Bu hafta sonu AKM’de Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 97. Kuruluş Yılı sergisi ‘Temas İstanbul’u gezdim, bu ziyaret beni çocukluğuma götürdü. Küçükken Milliyet Yayınları’nın mavi kapaklı çocuk kitapları odamızda hep baş köşedeydi.
Dört Kardeştiler, Fadiş, Pal Sokağı Çocukları, Gülfidan’ın arasında, ismiyle beni cezbeden Uçan Otomobil (Chitty Chitty Bang Bang) de vardı. Uçan Otomobil’i yazan Ian Fleming’in sinemada izlediğim James Bond’u yaratan kişi olduğunu öğrenince ne şaşırmıştım! Ian Fleming’in oğlu Caspar için eğlence olsun diye yazdığı Uçan Otomobil beni James Bond’a, oradan da casus filmlerine ve romanlarına taşıdı.
Ian Fleming istihbarata yabancı biri değil. 2. Dünya Savaşı’nda İngiliz Donanma İstihbaratı’nda çalışmış. Sahada casusluk yapmamış ama istihbarat operasyonları organize etmiş.
Savaş öncesi Reuters’de muhabir olarak da çalışan Fleming, evlilik hazırlıklarına boğulduğu bir dönemde, biraz kafa dinlemek için istihbarat bilgisinden ve yazı kabiliyetinden yararlanarak bir roman yazmaya koyulmuş. Hatta karakteri James Bond’un adını Jamaika’daki kuşlarla ilgili bir kitabın kapağından yürütmüş.
İlk roman Casino Royale’in müthiş başarısı Fleming’e on bir roman daha yazdırmış. Yüz milyondan fazla satan bu kitaplar, aynı zamanda dünyanın en başarılı film serilerinden birinin de doğuşuna yol açmış. Ian Fleming’in mirasçıları, Ian Fleming’in yaratımını titizlikle koruyor, korumanın ötesinde geliştiriyor. Mesela Ian Fleming’in vefatından sonra başka yazarların James Bond üzerine kitaplar yazmalarını desteklemişler. Kingsley Amis’ten Jeffrey Deaver’a birçok yazarın James Bond romanları var!
Ben Bond filmlerinin birçoğunu seyrettim, ama kitaplarını okumadım. Benim okuyup bayıldığım ilk casus romanı Graham Greene’den ‘Havana’daki Adamımız’. 1958’de ilk kez yayınlanan bu eser klasik bir casus romanı değil, bir kara komedi. Havana’da sıradan bir süpürge satıcısı İngilizler tarafından casusluk yapması için işe alınır. Verecek bilgi bulamadıkça, rapor uydurmaya başlar. Bu uydurma raporlar yüzünden işler bir müddet sonra sarpa sarar. Başka ülkelerin istihbarat örgütleri devreye girer, mevzu içinden çıkılmaz bir hal alır.
Graham Greene İngiliz Yabancı Gizli Servisi MI6’de çalışmış. O da Fleming gibi sahaya hiç çıkmamış, istihbaratın daha çok analiz ve raporlama kısmında imiş. Burada gördüğü bürokratik karmaşalar bu kara komediyi yazmasında etkili olmuş olsa gerek. Bu kitabı on üç yaşındayken okumuştum, hakikatle uydurmanın birbirine karışması teması çok ilgimi çekmişti. Hakikat-sonrası toplumunda yaşayacağımı nereden bilebilirdim?
Casusluktan gelme bir diğer ünlü yazar ise John le Carre. Le Carre’nin ‘Soğuktan Gelen Casus’ romanı için Graham Greene “okuduğum en iyi casus hikayesi” der. Le Carre hem İngiliz Milli İstihbaratı olan MI5’te, hem Yabancı Gizli Servisi olan MI6’da çalışmış. Soğuktan Gelen Casus bana okurken biraz karmaşık gelmişti doğrusu. Kimin ahlaklı, kimin ahlaksız olduğu ile ilgili sorular soran bu roman, bir nevi Amerikan dizisi The Wire’ın kavramsal habercisi gibi.
Le Carre, 1974’te verdiği bir röportajda, kitabının esasen yalnızlıkla ilgili olduğunu belirtir. Zaten bu ünlü roman sadece casus kategorisinde görülmez, edebi bir klasik olarak değerlendirilir.
Atatürk neden gazeteci Mustafa Şerif oldu?
Temas İstanbul sergisiyle başladım, onunla bitireyim. Özenle düzenlenmiş ve hızlıca gezilebilecek sergide Arabistan’lı Lawrence’a ilişkin belgelerden, ayakkabı topuğuna gizlenen dinleme cihazlarına birçok özgün obje ve ilginç tarihi detay vardı.
Mesela Mustafa Kemal’in Trablusgarp savaşında gazeteci Mustafa Şerif kod adıyla istihbarat faaliyetlerinde bulunduğunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum ve Atatürk’ün bu role bürünmüş halde daha önce görmediğim bir fotoğrafını görmek de çok hoşuma gitti. Atatürk, Fatih Sultan Mehmet, Recep Tayyip Erdoğan’dan sözler sergi alanında duvarları süslüyordu.
Bir de Cemil Meriç’ten bir alıntı vardı. Bu bağlamda Cemil Meriç’e yer verilmesi ne anlam taşıyor- doğrusu çözemedim. Sergiden çıktığımda, ‘Hep Otuz Üç Yaşında’ filminin büyük salonda gala hazırlıklarına denk geldim. Film İslam Eserleri Ansiklopedi’sini konu ediyormuş. Aşağı kattaki cep sinemasında ise ‘Bir Düşüşün Anatomisi’ başlamak üzereydi ve sinemanın önü tıklım tıklımdı. Bu müthiş film hakikate ve adalete ulaşmanın zorluğu, algıların hakikat ve adalet arayışını nasıl etkilediği üzerine. Serginin ve AKM’nin takviminin nasıl bir ideolojiyle biçimlendiğini, algımıza etkilerini düşüne düşüne evin yolunu tuttum.
Bu yazıda bahsi geçen yazarlar, kitaplar
Gülten Dayıoğlu, Fadiş ve Dört Kardeştiler
Ferenc Molnar, Pal Sokağı Çocukları
Hanife Tüzüner, Gülfidan
Ian Fleming, Uçan Otomobil (Chitty Chitty Bang Bang) ve Casino Royale
Graham Greene, Havana’daki Adamımız
John Le Carre, Soğuktan Gelen Casus