Guerrilla Girls aktivist sanatçı kadınlar grubu, 2006’da İstanbul Modern’deki bir sergi için yaptıkları posterde Türkiye’deki kadın sanatçıların “kahve falına” bakmışlar ve pek iyi şeyler görmemişlerdi. Galerilerde sergilenen sanatçıların yüzde 40’ı kadındı ama İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin kalıcı koleksiyonunda sadece 17 kadın sanatçının eseri vardı, İstanbul Modern de aynı derecede kötü durumdaydı, Pera Müzesi’nde düzenlenen “Türk Resminde Kadın İmgesi” sergisinde sadece iki kadın sanatçı yer almıştı.
Gerilla Kızlar, aynı fala bugün baksalar neler görürlerdi? İstanbul Modern’de on bir kadın sanatçının yapıtlarından oluşan ‘Hep Buradayız’ adlı sergiyi, 2021’de Meşher’de düzenlenen ‘Ben Sen Onlar: Sanatçı Kadınların Yüzyılı’ sergisini, ondan önce 2017’deki seramik sanatçısı Füreya Koral retrospektifini görürlerdi. Ama yıllar içindeki tüm gelişmelere rağmen, sanatın hala erkeklerin oyun alanı olduğunun da farkına varırlardı.
Kadınlar sistematik olarak sanat tarihinin dışında bırakıldılar, “dahi” kategorisindeki erkeklerin gölgesinde kaldılar, model veya ilham perisi rollerine büründürüldüler. Sanat tarihi “kayıp” kadın sanatçılarla dolu. ‘Ağlayan Kadın’ portresine “model” olan Dora Maar, tarihe Picasso’nun sevgilisi ve ilham kaynağı olarak geçmiş olabilir ama aslında gerçeküstücü erkeklerin arasına sızmış bir fotoğraf sanatçısıydı. 1850–1950 yıllarını kapsayan ‘Ben Sen Onlar’ sergisinde yer alan Türkiyeli 117 sanatçı kadının çoğu tarihin derinliklerinde kaybolmuşlardı. E.H. Gombrich’in yazdığı dünyanın en çok satan sanat kitabı ‘Sanatın Öyküsü’nde sadece tek bir kadın sanatçının adı geçiyor.
Bu yıl 8 Mart kadınlar gününde Artsy tarafından hazırlanan bir rapor, 2022’de müzayedelerde satılan toplam 11 milyar dolarlık eserin ancak 1 milyar dolarının (yani yüzde 9,3’ünün) kadın sanatçılara ait olduğunu gösteriyor. Üstelik erkeklerin yapıtları kadınlarınkinden on kat daha yüksek fiyatlarla satılıyor. Leonardo da Vinci’nin ‘Salvator Mundi’ adlı eseri, 450 milyon dolarla şimdiye kadar satılan en pahalı tablo. Kadın sanatçılardan Georgia O’Keeffe’nin dünya rekoru 44,4 milyon dolar. Alman sanatçı Georg Baselitz, 2015’te “Kadınlar pek iyi resim yapamıyor. Piyasa yalan söylemez” demişti. Yoksa erkek sanatçılar kadınlardan on kat daha mı iyi?
Oxford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada bu konu test edildi. Yapay zeka ürünü bir tablo, koleksiyoner niteliklerine sahip –paralı, galeri gezen, beyaz- erkeklere, bazen kadın bazen de erkek bir sanatçının eseri olarak gösterildi. Sanatçının erkek olduğu söylendiğinde tablonun daha çok beğeni toplaması, önyargının derecesini net bir şekilde ortaya koyuyor.
Erkek sanatçıların tercih edilmesinde, geleneksel sanat piyasasında halen erkek koleksiyonerlerin hakim olmasının da rolü var. Yapılan araştırmalar, kadınlarla erkeklerin sanat eseri alım sürecine farklı kriterlerle karar verdiklerini gösteriyor. Kadınlar esere odaklanırken, erkekler sanatçıya, sanatçının geçmişine ve potansiyeline göre karar veriyor, ki bu da yeterince temsil edilmeyen sanatçıların sanat dünyasına girişini zorlaştırıyor.
2008’de ‘WACK!: Sanat ve Feminist Devrim’ sergisi New York’ta açıldığında büyük bir olay olmuştu. Çeşitli mecralarda çalışan 21 ülkeden 120’yi aşkın sanatçı arasında Judy Chicago, Yoko Ono, Cindy Sherman, Louise Bourgeois gibi büyük isimler vardı ve sanatta cinsiyet eşitliğinin ufukta belirdiği yönünde bir algı yaratmıştı.
Oysa on yıl ardından, Artnet tarafından yapılan 2019 tarihli araştırmanın sonuçları müzelerin eşitlik yönünden yerinde saydığını ortaya koydu. ABD’nin önde gelen 18 sanat müzesinin daimi koleksiyonlarındaki sanatçıların yüzde 87’si erkekti, on yıl içinde koleksiyonlarına kattıkları eserlerin ancak yüzde 11’i kadın sanatçılara aitti. Büyük müzelerin ender kadın yöneticilerinden Tate Modern’in müdürü Frances Morris, piyasa, sanat tarihi ve kurumlar arasında adeta gizli bir anlaşma olduğunu söylüyor. Kuralları belirleyen bir tarih var ve bu tarih patriyarki tarafından belirleniyor.
