Fakir Baykurt’un yazdığı Yılanların Öcü romanı edebiyatımız klasiklerinden biridir, bu kitaptan Metin Erksan’ın uyarladığı aynı adlı film de sinemamızın. Ama hem romanın hem de filmin başına gelenler sansür tarihimizde de önemli bir yer tutar. Metin Erksan’ın 11. ölüm yıldönümü nedeniyle şimdilerde MUBI’de gösterilen film, bir süre restore edilmişti. Yani filmin teknik ömrü uzatıldı ve gelecek kuşaklara kalması sağlandı. Peki romanın, romandan uyarlanan filmin, tiyatro oyununun başına gelenleri gelecek kuşaklar bilmesin mi?
Önce romandan başlayalım. Fakir Baykurt kendi yaşadıklarından yola çıkarak önce bir öykü yazar, sonra bu öyküyü romanlaştırır. Yıl da 1954’tür.Baykurt, bu ilk romanında köy yerinde mülkiyet meselesi üzerinden yaşanan bir çatışmayı anlatılırken içinden geldiği ve çok iyi bildiği köy gerçeklerini de resmeder. Roman, 1958’de aralarında Halide Edib Adıvar, Orhan Kemal, Behçet Necatigil, Haldun Taner’in de bulunduğu Seçiciler Kurulu tarafından Yunus Nadi Ödülü’ne değer görülür. Bu ödülle de roman devletin gazabına uğramaya başlar. Roman ödül aldığı için Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilir, dönemin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin talimatıyla Baykurt ve gazete hakkında soruşturma açılır. Savcı takipsizlik kararı verse de Bakan İleri’nin “Yılanların Öcü romanını yazan kişinin Türk çocuklarına mürebbilik (erkek eğitimci) yapamayacağını” söylemesiyle Baykurt’un öğretmenliği elinden alınır.
Daha sonra roman 1961’de Ergin Orbey (Hababam Sınıfı’nın müfettişi olarak tanırız kendisini) tarafından Devlet Tiyatroları’nda sahnelenmek istenir. Ama mecliste bu tiyatro uyarlaması tartışma konusu yapılır, oyunun provaları durdurulur.
Cumhurbaşkanı beğeniyor Sansür Kurulu yasaklıyor
1962’de ise Metin Erksan romanı sinemaya uyarlar. Erksan, sansürden çok çekmiş bir yönetmendir. Aşık Veysel’in hayatını anlattığı ilk filmi Karanlık Hayat, ‘tarladaki başaklar cılız’ gibi komik gerekçelerle sansürlenmiştir. Erksan da romanın başına gelenlerden filminin de sansürleneceğini öngörür. Ama buna rağmen filmi çeker. Erksan’ın aslında sansür sistemini ifşa etmek gibi bir niyeti vardır. (Yıllar sonra bir söyleşisinde anlatır) Bunun için filmi, Sansür Kurulu’na soktuğu günün akşamı (Kurul film yurt içinde ve yurt dışında gösterilemez kararı verir) Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e göstermeye karar verir. Filmin yapımcısı BeYa Film’in Ankara temsilcisi, çevresi olan bir emekli albaydır, Erksan’ın da yaverler arasında tanıdıkları vardır.
Ayarlamalar yapılır, o gece Gürsel’e gösterim yapılır.
