Dünyanın herhangi bir şehrinde turiste benzemek mi? Ölürüm daha iyi. Bu bizler için Uzak Doğuda veya Afrika’da kaçınılmaz tabii ama Avrupa’nın çok kuzey olmayan ülkelerinde mümkün olabilir. Mesela bir yaz günü Paris’te…

Olimpiyatlar dün akşamki açılış töreniyle başladı. Gayet masumca oyunları izlemek veya “bu vakit şehirde hareket vardır ben de hareketi severim” dediğiniz için şu anda Paris’teyseniz bu yazıya şöyle bir göz gezdirmek işe yarayabilir.

Parisliler turist sevmezler. Aslında Parisli olmayan Fransızlardan da pek hoşlanmazlar. Birinci kural giyim kuşam ve görüntü. Giyim tarzınız ne fazla resmi ne de fazla dağınık spor olmalı. Amerikalıların tabiriyle “smart casual” şık rahat uygundur.

Fiyatı ne olursa olsun terlik ve crocs türü kesinlikle uzak durulması gerekenlerden. Çok fazla sırıtkan sempatik olmaya da gerek yok. Hafif asık surat çok uygun. Etrafınıza hayran hayran da bakmayın. İşinize bakın.

Yoruldunuz, bir kafenin terasında oturdunuz. Size ayrılmış o minicik yuvarlak teras masasının dışına taşmayın. Dedeniz yaşında garsondan paparayı yersiniz. Sipariş soğuk içecekler için erkeklere bira ama “une biere” (bir bira) demeyin. Parisli “un demi” (bir yarım) der ve bu yeterlidir. Kadınlara ise soğukta ve alkollüde “panaché” (bira gazoz karışımı), alkolsüzde ise “grenadine” nar suyu veya “citron pressé” limon suyuna şeker ve su olabilir.

Sıcaklara dikkat: Espresso istiyorsanız sadece “un café” demeniz yeterli. Yoksa hemen anlarlar. Nescafenin adını bile söylemeyin. Çay istiyorsanız tam yandınız.

Bence çayı boş verin. Çay sizi hiç Parisli yapmaz.

Kaçınılması gereken spotlar

Bu bölüm en zor bölüm ama en azından gün ışığında gözükmemeniz gereken yerleri var Paris’in. Eyfel kulesinin civarı birinci sırada. Kuleye çıkmak için asansör kuyruğunda sizi kimse görmesin. Bilgi için, gerçek Parisliler hayatları boyunca hiç Eyfel kulesine çıkmamış olmakla övünürler. Çok ısrar ediyorsanız kulenin bulunduğu “Champ de Mars” parkında çimlerin üzerinde baget sandviçli ve kırmızı şaraplı piknik oturumunda gözükebilirsiniz. Bir kopya: Hemen yanınızda güzel bir kız veya erkek arkadaşınız ve iki bisiklet olsun. O zaman belki anlamazlar.

Baget sandviçli kırmızı şaraplı piknik iyidir, yanınızda sevgiliniz ve iki bisiklet olursa daha da iyi

Kaçınılasılar listesine devam: Seine nehri üstünde tekne gezisi yapmak, Champs Elysées caddesinde yürümek veya bir kafede oturmak, Montmartre meydanında Çinli bir güzel sanatlar öğrencisine portrenizi çizdirmek, Moulin Rouge mahallesinde aylak aylak dolaşmak veya Printemps ve Lafayette mağazalarının bulunduğu Opera civarında gözükmek bence kendinize engel olmanız gerekenlerden…

Yemek zamanı

Yemek anı en dikkatli olma anıdır unutmayın. Bölge olarak bulunmamanız gereken yerleri artık biliyorsunuz. Olunabilecekleri şimdi söylüyorum. Paris’in 5, 6, 7, 11, 14, 16 ve 17, 19, 20. mahalleleri güvenli. Turistler etrafta dolaşsalar da bu mahallelerin Parislilerin de vazgeçemeyecekleri sokakları var hem alışveriş hem de yeme içme için.

Place Dauphine ve meydanın adını taşıyan bistro

5. mahallede Notre Dame katedralinin hemen arkasındaki Place Dauphine, 7. mahallede Eyfel kulesinin arka sokaklarındaki küçük bistrolar veya 16. mahallenin Rolland Garros tenis kompleksinin yakınındaki Auteuil tarafı olur. 11 ve 19 da şimdilerde çok trend.

Benim tercihim 6 ve 14, diğer adlarıyla Saint Germain ve Montparnasse. Bu bölgenin bistroları ve restoranları sizin daha az turist gözükeceğiniz yerler. Mümkün olduğu kadar az diyelim. Mesela Amerikalı ve Japon turistlerin önünde kuyruk oldukları Café de Flore veya Aux Deux Magots’dan yine de uzak durun. Beklerken numara bile veriyorlar… 20. yüzyılın başlarında Jean Paul Sartre, Simone de Beauvoir, Albert Camus, Jean Anouilh, Salvador Dali ve Picasso gibi yazar çizerlerin yemek yedikleri yerler burası.

