Uzun zamandır istediğimiz Afrodisias’ı görmek üzere yaptığımız hafta sonu gezisi sayesinde, bir değil tam dört antik şehir görme şansımız oldu. Çünkü Hieropolis, Tripolis ve Laodikeia şehirleri muhteşem Afrodisias’a çok yakın. Şöyle iki gece, üç gününüzü ayırabilecekseniz, her biri ayrı nitelikte mücevher olan bu şehirleri görebilir, Anadolu’ya yeni baştan aşık olabilirsiniz.
Arkeoloji ilgimizi oldum bittim çok çeker, balayımızda Knidos’u 35 derece sıcakta gezdik, yani o kadar. Ve Türkiye bu açıdan hakikaten benzersiz bir ülke.
Gezdiğimiz şehirlerden Tripolis, henüz tam kazılmamış, arazi sadece tepeleri görünen sütunlarla dolu, yirmi sene sonra kısmet olur da gelirsek, kim bilir neler görürüz.
Hieropolis, travertenlerin tam yanındaki eşsiz konumuyla olağanüstü. Yılların uğraşıyla ortaya çıkmış bu antik kenti ve travertenleri baştan sona gezmek üç saatimizi aldı. Travertenlerin ortasından çıkan bir kalıntı dahi gördük. Laodikeia’daki görkemli çeşmeyi unutmak ise imkansız.
Afrodisias pazarındaki en pahalı üç şey
Ve elbette Afrodisias… 30 bin kişilik stadyumu, agorası ve havuzuyla bizi o çağlarda nasıl yaşandığı konusunda belki de en çok aydınlatan yerdi. Afrodisias’ta o devirde ne, kaç paraya satılıyormuş konusunda harika bir sergileme alanı vardı. En pahalı şeylerde ilk üç şöyle gidiyor: Birinci kalite Afrika aslanı, araba, erkek köle… Listede dava avukatından işçi botuna yok yok.
Bu alanlarda yapılan kazıları devlet, yerli yabancı üniversiteler, kurumlar destekliyor. Ancak Ömer Koç, Murat Ülker gibi iş dünyasından isimlerin, bu kazılara şahsen destek olduğunu görmek de güzeldi. Umarım başka iş insanları da arkeolojiyi radarlarına alır.
Yapı Kredi Yayınları’ndan ‘Afrodisyas- Sebastion Sevgi Gönül Salonu’ ve İzzet Keribar’ın fotoğraflarıyla ‘Afrodisyas’ın Büyülü Dünyası’ kitaplarını almadan edemedik. Afrodisias’ın Ara Güler tarafından şans eseri keşfedildiğini biliyor muydunuz? Bu inanılmaz hikayeyi fotoğraflarıyla anlatan bir sergiyi gezme şansımız da oldu. Hikayeyi şimdiden öğrenmek ve fotoğrafları görmek isteyenler için bir link bırakayım.
Elbette bu gezi, dönüşte bana kütüphanemde de zevkli saatler yaşattı. İşte Anadolu’unun eşsiz arkeolojik ihtişamıyla alakalı iki kitap:
Azra Erhat’tan ‘Mavi Anadolu’: Erhat Batı medeniyetinin köklerini Anadolu’da görmemizi sağlayan bir kültür insanı. Filoloji mezunu, ancak yaşamı arkeoloji ile iç içe geçmiş. İlyada, Odysseia başta olmak üzere önemli tercümelere imza atmış. Mavi Anadolu isimli eserinde Çanakkale’den Akdeniz’e Anadolu’da yaşayan uygarlıkların izini sürüyor. Troya, Sardes, Milet, Efes, Bergama… hepsini efsaneleriyle beraber anlatan bir hazine adeta bu kitap.
Ekrem Akurgal’dan ‘Anadolu Uygarlıkları’: Ekrem Akurgal Türkiye’nin önde gelen arkeologlarından biri, bir ordinaryüs profesör. Hatta soyadı Sümerce “büyük ülkenin babası” anlamına geliyor. Eski İzmir, Phokaia (Foça), Sinop, Daskyleion (Ergili), Çandarlı ve Erythraie’de yürüttüğü kazılar, Hitit’ten Urartu’ya, Frig’den Lidya’ya pek çok uygarlık üzerine kitaplar ve makaleler üretmesini sağlıamış. Bu kitap M.Ö 2500- M.S 395 yıllarını kapsıyor ve hakikaten antik kentleri keşfetmeye niyetlenenler olursa, sağlam bir kaynak.
Bir de Bonus: Türkiye Önoturizm Rehberi
Anadolu aynı zamanda yüzyıllardır şarap üretilen topraklar. Bu kitapları okurken bu konuda da bilgilenmek, birbirinden güzel bağlarımızı keşfetmek isterseniz, Göknur Gökdoğan ve Murat Yankı’nın Türkiye Önoturizm Rehberi özenle yazılmış, iyi bir kaynak. Bahsettiğim dört antik kenti gezerken, şarap severler yeni oluşturulan Çal Bağ Yolu’na yolunu düşürmeyi ihmal etmesin!
Yazıda bahsi geçen yazarlar, kitaplar:
📚 Yapı Kredi Yayınları, Afrodisyas- Sebastion Sevgi Gönül Salonu
📚 Yapı Kredi Yayınları, Afrodisyas’ın Büyülü Dünyası
📚 Azra Erhat, A. Kadir, Mavi Anadolu, İlyada, Odysseia
📚 Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları
📚 Göknur Gökdoğan ve Murat Yankı, Türkiye Önoturizm Rehberi