Vatana Hizmet eden film
Gürsel filmi Köşk’te izler, çok beğenir, film ekibini tek tek tebrik eder ve “‘Bu filmi yapmakla vatana hizmet ettiniz” der. Sonrasını Erksan’dan dinleyelim “Gürsel beni yanına oturttu, saat tam gece yarısı, çaylar içiliyor. Bana dönüp dedi ki ‘Metin Erksan senin filmlerini çok seviyorum, sana gerçekçi rejisör diyorlar ama, o kadar da gerçekçi değilsin’. O anda Fakir’le göz göze geldik, ikimiz de şaşırmıştık. ‘Yahu filmin içindeki bütün adamların ense kulakları yerinde, halbuki bizim köylümüz çelimsizdir, zayıftır. Bunda sonraki filmlerinde buna dikkat et’ dedi. Konuşmasını bitirdikten sonra söz isteyip ‘Paşa hazretleri, bugün sansür kurulu bu filmi seyretti ve filmin Türkiye içinde ve dışında gösterilmesini yasak etti’ dedim. Bir gürledi, ‘Ne münasebet, kim bu serseriler’ diyerek ayağa kalktı. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri’ne ‘Yarın erkenden bu adamlara telefon et, filme izin versinler’ dedi. Genel Sekreter ‘Paşam filmi seyretmedim’ demesin mi?”
Erksan, sansür zihniyeti ve mekanizmasının sakilliğini devletin en yüksek katında ifşa etmiş olsa ve Gürsel’in desteğini alsa da filme yine gösterim izni verilmez. Bu sırada filmin gösterilmesi gerektiğini düşünen iki milletvekili İbrahim Saffet Omay ile Sabit Kocabey bir teklifte bulunur, “Mecliste filmi izleyip milletvekili olarak biz karar verelim” derler. Öneri kabul edilir.
Meclis’te gösterim olacaktı
Erksan “Sinema makinesi aldık. Perde kuruyorduk. Çok büyük bir olaydı, olmasını isterdim, sinema tarihinde bir politik meclisin seyredip karar verdiği film olmak şerefini ve onuru taşıyacaktık” diyecektir yıllar sonra. Yaşanan olaylar sansürün çarpıklığını ortaya dökünce, toplumda hiç olmadığı kadar sansür tartışması yaşanır. Tartışmalar büyüyünce ve Cumhurbaşkanı’nın beğendiği ve takdir ettiği filmi kimi bürokratların sansürlenmesi topluma anlatılamayınca, bir de mecliste gösterilmesi kabul edilince Yılanların Öcü üzerindeki sansür kararı kaldırılır.
Film hedefe kondu ama…
Film de 60’a yakın sinemada Cemal Gürsel izledikten bir ay sonra gösterime girer. Ama bu filme karşı olan öc bir türlü dinmez. Bir kere birileri Fakir Baykurt’un romanını sevmemiştir, film de tehlikelidir onlar için. Filmin gösterildiği salonlara saldırılar olur. İlk saldırı da Ankara’da filmin galasının yapıldığı Ulus Sineması’nda yaşınır. Oyuncularından Aliye Rona o geceyi şöyle anlatacaktır:
“Sahneye çıktık. Fakir Baykurt konuşmasını bitirdikten sonra alkışlandı ama bu ara yuh çekenler de oldu. Sahne fırlatılan gazoz şişeleriyle doldu. Bu şaşkınlık içerisinde Erol Taş, Fakir’i kucaklayıp sahnenin arkasına kaçırdı, Dışarı çıktığımızda bu kez de yolumuzu kesen bir grup genç ceplerinden çıkardıkları kırmızı mürekkebi Fakir Baykurt’un üzerine atmaya başladılar. Bu kişiler tertipli gelmişlerdi. Belliydi…”
Fakat her şeye rağmen film inanılmaz ilgi görür. Gösterildiği sinemaların önünde kuyruklar oluşur. Erksan’ın yine mülkiyet sorununu işlediği Altın Ayı’lı Susuz Yaz’ın habercisidir bu yapım. Film sinemamızın klasikleri arasındaki yerini alır. Bugün Fakir Baykurt adıyla özdeşleşen, Türkiye’deki köy gerçeğini, en iyi anlatan romanlardan biri olarak kabul edilen kitaptan diziler çekiliyor. Roman yabancı dillere çevriliyor.
İşte Yılanların Öcü’nün acıklı sansür öyküsü budur! Yani yıllar önce güneş balçıkla sıvanmak istenmiş ama başarılamamıştır. Tarihe not düşmek adına bunları hatırlayalım istedim!