, Treplev, Arkadina farklı eşleşmelerle kozlarını paylaşacak. Seyirci yine oyuna dahil.
Finali bir tür TV şovu konseptiyle izliyoruz. Arkada sayaç çalışıyor, süre dolduğunda Treplev ölecek. Başak Kıvılcım Ertanoğlu programın ev sahibi. Artık Treplev için “İyi bilirdik…” deme zamanı.
Katlar arasında dolaşırken duvara iliştirilmiş ölüm ilanı da çarpıyor gözümüze zaten. Karmaşık duygu dünyasında üç katlı, çokça komik ve yaratıcı, 90 dakika süren bir yolculuk boyunca eşlik etmiş gibiyiz Treplev’e.
Cesur bir uyarlama
Ertanoğlu ile Erlim’in (ve elbette tüm yaratıcı, destekçi ekibin) bir klasiğe getirdiği bu korkusuz, çarpıcı yaklaşım; sadece metni parçalayıp yeniden kurma becerisi ve karakter üzerinden yepyeni bir oyun yarattığı için değil, bu mekâna kurduğu yenilikçi dünya ve seyirciye yaşattığı zihin açıcı ve eğlenceli deneyim için de çok çok kıymetli. Çıktığımızda birkaç tiyatro insanıyla aramızda “Biz nasıl bir şey izledik yahu! İstanbul’dayız değil mi biz, Suadiye’de izledik yani bunu?” minvalli konuşmalar geçti. Abartmıyorduk, sezonun galiba en heyecan verici işinden çıkmıştık. Gösterimler yaz boyu devam ediyor, izlediğinizde abartmadığımızı göreceksiniz…
Treplev / Decollage Art Space
Yazan: Anton Çehov
Uyarlayan: Başak Kıvılcım Ertanoğlu, Ümit Erlim
Yöneten: Başak Kıvılcım Ertanoğlu
Oyuncular: Başak Kıvılcım Ertanoğlu, Ümit Erlim
Süre: 90 dk.
Ne zaman, nerede: 14 ve 19 Temmuz, 20.30’da Suadiye Decollage Art Space’te.
Bilet fiyatları: 620 TL.
SAHNE DE BUNLAR DA VAR
Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit/Tiyatro Hemhal
Dirmit kız dilden dile dolaşan öyküsünü bu cumartesi akşamı Urladam’da anlatıyor. Yıldızların altında, mekânın açık hava sahnesi Ağaçlı Sahne’de olacak Nezaket Erden. Latife Tekin’in aynı adlı romanından uyarlanan ‘Dirmit’ bir köyden kente göç öyküsünü, kalabalık ailenin genç kızının bakışıyla anlatıyor. Erden’in her izleyeni mest eden oyunculuğunu hâlâ görmediyseniz ve yazı İzmir civarında geçiriyorsanız kaçırmayın. Oyunun hemen ardından Biletinial’ın tiyatro söyleşisi serisi #bibuluşma etkinliğimiz gerçekleşecek. Urladam’ın ev sahipliğinde, Nezaket Erden ile oyunun yönetmeni Hakan Emre Ünal sahnede söyleşi konuğum olacak. ‘Dirmit’ sürecini seyirci katılımıyla konuşup #bisoru setindeki eğlenceli sorularla geceyi muhabbet ve kahkahayla tamamlayacağız.
🔴13 Temmuz Cumartesi, 21.00’de Urladam’da.
Geçen Gün/Kundura Sahne
Başka türlü bir şehir hikâyesi. Şehirle başa çıkmaya çalışan iki dünyalı… Sahnede Esme Madra ile Ozan Çelik, oyunun alameti farikası ses ve hareket tasarımında ise Tophane Noise Band’in her zamanki özgün imzası var. Elbette yine beklenmedik alet edevatla ürettikleri müzikle… Şehir ve şehrin sakinleriyle ilişkimize dair “endişe dolu bir sevgi hikâyesi’.
🔴 19 Temmuz Cuma, 21.15’te ENKA Eşref Denizhan Açık Hava Tiyatrosu’nda.
Übüleşme/Oyun Laboratuvarı
Absürt tiyatronun kurucu babası kabul edilen Alfred Jarry’nin kült oyunu ‘Kral Übü’ genç bir ekibin elinde yeniden hayat buluyor. Ekip oyunu “Übü gibilerin dünyayı kendi istediği hale getirme halini tek tipleşmiş dünya arzusunun nasıl vücut bulduğunu anlatan bir distopya” olarak tanımlıyor. Çevirisinin Fransızca aslından Hazal Çevik tarafından yapıldığı, Fatih Pazvantoğlu’nun uyarladığı ve yönettiği oyunda hikâyeyi (soytarı/tuhaf oyun karakterleri) ‘buffoon’lardan izleyeceğiz.
🔴 19 Temmuz Cuma, 20.30’da Ara Sahne’de.