İçimizi karartan Türkiye gündeminden kaçmak için olsa gerek, yeni seçilen Türkiye güzeli İdil Bilgen etrafında kopan tartışmaya etrafımdaki herkes bir ucundan müdahil oldu. Konuyu kaçıranlar olduysa Müge Dağıstanlı’nın yazısından hemen yakalayabilir.
Türkiye’de insanlar artık en basit konuda dahi adil seçimler olabileceğine inançlarını yitirdiler, işin içinde her zaman bir liyakatsizlik, bir torpil olduğunu düşünür hale geldiler. Bu konu bunun altını bir kez daha çizdi. Benim açımdan bu konunun en çarpıcı yönü buydu.
Öte yandan gelmişiz yirmi birinci yüzyıla. Güzellik üzerinden, üstelik sadece kadınların yarıştığı bir yarışma çok lüzumsuz değil mi? Bunun içine ne kadar “amaç” kavramını sokmaya çalışsalar da, böyle bir yarışma artık devrini tamamlamış bana göre.
İdil Bilgen iyi okumuş, idealleri olan bir genç kadın, iyi bir rol modeli olabilecek biri, kendi de “asil ve zarif Türk kızlarının ilham kaynağı olmak istiyorum” demiş. Bu lafını ortaya bolca saçılmış bayağılıklara bir direniş gibi mi okumalıyız? Bunun için doğru platform bir güzellik yarışması mıdır? Genç, aydın bir kadın değerli zamanını neden böyle bir yarışmaya vermeyi seçiyor? Ben bu soruların içinden çıkamadım.
Gene de Dilan Polat gibi insanların sürekli ilgi ve hatta destek görebildiği popüler kültürde, Bilgen en azından farklı bir renk. “Ülkemde birçok acı yaşanırken bana yapılan yorumları insanların kendi boşluklarına veriyorum… Yorumları önemsemiyorum” demesini beğendim, sağlam bir duruş. Bu yola çıkan, her tür tepkiyi göze alıyor olsa gerek. Bilgen’in bu duruşu kibir gibi algılanacak mı? Bekleyelim, görelim.
Truva Savaşı güzellik yarışmasından çıktı
Gelelim Bilgen ‘güzel mi değil mi, yarışmadaki en güzel miydi, değil miydi’ tartışmasına. “Kim en güzel sorusu” belalı bir soru, söylenceye göre Truva Savaşları’nın dahi başlangıç noktası. Truva Prensi Paris, tanrıçalar Afrodit, Athena ve Hera arasında en güzel olarak Afrodit’i seçince, olanlar oluyor. Kaz Dağları’nın dili olsa da konuşsa…
Fiziksel güzellik algısı, mitolojik hikayelerden bugüne, hem çok önemli, hem de bütünüyle göreceli. Ancak tabii ki neyin güzel olarak algılandığı yüzyıllar içinde sürekli değişmiş. güzelliğin ruhumuzda yarattığı etki ve bunu nasıl/ neden yarattığı, sanatın, edebiyatın, felsefenin daima incelediği bir olgu. Mesela fiziksel güzellik ile yücelik (“süblime”) karşılaştırması, Romantik dönemin önemli meselelerinden biridir.
Klasik güzellik tanımı kusursuzluğu, dengeyi, uyumu ve bunlarla bağlantılı huzuru, zevki ön plana çıkarırken, Romantik dönemde doğada ve hayal gücünde rast geldiğimiz uçsuz bucaksızlık, kusurluluk bunun yarattığı hayret, hayranlık ve kimi zaman korku üzerine gidilir. Bunların üzerine, sonradan bir de bakış incelemesi gelir. Kim kime, nasıl, neden bakıyor, bakışıyla neyi tanımlıyor, tanımıyla neleri kısıtlıyor? Velhasıl, güzellik kesinlikle basit bir mevzu değil.
Güzellik üzerine düşündüren ‘güzel’ kitaplar
Güzellik yarışmalarının sığ sularından bu daha derin kulvarlara açılmak isteyenler için işte “güzel” bir kitap listesi:
Byung- Chul Han’dan Güzeli Kurtarmak
Byung Chul Han ne yazsa okumalı, orası kesin. Çağdaşımız olan filozof, çağımızın bütün önemli dertlerine parmak basıyor. Bu kitabında güzellik kavramının zaman içinde geçirdiği dönüşümü ele alıyor. Modern toplumun güzelliği ‘kusurlardan ayıklanmışlık’ olarak dayatmasını eleştiriyor. Elbette bu ayıklamayı elimizdeki türlü medikal ve dijital olanaklar çok kolaylaştırıyor, sosyal medya da korkunç bir güçle dolaşıma sokuyor. İdil Bilgen’in güzelliği tipik olmayabilir ama düpedüz ‘çirkin’ denebilir mi kendisine? Bilgen için ‘güzel değil’ diye düşündüren mekanizmalara ve tarihsel gelişime kafa yormaya değmez mi?
Zadie Smith’den Güzelliğe Dair
Hafızam beni yanıltmıyorsa Zadie Smith Orhan Pamuk’un da beğendiği bir çağdaş yazar. İnci Gibi Dişler romanı ile büyük çıkış yapmıştı. Güzelliğe Dair üçüncü romanı. Yaşlanma ve güzellik, ırk ve güzellik, iç güzellik ve dış güzellik, güzellikle arzunun ilişkisi, güzelliğin gelip geçici doğası, tüm bu konuları nutuk çekmeden, renkli ve çok boyutlu karakterlerle gözden geçiriyor. Kalın bir kitap, ama rahat okunuyor.
Aristo’dan Poetika
Biraz da fiziksel güzellikten uzaklaşalım, soyut manada güzelliği anlayalım diyenlere…Çok sevdiğim senarist ve yönetmen Aaron Sorkin, “Aristotle’ın Poetika’sını okumadan olmaz” der. Hakikaten dramatik teorinin kökeni niteliğindeki bu klasik, sanatta güzelliği ve estetiği de tartışır. Mimesis, katarsis gibi önemli kavramlarla tanışmak için bile bu kitap okunur. Güzellikle bağına gelince, kitapta orantı ve uyuma yapılan vurgu, klasik güzellik anlayışımızın da temelini oluşturuyor.
John Berger’den Görme Biçimleri
Gelelim bakışa. İşte en sevgili yazarlarımdan John Berger’in ünlü eseri, bir modern zaman klasiği.. ‘Güzellik bakanın gözündedir’ denir. İşte bu kitap sanatı nasıl gördüğümüzü, bakanın nasıl baktığını inceler. Özelikle erkek arzusunun kadına bakışı nasıl biçimlendirdiğini sanat eserleri üzerinden keşfetmek isteyenlere!