Türkan Şoray namı diğer Sultan… İmgesi bu kadar güçlü olan bir ikona dünya sinemasında bile az rastlanır. O, beyazperdedeki enerjisiyle, 50 yıllık sinema yaşantısında yarattığı aurayla, sinemaya olan tutkusuyla ve filmleriyle, kitleleri öyle bir etkiledi ki hepimiz hafızasında belki de sinemamızı tek başına sırtlayabilen, sinemamızın en etkili miti haline geldi… Nasıl sinema deyince aklımıza ilk elden Charlie Chaplin geliyorsa, Türk sineması deyince de hemen gözümüzün önüne Türkan Şoray’ın gelmesi de bu yüzdendir. Sinema için yaratılmış bir kadın. Ki sinema tarihimizin en büyük yönetmenlerinden Lütfi Akad “Türkan Şoray bir hazinedir, biz üstünü kazıyoruz sadece” diyerek bu tespitimizi de adeta yıllar öncesinden doğrular.
Bugün bayramın ilk günü ama bugünün bir başka özelliği de Türkan Şoray’ın doğum günü olması. 2. Dünya Savaşı’nın bitimine az bir süre kala 28 Haziran 1945’te doğan Türkan Şoray, sinema yaşantısı boyunca 222 filmde oynadı. Aslında bu bir dünya rekoru olarak kabul ediliyor. En çok filmde oynayan kadın oyuncu olarak şimdilik bu rekorun sahibi Türkan Hanım. 10Haber olarak Türk sinemasının sultanının hem bayramını kutlayalım hem de doğum günü vesilesiyle hayatımıza kattığı güzellikle için teşekkür edelim istedik. İyi ki bu topraklarda doğmuşsunuz Türkan Hanım iyi ki varsınız!
ANNE: Türkan Şoray’ın daha ortaokul çağında sinemaya girip girmeme kararını veren annesi Meliha Sav’dır. Sinemacılardan gelen teklif üzerine birkaç gün düşünen Meliha Hanım, öğretmen olmak için yatıla okula gönderilmesi kararlaştırılan Türkan’ın, istemeye istemeye sinemacı olmasına razı gelir. Bu kararından sonra da hep Şoray’ın yanında durur.
BAY SİNEMA: Yeşilçam’ın son temsilcisi, Bay Sinema lakaplı Türker İnanoğlu’nun en büyük özellikleriden biri keşifçi olması. Sinemamızda birçok oyuncuyu o keşfetti. Bu keşiflerinin en önemlisi her halde Türkan Şoray’dır. Ev sahipleri Emel Yıldız’ın 15 yaşıdaki Türkan’ı çalıştığı film setine götürmesiyle başlıyor her şey. Sette onu İnanoğlu görüyor. “İnsanın yüreğinin içine dalan bakışları vardı. Müthiş güzeldi. O ana kadar sinemaya böyle bir güzel gelmemişti” diye anlatacaktır İnanoğlu o günü. İnanoğlu o güzelin peşine düşüyor ve Türkan Şoray’ı, ‘Köyde Bir Kız Sevdim’ filminde ilk defa kamera karşısına çıkarıyor. Yıl 1960. Ve o günden sonra da Türkan Şoray efsanesi başlıyor.
CEVHER: Türkan Şoray ilk yıllarında sinemanın aradığı güzel olarak filmlerde masum ve muzip genç kız rollerinde görünse de Ertem Göreç’in ‘Otobüs Yolcuları’ ve Metin Erksan’ın ‘Acı Hayat’ı oyuncu için bir kırılma noktasıdır. Kariyerinin hemen başında rol aldığı bu iki filmle içindeki oyunculuk cevherinin farkına varır. ‘Acı Hayat’taki performansıyla ilk Altın Portakal’ını alır. Şoray “Sinemada oyuncu olmak diye bir kavram vardı ve oyuncu olmak önemliydi. Bunu anlamaya başladım. Oyunculuğu kendi kendime keşfediyordum, tamamen içgüdüsel, el yordamıyla” diyecektir sonraları.
ÇOK ESKİDEN RASTLAŞACAKTIK: Lütfi Akad’ın çektiği ‘Vesikalı Yarim’ filminin unutulmaz diyaloğu. İzzet Günay ile Türkan Şoray’ın başrolde oynadığı hüzünlü ve imkansız bir aşkı anlatan filmin, sonraları birçok taklidi çekilse de ‘Vesikalı Yarim’ sinemamızın klasiklerinden biri olarak hep kaldı. Türkan Şoray’ın da filmografisinin incilerinden biri oldu.
