Hep "Kaderim" dediği İstanbul'u anlatan Mario Levi 66 yaşında vefat etti. Haldun Taner Öykü Ödülü ve Yunus Nadi Roman Ödülü sahibi Levi, bu yıl yazarlıkta 40. yılını kutlayacaktı."Edebiyata adanmış bir hayat.Ben böyle hatırlanmak istiyorum" diyordu.

“Ölümün kendisinden çok korkmuyorum. Anestezi alır gibi derin bir uykuya dalıyorsun ama uyanamıyorsun. Fakat beş yaşında bir kızım var ve büyümesini görmek istiyorum. 30 yaşında iki kızım var, onlarla uzun yıllar geçirmek istiyorum, genç bir karım ve yazacağım çok kitap var. 2029’a kadar bütün kitaplar kafamda hazır. Yapabildiğim kadarını yaparım.”

Beş yıl önce Hürriyet’ten Banu Tuna’ya böyle demişti Mario Levi… Kanseri yenmişti ve mutluydu. Ama bir şekilde muhasebesini yaptığı ölüm onu beş yıl sonra buldu. İstanbul metropol olsa da bu kadim şehirle adı yan yana anılan yazarlardan biriydi Mario Levi.

Haldun Taner ve Tahsin Yücel hocalarıydı

İlk gençlik yıllarında düştüğü aşk girdabından kurtulmak için başlamıştı yazmaya. Üniversite yıllarında hocaları da Haldun Taner, Tahsin Yücel’di. Yazıya aşkla sığınsa da meslek olarak pek yazarlığı düşünmüyor o yıllarda. Ama edebiyata sığınmıştı bir kere. İstanbul’u anlatan yazarlara özellikle dikkat kesiliyordu. Çünkü çok kültürlü bir ortamda yetişirken rastlaştığı, gözlemlediği insanların hikayeleri bir anlamda okudukları.

Lakin gelecek kaygısı, 12 Eylül sonrası dönem derken ilk yazısı 1984’te yayınlanacaktı. “Hep şuna inandım: ‘Ne yazacaksam mutlaka inandığım metinler yazmalıyım’. ‘Ne yazsam da yazacağım kitap çok satsa?’ sorusunu kendime hiç sormadım. Elbette çok sevilir ve satılırsa mutlu olurum ama önemli olan okunması, okunduktan sonra da sevilmesidir dedim kendime. Birazcık bu anlamda da zorladım şartları. 1984 yılıdır, ilk yazımın yayınlandığı yıl. Bu sebepledir ki yazarlığımın başlangıcı olarak bu yılı sayarım. Daha öncekiler de yazarlık dönemiydi ama hep bir hazırlık süreciydi. Sonra bir biyografi yayınlandı, ‘Jacques Brel: Bir Yalnız Adam’, 1986 yılında. Aslında benim üniversitede bitirme tezimin biyografileştirilmiş halidir o. Ardından zamanla şartlar elverdi, talihim yaver gitti. 1990 yılında Haldun Taner Öykü Ödülü’ne layık görülmemle birlikte artık yazarlık yolunda ilerleyebileceğime daha çok inanmış oldum.”

Bu yıl yazarlıkta 40. yılını kutlayacaktı

Bu yıl yazarlıkta 40. yılını kutlayacaktı. Yakın zamanda Hürriyet’ten Zeynep Bilgehan “Nasıl geçti 40 yıl?” diye sorunca Mario Levi “Yazabileceğime inandığım en iyi yazıları, kitapları üretebilmenin uğraşıyla…1984’ten 2024’e elbette inişler, çıkışlar, fırtınalar, çok güzel ve çok kötü günler yaşandı. Yaşadıklarımın tümü yazdıklarıma güç verdi. 1980’den bu yana hep çalıştım. Birçok meslek icra ettim; gazetecilik, reklam yazarlığı, Fransızca öğretmenliği… Ama tüm yaptıklarım ve yaşadıklarım bir yana benim için en önemlisi, beni hayata bağlayan, çıldırmamı engelleyen şey hep yazmak ve yazmaya yüklediğim anlam oldu. Galiba bütün bunlardan yola çıkarak 40 yılın özeti; edebiyata adanmış bir hayat. Ben böyle hatırlanmak istiyorum” diye cevap verecekti.

‘Benim kaderim İstanbul’

Edebiyata adanmış bir ömür onunkisi. Ama en çok da İstanbul’a adanmış bir ömür. Romanlarında, yazılarında İstanbul gelir baş köşeye otururdu. 500 yıllık bir İstanbullu ailenin mensubu olmak, gözünüzünü bu şehirde açmak, bu şehrin insanına gönül gözüyle bakmak… Belki bunun için “Benim kaderim İstanbul” demişti. Ama o eski İstanbul’u sevenlerdendi. Eski derken ne kadar eski denilebilir? “Benim kuşağım iki önemli dönüşüm gördü İstanbul’da, bilhassa Anadolu Yakası’nda. İlkinde müstakil, bahçeli evler yıkılıp yerine beş-altı katlı apartmanlar yapıldı. Son yedi-sekiz yıldır da alçak apartmanlar yıkılıp yerine 20-25 katlı ‘rezidanslar’ yapılıyor” demişti. Biraz da bu dönüşüme maruz kalıp yerini, yurdunu, yönünü kaybeden insanların hikayesiydi anlattıkları.

