Çağan Irmak’ın yeni dizisi ‘Yaratılan’ Mary Shelley’nin Frankenstein isimli romanından ilhamla yazılmış. Mary Shelley’nin Frankenstein’ını edebiyat öğrencisiyken okudum. Viktoryen dönem edebiyatı ile ilgili derslerin olmazsa olmazı olan bu roman yazıldığı 1816 yılından bu yana hala pırıl pırıl parlıyor.
Frankenstein, popüler kültüre de işlemiş, adeta cazibesine karşı konulamamış bir hikaye. 1910’dan bu yana defalarca filmlere, dizilere, hatta çizgi filmlere konu oldu. Boris Karloff’tan, Christopher Lee’e hatta Kenneth Branagh’a pek çok ünlü aktör bu çalışmalarda yer aldı. Ünlü yönetmen Guillermo del Toro ise, tam on beş yıldır kendi Frankenstein yorumu üzerinde çalışıyormuş. Andrew Garfield ve Oscar Isaac’in oynadığı filmin pek yakında Netflix’te gösterilmesi bekleniyor.
19 yaşında bebeğini emzirirken yazmaya başladı
Mary Shelley’nin tam adı Mary Wollstonecraft Godwin Shelley’dir. Babası William Godwin önemli bir felsefecidir. Annesi Mary Wollstonecraft kadınlara sosyal eşitlik ve eğitim eşitliği için çalışmış bir aktivisttir. Mary Shelley’nin aklına Frankenstein on sekiz yaşında bebeğini yeni kaybetmişken düşer. On dokuz yaşında Frankenstein’ı yazmaya başladığında ise ikinci bebeğini henüz emziriyordur.
Kitap ilk basıldığında, Mary kendi adını yazar olarak koydurtmaz, önsözü yazan ünlü romantik şair Percy Shelley’nin imzası önsözde yer almaz. Mary, Percy ve bir diğer ünlü şair Lord Byron’ın skandallarla anılan bir arkadaşlıkları vardır. Mary, Shelley ile Shelley’nin karısı henüz hayattayken ilişkiye girmiş ve hamile kalmıştır. Belki de kitabı isimsiz basması bunlarla alakalıdır. Ama şurası muhakkak ki yaşadığı dönem için Mary Shelley sıra dışı bir kadındır. Nitekim yıllara yenik düşmeyen sıra dışı bir eser yaratmıştır.
Peki nedir tekrar tekrar ele alınan bu hikayenin cazibesi? Kitabın tam adı ‘Frankenstein veya Modern Promete’. Promete mitolojide, Zeus’un insanlığı yaratmakla görevlendirdiği tanrı. Promete insanlığı yaratıyor yaratmasına ama sonra dönüp tanrılara ihanet ediyor. Onlardan bilgi ateşini çalıp insanlığa veriyor. Bu suça karşı Zeus’un cezası korkunç. Promete bir kayaya zincirleniyor, her gün bir kartal gelip ciğerini yiyor, ciğer gece yeniden oluşuyor ve aynı eziyet her gün sil baştan ebediyen devam ediyor.
Romantizm rüzgarını arkasına aldı
Frankenstein tam Aydınlanma çağının sonlarında, Romantizm akımının kuvvetli olduğu yıllarda yazılıyor. Bu dönemde doğa ile bilimin çatışması dönemin tüm entelektüelleri için önemli bir mesele. Bilim adeta Promete’nin tanrılardan çaldığı ateş gibi görülüyor. Endüstri Devrimi’nin ne anlama geleceği, ne tip değişimler yaratacağı, bilimin felaketlere sebebiyet verip vermeyeceği, insanın ve duygunun bunca rasyonellik içinde rolünün ne olacağı çok tartışılıyor. Frankenstein, bir anlamda Mary Shelley’nin bu tartışmalarla ilişkili tavrıdır.
Öte yandan Frankenstein başka birçok farklı perspektiften de yorumlanır. Meraklısına bu perspektiflerle ilgili New Yorker’da güzel bir makale var.
Feminizmi öngören roman
Ama benim için en ilginç boyutlardan biri, romanın bir proto-feminist (feminizm tanımlanmadan evvel, feminizmi öngören) metin olarak görülmesidir. Hikaye tamamen erkek anlatıcılar tarafından okuyucuya aktarılmaktadır, romandaki kadın karakterler erkeklere boyun eğen, onların suyuna giden, astları konumundadır. Bu ele alış biçimi ve olayların gelişimi sayesinde, Shelley, patriyarkanın içindeki arzuyu ve bu arzunun esasen bir iktidar arzusu olduğunu ortaya koyar. Bu arzunun korkunç sonuçlarını okuyucuya gösterir. Kitap erkeklerin kadınları görmezden gelerek, hatta silerek yaratım yapmaya çalıştıklarında neler olduğunu mesele edinir.
İlginç bir bilgi de şu: Frankenstein canavarın değil, canavarın yaratıcısının adı. Kitapta canavara bir isim verilmiyor. Ama yıllar içinde Frankenstein’in canavarın adına dönüşmüş olması ne kadar ironik değil mi? Şu Birleşmiş Milletler’de ateşkes için kimlerin evet, kimlerin hayır veya çekimser oy kullandıklarına bakıyorum da, insanın kendi yarattığı canavarların elinde ölmesi hikayesi, kimin canavar olduğu sorusu sanırım daha yüzyıllarca yeniden yorumlanır. Biz olan biteni çaresizce izleyenler içinse, ciğerimiz her gün yeniden yeniden sökülüyor.