Aylardır ABD başkanlık seçimi ile yatıp kalkıyoruz. Önceki başkan Donald Trump ile şimdiki başkan Joe Biden arasında başlayan yarış Biden’ın aman belim ağrıyor diye çekilmesi sonrasında Trump ile Kamala Harris arasında yaşanıyor. Küfüre varan tartışmaların, suikast girişimlerinin, her gün yeni bir skandalın yaşandığı seçim sürecini (Beyza Topçu ile Berrak Güngör’ün şahane ABD seçim günlüğünü takip edenler bilir) bundan bir yıl önce bir film olarak önümüze gelse “Bu kadar da olmaz” der senaristi yerden yere vururduk. Ama işte bu seçim ‘post truth’ denen gerçeğin gölgelendiği zamanlarda yapılıyor.
‘İç Savaş’ filmine göre Trump seçiliyor ama sonu iyi olmuyor
Gelecek günlerde sinemacıların hayal gücünü bile aşan bu süreçten ilhamla filmler çekileceğini öngörmek için kahin olmaya gerek yok. Ki nisan ayında gösterime giren Alex Garland imzalı ‘İç Savaş / Ciwil War’ filmini düşünecek olursak sinemacıların çoktan işe koyulduğu da söylenebilir.
İsmiyle bile sert çağrışımlar yapan bu film, başkanlık yarışının zihinlerdeki kaygı ve tahribatın sinemada nasıl ortaya çıkacağının habercisi mi, bunu zaman gösterecek. Ama bu film bize seçimleri bir şekilde Trump’ın kazanacağını söylüyor. Çünkü ‘İç Savaş’ta resmedilen ABD başkanı, söylem ve tavır olarak Trump’ın bir kopyası. Ayrılıkçı, ötekileştirici, dediğim dedik, her şeyi ben bilirim tavrıyla kutuplaşmış bir ABD’yi ortadan ikiye bölmüş. Sonra da eyaletler arası savaş başlamış. Filmin öngördüğü buydu.
Kim ne derse desin Hollywood başkanlık temsilleri konusunda dikkatlidir. Öyle boşa bir şey göstermez. 1998 yapımı ‘Derin Darbe’ filminde, henüz Obama ortalıkta yokken siyah başkan fikrine ABD’lileri alıştıran Hollywood’du. Başkan olarak Morgan Freeman’ı sahaya sürmüştü. Kimseden de bir itiraz gelmemişti.
‘State of Affairs’cilk siyah kadın başkanı iftiharla sunar
Sonra kadın başkanları da sahaya sürdü. Hatta bir sezon sürse de NBC’nin ‘State of Affairs’ dizisinde Harris’e fiziksel olarak da benzeyen ABD’nin ilk Afro-Amerikan kadın Başkanı Constance Payton’a görev verdi. Başkan Payton’ı da Alfre Woodard’ın canlandırmıştı. Harris seçilirse bu dizi emin olun tekrar gündeme gelir!
2013’te Beyaz Saray’a darbeleri, terör saldırılarını konu edinen ‘Kod Adı: Olympus’, ‘Beyaz Saray Düştü’ filmlerine aksiyon deyip geçilmişti. Filmlerde fit vücutlu başkanlarla onları korumak için canlarını feda etmeye hazır korumaları her türlü zorluğun üstesinden geliyordu. O sıralar ABD’nin başında fit vücutlu Obama vardı. Ki ‘Beyaz Saray Düştü’deki Jamie Foxx’un canlandırdığı Başkan Sawyer, Obama’dan ilhamla yaratılmıştı.
Trump’ın ayak seslerinin bile duyulmadığı bir zamanda baskınların, darbelerin, komploların ABD’de yaşanacağını anlatıyordu filmler. Trump’ın başkan seçilmesinin ardından, bu filmlerden sekiz yıl sonra 2021’deki kongre baskını gerçekleşti. O zaman iki film yeniden gündeme gelmiş ve aksiyon da olsa sinemacıların öngörülerine kulak vermek gerektiği yazılıp çizilmişti ABD’de basınında.
Trump’ın bir başka yüzü
Trump birden ortaya çıkmış bir figür değil. Öyle Nixon gibi skandalları ortaya çıkınca efendi gibi bir kenara çekilecek bir karaktere de sahip olmadığı biliniyor. (Ki Nixon ve skandal deyince ‘Başkanın Tüm Adamları’ filmini tavsiye etmemek olmaz.) Daha başkanlık hayali kurmadan bile değil ABD kamuoyu biz bile onu tanıyorduk. Ama Ali Abbasi’nin yönettiği ‘Trump’ın Hikayesi / The Apprentice’ filminde anlatılanlar öyle yenilir yutulur şeyler değildi. Çok eskilere gidiyordu film.
Trump’ın her türlü krizi fırsata çevirme ustası haline nasıl geldiğini ya da ABD’de Trump’ın ve temsil ettiklerinin sistem içine nasıl girip kök saldığını gayet iyi anlatan film seçim öncesinde tüm dünyada ve pek tabii ki ABD’de gösterime girdi. Ama dediğim gibi gerçeğin gölgelendiği zamanlarda yaşadığımız için yaprak bile kımıldamadı.
Medya itinayla kahraman yaratabilir
Neden böyle oluyor derseniz. Biraz eskilere gidelim. Barry Levinson’ın yönettiği ‘Başkanın Tüm Adamları’ filmini analım. ABD başkanlık seçimlerine iki hafta kala ABD başkanının yaşadığı skandalın nasıl örtbas edildiğini anlatan film yalan haberlerle medyanın toplumu nasıl manipüle ettiğinin sinemadaki eşsiz örneklerinden biridir. Oval ofisteki bir skandalın aktörü olan başkan iki hafta sonra medya sayesinde halk kahramanına dönüşür. Trump da kah medyayı kullanarak kah kavga ederek kah karşısındaki suçlayarak bir şekilde teflon gibi skandalların üzerine yapışmamasını sağlıyor. Kahraman gibi devam ediyor hayatına.
Ama son tahlilde Trump kahraman mı değil mi ABD halkı karar verecek. (Dünya Servisi şef editörümüz Berrak Güngör, ABD Seçim Günlüğü yazısında yarışın kafa kafaya gittiğini yazıyor.) Biz de ABD halkının tüm bu filmlerden bir şey öğrenip öğrenmediğini ya da sinemanın insanlar üzerinde bir etkisi olup olmadığını seçim sonuçları ortaya çıkınca anlayacağız!