DOSTLUKLAR: Türkan Şoray, erken yaşta sinema dünyasına girdiği ve bu dünyanın esaslı insanlarından biri olduğu için dostları da ağırlıklı olarak bu dünyaya aitti. Dostlukları da Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Cüneyt Arkın, İzzet Günay, Ediz Hun gibi starlarla sınırlı kalmadı. Kamera önü ve arkasından her sinema emekçisiyle dostluk ilişkisi kurdu. Onu sinema dünyası içinde özel kılan noktalardan biri de bu dostluk ilişkileridir.
ELAZIĞ: Türkan Şoray, 1972’de Elazığ’da ‘Cemo’nun çekimleri sırasında attan düştü ve en ciddi set kazasını yaşadı. Ölüm tehlikesi atlattığı bu kazada ilk müdahale Elazığ’da yapıdı. Sonra özel bir uçakla İstanbul’a gelen Türkan Şoray’ı Elazığlılar kazanın ilk günlerinde hiç yalnız bırakmadı. Büyük bir vefa örneği gösterdiler. Şoray bu vefayı yıllar geçse de hiç unutmadı.
FENOMEN: Türk sineması deyince akla gelen ilk isimlerdendir. 1960’lardan başlayarak rol aldığı filmlerle, seyirciyle kurduğu özel bağla, oyunculuğuyla, duruşuyla sinemamızda bir fenomene dönüştü. Okul çağlarında sinemaya başlasa da kendini her dönem geliştirmesini bildi. Ve her kuşaktan seyircinin gönlünde farklı bir filmiyle yer edindi. Herkesin mutlaka çok sevdiği bir Türkan Şoray filmi vardır. ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’, ‘Dila Hanım’, ‘Kara Gözlüm’ ‘Bodrum Hakimi’, ‘Vesikalı Yarim’, ‘Mine, Sürtük’, ‘Çalıkuşu’, ‘Sultan’, ‘Dönüş’, ‘Hayallerim Aşkım ve Sen’, ‘Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu’ en sevilen filmlerinden bazılarıdır. Şoray ise büyük bir mit olmasını bakın nasıl yorumluyor:
Türk sinemasının yarısına tanıklık etmiş bir sinemacıyım. Açıkçası star değil, 50 yıllık bir sinema emekçisiyim. Emekçi olmaktan da iftihar ediyorum. İçgüdüsel bir tutkuyla süren 50 yıllık bir aşk sinema benim için. Bu tutku ve aşk herhalde ölene kadar sürecek.
GÖZLERİ: Onun gözlerine bakıp da etkilenmeyen var mı? Gözleri ve bakışları, keşfedilmesini sağladığı gibi efsaneleşti hatta ikonikleşti. O gözler ve bakışlar oyuncuları, yönetmenleri, seyircileri en çok da kamerayı etkiledi. Açıkçası kameraya böyle bakan kaç oyuncu var ki? Şoray bir söyleşisinde “Lütfi Akad Vesikalı Yarim’de ‘Türkan, gözlerinle oynayacaksın’ diyordu bana. Gözlerimle oynamayı Akad öğretti bana” diyecekti.
HASRETİNLE YANDI GÖNLÜM: Dillere pelesenk olan bu şarkı Türkan Şoray’ın yönetip oynadığı ‘Dönüş’ filmi için Yalçın Tura tarafından bestelendi. 1970’lerde Yeşilçam dünyasında filme özel beste yapılması alışıldık bir durum değildi. Seha Okuş’un film için seslendirdiği şarkı zamanla filmi aştı ve kendi başına müzik tarihimizin klasiklerinden biri oldu. Başka sanatçılar tarafından da yorumlandı. Bu şarkının ortaya çıkması ise yönetmen Türkan Şoray’ın film için verdiği kararlar sayesinde oldu.
İLK ÖPÜŞME: Türkan Şoray kanunları henüz ortaya çıkmamışken Sultan, kariyerinin ilk yıllarında ‘Zorlu Damat’ filminde Ayhan Işık ile senaryo gereği öpüşmek durumundadır. Fakat o güne kadar kimseyle öpüşmediği için şaşkındır. Gerisini kendisinden dinleyelim:
Yönetmen ne söylerse onu yapmalıydım; öyle söylüyorlardı. Ama ben o güne kadar hiç öpüşmemiştim ve öpüşmek nasıl olur bilmiyordum. Sahne çekilirken tabii robot gibi tepkisiz durdum. Ayhan Işık oyuncu olarak ne kadar sıkıntı çekmiştir, kim bilir…
JÖN: Sinemamızın en önemli kadın oyuncularından biri olarak birçok jönle çalıştı. Ayhan Işık’la yedi, Göksel Arsoy ve Fikret Hakan ile sekiz, İzzet Günay ile 13, Cüneyt Arkın ile altı, Ediz Hun ile 20, Kadir İnanır ile 10, Tarık Akan ile dört, Ekrem Bora ile 15 filmde karşılıklı oynadı. En çok Kadir İnanır ile kimyaları tuttu ve onunla oynadığı filmler çok sevildi. Bir tek Yılmaz Güney ile çalışmadı ve bu hep içinde bir uhde olarak kaldı.
