Kaç kişi hatırlayor acaba 2004’ün aralık başını. Sanat tarihimiz açısında tarihi günler olarak nitelendirilmişti. 11 Aralık 2004’te yılların hayali olan İstanbul Modern, Karaköy’de açılmıştı. Görkemli bir açılıştı. Fahrelnissa Zeid’in ‘Cehennemim’ resmi de girişte herkesi karşılıyordu. Devlet erkanı, işinsanları, kültür insanları herkes oradaydı. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, İngiltere Başbakanı Tony Blair çok onurlandırıcı mesajlar göndermişlerdi.
İki gün sonra ise Osman Hamdi Bey’in ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’nin satıldığı müzayede oldu. TMSF’nin elinde bulunan tablo rekor bir fiyata, Pera Müzesi tarafından satın alındı. Bu satın alma 2005’te açılacak Pera Müzesi’nin açılışını hızlandırmıştı. Ki bu müzayedede Pera Müzesi ile daha iki gün önce açılan İstanbul Modern kıyasıya kapışmıştı. İstanbul Modern belki ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ni alamamıştı ama aynı müzayedede Zeyd’in birçok eserini satın alıp Türkiye’deki en önemli Zeid koleksiyonuna sahip olmuştu.
Müzeye ilk giren eser ‘Cehennemim’
Fahrelnissa Zeid aslında İstanbul Modern için çok önemli bir değer. Yıllar önce Eczacıbaşı ailesi İstanbul’da modern sanat müzesi kurma hayallerini sanat dünyasında dillendiriyor. Zeid’in çocukları Şirin Devrim ve Prens Raad Bin Zeid, henüz fikir ve hayal aşamasında olan müze için annelerinin ‘Cehennemim’ eserini bağışlıyor. Bu bağış müze hayalinin gerçeğe dönüşmesi için önemli bir itici kuvvete dönüşüyor. Bunun için müze açılıp hayaller gerçeğe dönüşünce müzeye giren ilk eser ‘Cehennemim’ oluyor. Ve bu resim yıllarca müzenin duvarında asılı durdu.
Feshane olmayınca Karaköy’de açıldı
İstanbul Modern bugün Karaköy’de ama İstanbul Art Feshane’nin yerinde de olabilirdi. 90’lı yılları hatırlayanlar bilir. Müze kurma arayışları sırasında mekan olarak ilk önce Feshane düşünülmüştü. Çağdaş sanat müzesine dönüştürülmüş, sergiler de açılmıştı. Hatta 3. İstanbul Bienali’ne ev sahipliği yapmıştı. Ama müze burada açılamadı. Sonra mekansal arayışlar sonunda Karaköy’deki 4 no’lu Antrepo’da karar kılındı. Aslında Sedat Hakkı Eldem’in elinden çıkma bu yapı 2003’de 8. İstanbul Bienali’nin ana mekânı olunca burada müzeyi açma gündeme gelmişti, bir yıl sonrada müze açıldı ve Türkiye yıllarca hayalini kurduğu modern müzesine kavuştu.
20 yıl geçmiş müzenin açılışının üzerinden. Kaç sergi gördük? Bir çırpıda hatırladıklarım var. Mesela Fikret Mualla retrospektifi, Andreas Gursky sergisi, Magnum Fotoğrafları ile Türkiye, Cihat Burak retrospektifi, Zühtü Müridoğlu, Şadi Çalık, İlhan Koman, Kuzgun Acar, Mehmet Aksoy, Rahmi Aksungur gibi ustaların eserlerinin yer aldığı Bellek ve Ölçek sergisi, Burhan Doğançay retrospektifi ‘Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı’, Erol Akyavaş retrospektifi, Türk sinemasının 100. yılı için açılan Yüzyıllık Aşk, Fahrelnissa Zeid ve Ozan Sağdıç: Fotoğrafçının Tanıklığı sergisi unutamadığım sergiler.
20 yılda 10 milyon insan ziyaret etti
İstanbul Modern’den Begüm Güven’e sordum, 20 yılda 84 süreli, dokuz sürekli / koleksiyon sergisi açılmış. Sadece bu yıl 1 milyon ziyaretçinin müzeyi gezdiğini yazmıştık. 20 yılda 10 milyon insan müzeyi ziyaret etmiş. Ayrıca ağırlıklı olarak devlet okullarından olmak üzere 1 milyonun üzerinde öğrenci İstanbul Modern’de eğitim almış. Bu sayı ziyaretçi sayısına da dahil değil. Ki bu öğrencilerin gelecekte müzenin müdavim ziyaretçileri olacağını tahmin etmek de zor değil.
İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı müzenin 20. yılı için “20 yıl önce hayalini kurduğumuz, önünde kuyrukların oluştuğu ve dünyaca ünlü bir mimarın imzasını taşıyan bir sanat müzesini ülkemize kazandırmış olmak bizim için büyük bir mutluluk kaynağı. Sanatçılarımızın eşsiz katkılarıyla müzemiz, 20 yıldır Türkiye’nin çok kültürlü birikimine ve evrensel değerlerine ev sahipliği yapıyor. Yenilikçi ve çok yönlü bir müze deneyimi sunarak, her yıl sanatı daha geniş kitlelere ulaştırmaya çalışıyoruz. 20 yaşındaki genç müzemizin, dinamizmi ve yenilikçiliğiyle, geleceğe katkılarını artırarak sürdüreceğine inanıyoruz” demiş. Oya Hanım’ın dediği oluyor aslında sanatı geniş kitlelere ulaştırma çabasının sonuçları yıllar geçtikçe ortaya da çıkıyor.
İstanbul’a gelmenin olmazsa olmazlarından biri İstanbul Modern’i ziyaret etmek. Hani sadece yurtdışından gelenler için değil Türkiye’nin başkan şehirlerinden gelenlerin de listesinde İstanbul Modern’e gitmek var artık. Ayrıca yine İstanbul’da yaşamanın olmazsa olmazlarından biri haline gelmeye başladı İstanbul Modern’i ziyaret etmek. İstanbullular sahiplendiler bu müzeyi.
Bu üç mimarın ortak noktası İstanbul Modern
Fakat başka bir özelliği daha var İstanbul Modern’nin. Kendi dönemlerinin önemli üç mimarının da ortaklaştığı bir yer İstanbul Modern. İlk açıldığı 4 no’lu Antrepo’nun mimarı Sedat Hakkı Eldem. Kısa süreliğine taşındığı Union Française’in Tepebaşı’ndaki binasının mimarı ise Alexandre Vallaury ve Karaköy’de 4 no’lu Antrepo’nun yerine inşa edilen binanın mimarı ise Renzo Piano.
Tabii İstanbul Modern Sinema’yı unutmadım. 4 bin film gösterilmiş bugüne kadar. Bağımsız sinemanın önemli kalelerinden biri olmayı başardı. Reha Erdem’le başlayan yönetmenlerle buluşma etkinliği sayesinde Derviş Zaim, Zeki Demirkubuz, Ümit Ünal, Yeşim Ustaoğlu, Onur Ünlü, Pelin Esmer, Tayfun Pirselimoğlu’nun retrospektifleri yapıldı. Metin Erksan ve Lütfi Akad klasikleri gösterildi. Biz de Varız, Oscar’ın Yabancıları gibi geleneksel hale gelen programlar yapıldı. Ve tematik pek çok programla İstanbul Modern’i sinemaseverler için de bir kale haline getirdi.
Schröder’in öngörüsü doğru çıkmadı mı!
Yazının başında 20 yıl önce İstanbul Modern açılırken Almanya Başbakanı Gerhard Schröder mesaj göndermişti demiştim. İşte o mesajda Schröder İstanbul Modern’in Türk sanatının dünyada gördüğü itibarı daha da artıracağını müzenin, New York’taki MoMa, Londra’daki Tate Modern ve Paris’teki Pompidou Merkezi gibi dünya çapındaki benzerlerinin izinden gideceğini söylemişti. Schröder’in öngörüleri doğru çıkmadı mı sizce!
90’larda bu ülkenin bir modern müzesi niye yok diye hayıflanan insanlarından biri olarak gelinen nokta bana mucizevi geliyor. Memleketçe bir özelliğimiz var her şey bir anda olsun bitsin istiyoruz. Olmayınca da hayıflanıyoruz. Ama hayal kurmak, o hayali hayata geçirmek ve hayata geçen o hayali yaşatmak için yıllarca uğraşmak ve sonuçlarını yavaş yavaş görmek çok uzun sürede gerçekleşiyor. Hele hele kültür alanında. Bu sebatın örneğidir İstanbul Modern. 20 yılda müzeye emeği geçen herkese şahsen teşekkür ederim. Mutlu yıllar İstanbul Modern! Daha nice yıllara…