Kadim bilgiler tekrarlandıkça klişeye dönüşüyor, anlamını yitiriyor ya da hayatımıza etkisi azalıyor. Mesela “Değişmeyen tek şey değişimdir” kulağa ne kadar tanıdık ve hayatımız boyunca kim bilir kaç kere bu bilgiyle karşılaştık.
Şu anda dert ettiğimiz her şey değişecek. Bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz her şey değişecek. Biz değişeceğiz. Arkadaşlarımız değişecek. Ailemiz değişecek. Var olanlar yok olacak. Biz yok olacağız. Bu bilgileri sindirmek ve ona göre yaşamak hiç de kolay değil.
Diyelim ki her şeyin geçiciliğini iyice içselleştirdik ve ona göre yaşıyoruz, nasıl bir hayatımız olurdu?
Sizi bu soruyla baş başa bırakıp yazıya döneyim.
Değişimi nasıl içselleştirebiliriz? Herhangi bir anda bütün berraklığıyla değişimi gözlemlemek işimize yarayabilir. Gelin sıradanın içindeki değişime bir pencere açalım.
Sabah, daha gün doğmamış, işe gitmek için apartmandan çıkıyorum. Yağmur yağıyor. Şemsiyenin düğmesine basıyorum. Açılırken ses geliyor. Seviyorum bu sesi. Şemsiyeyi geren uçlarından biri yerinden çıkmış. Daha dün sağlamdı. Bugün değil. Değişimin içinde yaşıyoruz. Yürümeye başlıyorum. Niyetim değişimi bütün çıplaklığı, garipliği ve de derinliğiyle görebilmek.
Şemsiyeye çarpan yağmur damlalarının sesi geliyor. Ses doğası gereği sabit değil. Havada yayılan bir dalga. Kulaklarım havadaki dalgayı elektrik sinyallerine çevirip aklıma doğru gönderiyor. Aklım bunu yağmur sesi diye damgalıyor ve artık ilgilenmeye gerek yok diyor. O kadar mı diyorum. Daha yakından bakmak istiyorum.
Ses sürekli bir değişim içinde. Yürüyüşüm etkiliyor sesi. Yağmurun sıklığı, damlanın büyüklüğü etkiliyor. Şemsiyenin farklı yerlerine çarptıkça damlalar farklı sesler çıkıyor. Damlalar, kulaklarıma ulaşan ses dalgalarının içindeler.
Gördüklerimi ve duyduklarımı, aklım yağmur diye damgalıyor. Artık ilgilenmeye gerek yok ne olduğunu biliyorum diyor. Biliyor muyum? Yanından geçtiğim ağaçtan süzülen bir damlaya kayıyor dikkatim. Bu damla hangi gölde ya da denizdeyken buharlaştı? Hangi rüzgarlarla savruldu? Bundan sonra nasıl bir yolculuk içinde olacak? Aşamalardan geçerken tanımı da değişiyor damlanın. Birinde deniz suyu, birinde nem, birinde bulut, birinde yağmur damlası oluyor.
Gözüm yerdeki bir sarı yaprağa takılıyor. Sarı diye damgalıyor aklım. Biraz daha yakından, çeşit çeşit sarı içinde nereye düşer diye bakıyorum. Bazı parçaları başka türlü bir sarı bazı parçaları başka. Damar yerleri daha farklı. Yarısı çamurlanmış. Yere düşmeden önce hangi ağaçtaydı? Rengi sarı olmadan önce neydi? Bir anda mı sarı oldu, yoksa yavaş yavaş mı sarardı? Bundan sonra ne olacak bu yaprağa? Yağmur damlası gibi sürekli bir değişimin içinde bu yaprak. Tanımlarım ancak bu andaki hallerini anlamaya yetiyor. Üstelik tüm zenginliği ile anlatamıyorum.
Önümde bir baba ve iki çocuğu yürüyorlar. Baba ile kız birbirine sarılmış, babanın tuttuğu şemsiyenin altında yürüyorlar. Oğlan yanlarında. Başka bir şemsiyeyi tutarak aynı hızda eşlik ediyor. Diğer günlerde de görüyorum bu aileyi.
Tren istasyonuna, çocukları bazen anne bazen de baba bırakıyor. Yağmur yokken genelde çocuklar anne ya da babanın kollarına girmiş oluyorlar. Her gün aynı duygularla mı kol kola giriyorlar. Bugüne dair beklentileri yürüyüşlerini etkiliyor mu? Dün evde olanlar bugün yürürken akıllarından geçeni etkiliyor mu? Çocukların yaş aldıkça değişen beyin yapısı nasıl etkiliyor bu tabloyu. Bu aileyi tanımlamaya kalksam sözcüklerim onlara dair bütün zenginliği yansıtabilecek mi? Bu tanımlar gelecek sene de geçerli olacak mı?
Ve ben, kendimi düşünüyorum. Acaba ben de bu kadar değişiyor muyum? Ben diyor aklım, beni tanımlayan bir hikaye yazıyor. Şöyledir böyledir diyor. Merak etmeye gerek yok, biliyorum ben senin ne olduğunu diyor. Öyle mi gerçekten? Sabit bir özellikler kümesi miyim ben? Bu küme siyah beyazlardan mı oluşuyor? Bütün renkleri içine alıyor mu? Sabit mi bu tanım? On yıl önce aynı bu özelliklerle mi tanımlıyordum kendimi? Ya geçen yıl nasıl tanımlıyordum? Peki ya dün yatarken beni tanımlayan ifadeler bu sabah da geçerli mi?
Trenin gelmesini bekliyorum. Ben beklerken, bedenim sürekli bir değişim içinde. Kan, damarlarımda sürekli bir akış halinde. Her bir hücreye oksijen ve besin taşıyor. Hücrelerimden atıkları toplayarak onları temizliyor. Bazı hücreler bölünüp yeniden doğarken, bazıları ölüyorlar. Beynimde ise daha karmaşık bir değişim yaşanıyor. Nöronlar arasındaki elektriksel ve kimyasal akış, bu düşünceleri, bu anı oluşturuyor. Her bir düşünce, nöronlar arasındaki bağlantıları yeniden şekillendiriyor, beynimin yapısını sürekli bir evrim sürecine sokuyor.
Derken tren geliyor.