KANUNLARI: Türkan Şoray dışında adı kanunla anılan oyuncu var mıdır bilinmez. O ünlü Türkan Şoray kanunlarından bahsediyoruz. Peki nasıl çıktı derseniz; Türkan Şoray Rüçhan Adlı birlikteliğinden… Bir aspirinle başlayan ve 19 yıl süren aşk, bir türlü resmiyete dökülemese de Şoray’ın hem sinema hayatında hem de özel hayatında büyük bir parantezdir. Bir de o ünlü Türkan Şoray kanunlarının da ortaya çıkmasının sebebidir. Adlı, kıskançtır ve sevgilisinin filmlerde öpüşmesini, açık saçık giyinmesini istemez. Bir gün bir not gönderir Şoray’a. “Gecelik ve baby doll’e bir son verme zamanı gelmedi mi? Ne dersin Hanım Sultanım!.. Öperim seni…”, Şoray’da notu rujlu dudaklarıyla öpüp, mühürler ve Adlı’nın bu isteğini onaylar.
LAKABI: O Türk sinemasının Sultanı’dır. Kim ne zaman ve nasıl Türkan Şoray’a Sultan dedi hikayesini pek bilemiyoruz. Fakat 1963 yapımı Köroğlu filminde Türkan Sultan’ı oynar. Sonrasında ‘Sultan Gelin’, ‘Sultan’ ve ‘Şahmaran’ filmlerinde de karakter adı Sultan’dır.
MİNE: Türkan Şoray kanunları nedeniyle kadının cinselliğinin gösterildiği filmlerde onu görmek imkansızdı. Seyircinin gözündeki imajını zedelememek için böyle bir karar almıştı. Fakat Şoray kendi kanunlarını Atıf Yılmaz’ın ‘Mine’ filminde yıkıp geçti. Sinema macerasının en iyi performanslarından birine imza attı. Oynadığı karakterlerle sezgisel olarak özdeşleştiğini dile getiren Şoray’ın hayatında bir kırılma noktasıydı Mine. Kendi tabusunu da toplumsal tabuları da yıktı.
NAZIM HİKMET: Nazım Hikmet’in yazdığı ‘Ferhat ile Şirin’in Ejder İbrahimov tarafından yapılan sinema uyarlaması Sultan’ın önemli yurtdışı maceralarından biridir. Filmin çoğu Rusya’da çekilir. Çekimler sırasında Sultan, Nazım’ın evini ziyaret eder ve karısı Vera ile dostluk kurar. Filmi Rusya’da 25 milyon seyirci izler.
ÖZELLİKLERİ: Kişisel özelliklerini kendisinden okuyalım:
Duygu kadınıyım. Gereksiz sorumluluklar yüklenirim. Hayır diyemem. Aşırı alınganım. Bunun için çok hayal kırıklığı yaşarım. Sabırlıyım. Başkalarını mutlu etmeyi önemserim. Samimiyeti severim ama laubalilikten hoşlanmam.
PİŞMANLIK: Sultan’ın hiç mi pişmanlığı yok. Var elbet. Uzun yıllar filmlerde kendi sesini kullanmaması pişmanlıklarından biri. ‘Hazal’ filmine kadar onu hep başkalarının sesiyle izledik. Sultan “Keşke şartları zorlayıp kendi sesimi daha önceden kullansaydım” diyor. Bir diğer pişmanlığı ise seyirciye güzel görünme adına filmlerde kendisine yaptığı bilinçsiz ve aşırı makyaj. “Zamanla fazla makyajın yüzün doğallığını bozduğunu, sade makyajın daha güzel görüntü verdiğini anladım” diyerek de pişmanlığını dile getiriyor.
RESİM: Pek bilinmese de resme yeteneği vardır Türkan Şoray’ın. Onu çok seven birçok önemli filmini yöneten dostu Atıf Yılmaz kendisini teşvik etmek için yağlı boya takımı bile hediye etmiştir. Bu konuda ilginç bir sınavdan da geçer Türkan Şoray: “Bir gün sete Gösteri dergisinden bir gazeteci geldi ve ‘Başka hangi sanat dalına ilginiz var?’ dedi. ‘Resim yapmayı seviyorum’ dedim önümdeki beyaz kağıda Atıf Yılmaz’ın portresini çizdim. Bu karakalem dergide yayımlandı.”
