Cesaret deyince aklınıza ne geliyor? Genellikle kahramanlık sahneleri, büyük meydan okumalar ya da tehlikeli maceralar… Sessizce oturmuş meditasyon yapan biri geliyor mu? Sessiz bir köşede, düşüncelerimizle baş başa kalmak göründüğünden çok daha zorlayıcı bir süreçtir, büyük cesaret ister.
Zihin içinde beğendiğimiz şeyler kadar beğenmediğimiz, dışladığımız, hatta korktuğumuz şeyler de barındırıyor. Tanıklık edeceğiniz şeyler içinde iyilik varsa kötülük de var. Başarı varsa başarısızılık da. Erdem varsa kurnazlık da. Cömertlik varsa kıskançlık da. Sevgi varsa nefret de. Destek varsa yargılama da. Cesaret varsa korku da. Doğruluk varsa yalan da. Bu kargaşaya sakince bakabilmek zor.
Zihin içindeki karşıtlıkları fark etmek, bir sabah uyanıp kendinizi bir süper kahraman gibi hissettiğinizde aynaya bakıp gerçekte pijamalar içindeki sıradan bir insan olduğunuzu fark etmek gibi bir şey. Eğer kişisel almazsanız, bayağı bir gülersiniz kendinize.
Çokça söylenir, başkalarında kızdığımız özellikler aslında kendi içimizde yüzleşemediğimiz yanlarımızdır. Yüzleşmekten korktuğumuz hatta türlü yollar ile kaçtığımız, başkalarını yaftaladığımız yanlarımıza sakince bakabilmek, cesaret istiyor.
Zihnimizi gözlemlemeye başladığımızda karşımıza çıkan ilk şey, durmaksızın değişen bir kargaşa olur. Temiz bir şekilde tanımlayamazsınız. Yeni düşünceler rastgele gelir. Duygular değişir. Zihninizde sürekli değişen düşünceler ve duygular, bir süpermarketin indirim gününde alışveriş yapmaya çalışmak gibidir. İhtiyacınız olan şeyi bulmaya çalışırken, bir anda kendinizi sepete indirimli çikolataları doldururken bulabilirsiniz.
Belirsizlik ve kontrol edememek çoğumuzu doğal olarak kaygılandırır. İşte bu yüzden düşüncelerin ve duyguların rastgele dünyasına tanıklık etmek cesaret istiyor.
Madem bu kadar cesaret istiyor niye yapalım bu işi. Zihnime tanıklık etmeden gül gibi yaşar giderim diyorsanız, bu hikaye size gelsin. Yıllar önce, yakın arkadaşımla beraber oryantiring yarışına katıldık. Oryantiring haritada belirtilen hedeflere sadece pusula ve harita ile ulaşarak yapılıyor.
Bahsettiğim yarış Bolu dağlarındaydı. İlk iki hedefe beklemediğimiz bir hızda ulaştık. Bu bize cesaret verdi. İkinci hedeften üçüncü hedefe giderken dağdan aşağı iniyoruz. Hadi koşalım, başaracağız bu işi dedi. Beraber koşuyoruz. Yarım saat sonra falan dağın yanlış yönüne koştuğumuzu fark ettik. Tabi yarım saat koşarak indiğiniz dağı, yarım saatte çıkamıyorsunuz.
Demem o ki koşmadan önce haritayı daha iyi inceleseydik çok daha az yorulurduk. Zihnime, hislerime ve ana tanıklık etmek de haritaya bakmak gibi. Belki, koştuğunuz yönü değiştireceksiniz, belki daha az yorulacaksınız, belki daha neşeli yaşayacaksınız.