Zor bir şehir İstanbul yaşamak için. Bir ayrıcalık olarak görmüyordu İstanbullu olmayı. Ama İstanbul’un nasıl ayrıcalıklı bir şehir olduğunu görebiliyordu. İstanbul’un zorlukları da ayrıcalıkları da Mario Levi’ye ilham oluyordu.

40 yıllık yazarlığı boyunca ‘Jacques Brel: Bir Yalnız Adam’, ‘Bir Şehre Gidememek’, ‘Madam Floridis Dönmeyebilir’, ‘En Güzel Aşk Hikayemiz’, ‘Lunapark Kapandı’, ‘İstanbul Bir Masaldı’, ‘Bir Yaz Yağmuru’, ‘Karanlık Çökerken Neredeydiniz’, ‘Size Pandispanya Yaptım’, ‘Bu Oyunda Gitmek Vardı’, ‘Bir Cuma Rüzgârı’, ‘İçimdeki İstanbul Fotoğrafları’, ‘O Meftunu Olduğumuz Mavi’, ‘Bu Salı ve Her Salı Şişli’, ‘O Pazartesi Eminönü’, ‘Ayçiçekleri Her Gece Bir Yalnızlığa Bakar’, ‘Çünkü Fısıltılar Vardı’ kitaplarını yazdı.

‘Tam zamanlı yazar olamadım ama…’

1997’den beri Yıllarca Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde dersler verdi. Televizyonda programlar yaptı. Yakındığı en önemli konu tam zamanlı yazar olamamasıydı. Ama son tahlilde yaşadıklarını edebiyata aktarmayı başardığı için de kendini iyi hissediyordu: “Birçok mesleği severek veya sevmeyerek yapmak zorunda kaldım. Çünkü benim amacım sadece yazmaktı, hedefim yazar olmaktı. Bu sebeple de yaptığım birçok işe, tabiri caizse göz yumdum. Ancak zamanın akışında şunu da gördüm, meğerse her yaptığım meslek bana bir şey öğretmiş, o şeyin adı ne olursa olsun. Mesela insan ilişkilerini öğretmiş. İnsanların bazı durumlarda hayata nasıl bakabileceklerini, nasıl tepki verebileceklerini öğretti. O yıllardan tanıdığım insanlardan hikayeler devşirdim. Onlar zamanın akışında değişimlere uğrayarak yazdığım hikayelerde yer aldı. Bazıları roman kahramanlarım oldu. Yaşanan hiçbir şey sebepsiz değildir misali, hakikaten bu yaşadıklarımızdan bazen istemeden, ayaklarım geri giderek, meğerse çok bilgi edinerek çıkmışım.”

‘Mutluluk anları yaratın kendinize’

Yaşadığımız şu tuhaf zamanlandan memnun değildi. 21. yüzyılı hiç sevmediğini söylüyordu. Ama hepimize bir nasihatı da vardı. “Mutlu anlar yaratın kendinize” diyordu:  “Bugün öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, bir insanın, ‘Ben mutlu bir insanım’ demesi mümkün değil. Bugün eğer yanı başımda çocuklar bombalar altında ölüyorsa ve ben ona hiçbir şey yapamıyorsam, gördüklerim karşısında çaresiz kalmışsam ‘Mutlu bir insanım’ ifadesini kullanamam. Bu vicdansızlık olur. Hatta daha ileri gideyim, bu aptallık olur. Ama bütün bunlar bazı mutluluk anlarını yakalamamızın da engeli değil. İşte onlar bizim şükür anlarımız. Bunun çok kolay yakalanabileceğine de inanıyorum. Mesela yazılan güzel bir cümle benim için mutluluk anıdır. Mesela yenen güzel bir yemek… Hiç öyle zor hazırlanması da gerekmiyor, menemen olabilir mesela bu yemek ve bunu sevdiğiniz bir insanla, bir dost, arkadaş, sevgili ya da eşle paylaşılabilir. Bir kış vakti, sokakta üşümüş, aç bir köpeğe evinizden artık bir yemek vermeniz ve onun size minnetle bakışı… Bütün bunların hepsinin mutluluk anları olduğuna inanıyorum. Biz biraz da galiba bu mutluluk anları için yaşıyoruz.”

🔴 Mario Levi son yolculuğuna bugün saat 13.00’te Acıbadem Musevi Mezarlığı’ndan uğurlanacak.

 

Raf Gezgini: Bu senenin Oscar’ı kitaplara