SİNEMAM VE BEN: Türkan Şoray’ın yazdığı sinemayla iç içe geçen hayatını anlattığı kitabı. Yeni baskısı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan kitapta Şoray yer yer hayatına da sinemasına da eleştirel gözle bakıyor. Filmlerden, başka yazarların yazdığı kitaplardan oluşan külliyatına rağmen gelecek kuşaklar ‘Bir de beni benden dinlesinler’ diye bu kitabı yazdığını söylüyor.
ŞÖHRETİN BEDELİ: Önemli ve ağır bir konu, sözü Sultan’a bırakıyorum:
Şöhretin bedeli, özel yaşamın merak edilmesi ve onu hep gözler önünde yaşamaktır. Böyle bir yaşam zordur. Ben de özel yaşamımda bir bedel ödedim. Ödüyorum belki ama bunun karşılığı o kadar güzel ki… Seyircilerimin sevgileriyle bana verdikleri mutluluk için bu bedeli kat kat ödemeye her zaman hazırım.
TEŞEKKÜRLER: Yüzlerce film, efsane ve mit olmak, insanların gönlünde taht kurmak, sinema tarihine geçmek… Peki Sultan ne diyor yaşadıklarına:
Yaşamın anlamını sinemayla keşfettim. Hayatı sevdim, yaşamayı sevdim, Yani beslendiğim varoluş kaynağım sinema oldu. Sinemaya verdiğim yılların, emeğin karşılığını hayattayken gören şanslı sanatçılardan biriyim. Toplum beni bağrına bastı, sevdi sahiplendi. Dünyaya tekrar gelme şansım olsa yine sinema oyuncusu olmak isterim. Teşekkürler sinema… Teşekkürler.
UNICEF İYİ NİYET ELÇİSİ: 2010’da UNICEF İyi Niyet Elçisi olsa da kurumla uzun yıllar birlikte pek çok proje gerçekleştirir. Anadolu’da kurumun yaptırdığı araştırmada insanlara en çok hangi sanatçının sözünü dinlersiniz diye sorulur. En çok Sultan’ın adı zikredilir. O da birçok proje ile insanına seslenir.
VEDA: Dillere destan bir sinema kariyerini şimdilik yönetmen (Uzaklarda Arama filmini çekti) olarak noktalamış gibi görünüyor Türkan Şoray. Fakat bu film sonrası yaşadıklarını anlatırken biraz kırgın:
Çok büyük haksızlıklar yaşanıyor sinema sektöründe. Bir tekelleşme var. Maalesef ki onun kurbanı olduk biz de. Ben biraz kırgınım. Yani sinemayı tamamen bıraktım da diyebilirim.
YÖNETMEN: Sınırlarını zorlayan ve gelişime de açık olan bir sinemacı Türkan Şoray. Kamera önünden kamera arkasına geçmesi belki de bu özelliğinden dolayıdır. 1972’de ‘Dönüş’ ile başladığı yönetmenlik kariyerinde ‘Azap’, ‘Bodrum Hakimi’, ‘Yılanı Öldürseler’ ve son olarak da ‘Uzaklarda Arama’ filmlerini çekti. Yönettiği filmlerin odak noktası kadınlar oldu. Şoray yönetmenlik için “Yaşayarak anladım ki yönetmenlik ateşten bir gömlek. Yine de oyunculuk kadar sevdim” diyecektir.
ZAAFLARI: Türkan Şoray olmak kolay değil. Ama böylesi bir yıldızın bile zaafları olmaz mı, neticede insan! ‘Sinemam ve Ben’ kitabında gönül rahatlığıyla bu zaaflarını bir bir anlatıyor. Sıralayalım: Mesleği gereği hep vücuduna dikkat etmesi gerektiğinin bilincinde olsa da iştahlı bir insan olduğunu söylüyor kitabında. Defalarca İngilizce dersleri alsa da yabancı dil sorununu bir türlü aşamıyor, “Yıllarca bu konuda kendimi hep eksik hissettim” diyor. Seyircinin gözünde hep güzel görünme isteği zamanla takıntıya dönüşse de ancak zaman içerisinde bu takıntısını aşabiliyor. “Hayatını güzellik üzerine kuranların, özellikle oyunculukta sadece güzelliklerine güvenenlerin sonunun derin mutsuzluk, hüsran olduğunu biliyorum” demesi de bu takıntıyı aştığının önemli göstergesi.