Gerilla Kızlar işte buna karşı harekete geçmişlerdi. Sanatta cinsiyet ve ırk ayrımını görünür kılmayı amaçlayan Amerikalı sanatçı kadınlardan oluşan kolektif, kendilerine Käthe Kollwitz, Frida Kahlo gibi sanatın hayatta olmayan ünlü kadınlarının isimlerini veriyorlar, kimliklerini gizli tutmak için kafalarına goril maskeleri takıyorlar. 1985’te “Kadınlar Met Müzesine girmek için çıplak mı olmak zorundalar?” diye sordukları bir posterle eylemlerine başladıklarında müzedeki kadın eseri sayısının azlığına, buna karşın çıplak kadın tablolarının çokluğuna, yani “erkek bakışına” dikkat çekiyorlardı.
Kadın sanatçılara olan ilgi, tüm önyargılara rağmen yükseliyor. Y kuşağı (millenyumlar) içinde, kadın ve LGBTQ+ sanatçılara dair farkındalık var ve ünlü sanatçılardan değil de kendi kuşağının yeni yükselen sanatçılarından eser almayı tercih ediyorlar. Ayrıca ikincil pazarda kadın eserlerinin fiyatları erkeklerinkinden daha hızlı artış gösteriyor. Yani bir koleksiyoner, ucuza aldığı işi daha sonra satarak kâr etme fırsatı yakalayabiliyor. Art Basel’in koleksiyonerler arasında yaptığı anketler, son birkaç senedir kadınların koleksiyonlardaki oranında istikrarlı bir artış olduğunu gösteriyor. Bu eğilimin yatırım amaçlı mı yoksa beğeniyle mi ilgili olduğu şimdilik bir soru işareti. Sebep ne olursa olsun, kadınlar açısından olumlu bir sonuç ortaya çıkarıyor.
Cinsiyet temsili açısından 128 yıllık tarihi hiç de parlak olmayan Venedik Bienali de son dönemde değişim içinde. Bienalin iki bölümünden biri olan Uluslararası Sergi’nin küratörlüğünü genelde hep erkekler yapar ve ağırlıklı olarak hemcinslerinin eserlerini gösterirlerdi. Hatta 1995’te, erkek sanatçı oranı yüzde 90 ile tavan yapmıştı. 2022’de ilk kez rakamlar tepetaklak oldu. İtalyan küratör Cecilia Alemani’nin uluslararası sergi için seçtiği 213 sanatçının yüzde doksanı kadındı ve çoğunluğu daha önce bienalde yer almamıştı. Bienalin ilk İtalyan kadın küratörü Alemani, ülkesinde düzenlenen Bienalin dünyayı yansıtmadığını ve bu değişimin gerekli olduğunu söylemişti.
Sanatın yönetim kademesine baktığımızda, Türkiye dahil birçok ülkede sanat kurumlarında çalışan kadın sayısının yüksek olduğunu, buna karşın üst kademeleri genelde erkeklerin tuttuğunu görüyoruz. Laurence des Cars’ın 2021’de Paris’teki Louvre Müzesi’nin başına getirilmesi önemli bir dönüm noktasıydı. Dünyanın en çok ziyaretçi çeken müzesi, kurulduğu 1793 yılından bu yana ilk kez bir kadının yönetimi altında. Gecikmeli bile olsa önemli pozisyonlara gelen kadın yöneticiler yeni elde ettikleri güçle ne yapıyorlar? 2017’de Tate’in beş müzesinin başına geçen Maria Balshaw, sanat dünyasının üst düzey kadın yöneticilerinin kariyerleri boyunca birbirlerine destek olduklarını söylüyor.
British Council Türkiye Sanat Direktörü ve Arter Yönetim Kurulu Üyesi Esra Aysun, Türkiye’de de yaratıcı sektörlere yön veren kadın yöneticilerin sayısının arttığını, bu ayrıcalıklı pozisyondakilerin daha kapsayıcı ve eşitlikçi bir çalışma, üretim ve paylaşım alanı yaratabilmek için çaba göstermeleri gerektiğini söylüyor. “Alanımızda bu kadar çok giriş ve orta seviyede kadın çalışan varken neden ilerlemeleri bu kadar zor oluyor, iş yerlerinde nasıl bir iç politikayla kadınların meslekteki sürdürülebilirliği sağlanabilir konusunu konuşmamız gerekiyor. Bunun yetenek ya da başarı sorunu değil fırsat eşitliği eksikliği olduğunu anlatmamız gerekiyor. Yaratıcı alanlar da kadınlar için çok fazla engelle dolu ve bunları ancak birbirimize destek olarak aşabiliriz.”
Sanat tarihçisi Linda Nochlin, 1971’de yazdığı “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?” makalesiyle sanat dünyasındaki eril anlayışın kapısına dayanmış, sanat tarihi kurumunun hiyerarşisini sorgulamış, ne kadar yozlaşmış olduğunu göstermişti. Üzerinden 50 yıl geçti, kadın sanatçıların seslerini duyurma, eserlerini gösterme, tek yanlı sanat tarihini değiştirme mücadelesi halen devam ediyor ve muhtemelen “kadın sanatçı” terimi ortadan kalkana kadar da sürecek.