Jean Paul Sartre’ın yediği Cafe de Flore’un (solda) bir turist çekim merkezi olduğu her halinden belli değil mi. Sartre gibi düşünün ama onun gibi yemeyin! Brasserie Lipp (sağda) gayet Parisli bir mekan

Montparnasse caddesinde La Coupole veya Le Select, Saint Germain caddesinde Brasserie Lipp, Montparnasse sokağındaki Le Petit Josselin gibi krepçiler, tiyatroların bulunduğu La Gaité sokağında herhangi bir kafe ister öğle ister akşam yemeğinizi doya doya Parisli yiyebileceğiniz noktalar. Tiyatro bölgesi Fransızca bilmeyen turistleri uzak tutacaktır.

Öğle yemeği için zaman az. Benim önerilerim domuzdan kaçmıyorsanız geleneksel “croque monsieur” jambonlu peynirli tost ve yanında vinegret soslu yeşil salata. Daha pratik diyorsanız yine domuz jambonlu tereyağlı veya domuz pateli kornişon turşulu baget sandviç. Domuz beni bozar diyorsanız bonfile, antrikot, pavé veya noix tarzı ızgara danalar olur. Yanında yine yeşil salata ve az patates kızartması uygun. Minik bir kopya: Etinizi az pişmiş veya “bleu” mavi isteyin. Yoksa yine açığa çıkarsınız. İçecek sorduklarında “un ballon de rouge” – “bir balon kırmızı” istemeniz garsondan tam puan alır. Şaraptan daha pahalı ama şişe su da olabilir öğle vakti şarap olmasın diyorsanız.
Boş bulunup kola falan demeyin sizi kovmaktan beter edebilirler.

Akşam daha seksi olabilir

Öğle yemeği için önerdiğim yerler akşam için de geçerli. Paris yazlarının en sevdiğim tarafı gündüz şık bir kafe görünümünün akşam biraz beyaz örtülü biraz loş mum aydınlatmalarla romantik bir yaz akşamı mekanına dönüşebilmesi. Özellikle dar bir sokağın kaldırımında veya küçücük sakin bir meydanın çınar altı terasındaysanız yemek sonrası sevişmeli bir akşam sizde. Yalnız değilseniz tabii.

Bir kopya daha: Bu aralar Paris’te “bistronomik” restoranlar revaçta. Bistro tarzıyla fine dining durumunun eşleşmesi anlamında.

Amerikalılar gibi çok erken oturmayın. Karanlığı da beklemeyin çünkü yazın Paris’te hava gece 11’den önce kararmıyor. 8-9 arası uygun. Eğer öncesinde sinema veya tiyatro olacaksa daha geç de olabilir.

Parislilerin genç olanları akşam yemeğinde Fransız’dan çok İtalyan, Japon, Thai, Vietnam veya hala biraz batı doğu füzyonu seviyorlar.
Bu sizi de üzmez. Ama mutlaka Fransız olacak diyorsanız size bir mini mönü önerebilirim.

Girişlerde çiğ domuz jambon dilimleri yanında içi porto şaraplı yarım Cavaillon kavunu. “No domuzlar” için yeşillikler üstünde fırında kızarmış Crottin de Chavignol keçi peyniri. Ana yemekte her türlü et veya balık, ızgara veya carpacciolar olabilir. Benim aklıma meuniere soslu sol balığı geliyor yanında buharda pişmiş patates ve havuçla. Vegan durumunda rokalı domatesli quiche olabilir. Tatlı da ise fırında baharatlı şeftali veya orman meyveli bir tart yanında dondurmayla uygundur.

Tatlıların adı krep (solda) tuzluların adı galet (ortada), yanında güzel bir “cidre”, bir tür köpüklü elma şarabı (sağda).

İçecek olarak soğuk beyaz şarap veya genç yaşta serin bir kırmızı. Artık Parisliler bile kırmızı şarabı hafif soğutulmuş içebiliyorlar. Akşam yemeği mekanını Montparnasse sokağındaki krepçi Le Petit Josselin olarak seçtiyseniz Parisliler gibi önünde kuyruk yapıp beklemeyi göze alın lütfen. Beklemeye değiyor. Tatlıların adı krep, tuzluların adı galet sarasin. Krepler ve galetler Fransa’nın Atlantik kıyısının “Bretagne” Britanya bölgesinin spesiyalitesi. Bretagne’a trenle Montparnasse garından gidiliyor. Krepçilerin bu mahallede yoğunlaşmasının sebebi bu.

Son kopya: Krep veya galet fark etmez, yanında güzel bir “cidre”, bir tür köpüklü elma şarabı içmek sizi sadece Parisli değil Montparnasse’lı bile yapar. İyi Olimpiyatlar.