Sex and the City efsanesi 25'inci yaşını kutlamaya hazırlanırken adının ilk kısmını mümkün kılan erkeklere bir dönüp bakalım istedik. En berbat beşini seçtik.

Televizyon tarihinin efsanelerinden ‘Sex and the City’ yayın hayatına 25 yıl önce 5 Haziran’da başladı. Dizide beşinci karakterin New York şehri olduğu söylenir, bence erkekleridir. ‘Sex and the City’ kadınlarının da madde madde sıralanabilecek ve onları kötü yapacak birçok özelliği olsa da biz bu yazıda dizinin en berbat erkeklerini seçtik. 2024’ten bakınca iyisi yok gibi görünse de işte ‘Sex and the City’nin en berbat beş erkeği…

Mr Big: Tartışmalı(sız) en kötüsü

Ne istediğini bilmeyen, istediğini düşündüğü şeyden korkan, ‘ben seni üzerim güzelim’in vücut bulmuş hali Mr. Big. Carrie’nin en uzun ilişkisiydi çünkü Carrie’nin kötü tercihlerinin en mükemmeliydi. Kadını oyaladı, evlenecek adam değilmiş gibi davrandı sonra gitti başka bir kadınla evlendi, Aidan’la bir ilişkisi varken aklını çeldi… Kazanovayım ayağı yapan bir tür asalaktı. Carrie’yi küçümsedi, arkadaşlarıyla düzgün bir ilişki kurmadı. Kendi arkadaşlarının yanında Carrie’den utandı. Hayatında Carrie için hiç yer açmadı, gerçek anlamda… Evinde bir çekmeceyi bile Carrie’ye çok gördü. Duyguları konusunda hiçbir zaman açık olmadı. Duygusal olarak en kırılgan olduğu an kalp ameliyatına girmeden önce yani ölüm korkusuyla yaşandı. Kendi göstermeye imtina ettiği duygularına karşılık Carrie’yi duygusal olarak manipüle etmekten geri kalmadı. Yıllar sonra çekilen devam dizisi ‘And Just Like That’in ilk bölümünde öldüğü iyi oldu desek yeridir.

Aleksandr Petrovsky: Kendini beğenmiş sanatçı

İlk bakışta kağıt üzerinde çok iyi görünüyordu. Dünyaca ünlü bir sanatçı, entelektüel, romantik, güçlü, kadın ruhundan anlıyor. Gerçek olamayacak kadar güzel… Aleksandr Petrovsky sanatçı bunalımlarıyla yoran, Carrie’yi de kendinden başını kaldırabileceğinde bakacağı bir tür sanat nesnesi gibi davranan pisliğin teki çıktı. Paris’teki günlerinde  ihmal ettiği ve yalnız bıraktığı Carrie’nin kendini iyi hissettiği tek anı da özgüvensizlik hissinden kurtulmak için bencilce ondan çaldı. Her ne kadar kazara olduğunu iddia ettiyse de Carrie’ye attığı tokatla en kötü erkek unvanı için Mr Big’le yarışabileceğini gösterdi.

Jack Berger: Başarılı kadından korkan adam

Tam bir kırılgan erkek sendromu. Eleştiriye açık değil, hayatındaki kadının ondan daha başarılı olması onun için bir gurur kaynağı değil, kaldıramayacağı bir yük. Böyle bir durum karşısında çirkinleşmekten de çekinmiyor. Carrie’nin meslektaşı Jack Berger’la ilişkisini bitiren kitabının bir cümlesiyle ilgili olumsuz yorumu oldu. Berger’ın kitabının geri kalanını öve öve bitiremese de tek bir cümleyle bütün özgüvensizliği paçalarından akan  Berger gerçek yüzünü gösterdi. Üzerine bir de Carrie kitabıyla hızla başarı merdivenlerinden bağlı olduğu yayınevi ona tekmeyi basınca Berger için ayrılan sürenin sonunda geldik. Kariyerine dibe doğru giderken Carrie’nin ona aldığı pahalı tişörtü gören Berger bunu maskülenliğine bir tehdit olarak algılamış olacak ki motorda aşırı hız yapıp Carrie’yi korkutarak kendini yeniden ‘erkek gibi’ hissetmeye çalıştı. Her ne kadar Carrie’nin çabalarıyla bu sorunu aşmış gibi görünseler de Berger tehdit altında ilişkiyi sürdüremedi. Carrie’den ayrıldı; post-it kağıdına yazdığı kısa bir notla!

Aidan Shaw: Hayır, iyi biri değildi

Bu listede ne işi var, iyi bir adam değil miydi diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Carrie’nin hayatına ilk girdiğinde özellikle Mr. Big’le kıyaslandığında pırlanta gibi bir adam portresi çizdi. Karmaşık bir ilişki değildi onun sunduğu, hislerini açıkça söylemekten korkmadı. Ama bu adamın sevgisi şartlarıyla geldi: Sigarayı bırak, o kadar da çok dışarı çıkma, hafta sonlarını kliması bile olmayan ilkel kulübemde şehirden uzakta geçir. En büyük aşkı yaşadığı şehir olan kadından istenecek şey mi bu! Marangoz bey Carrie’ye değil, bir ağaç gibi gördüğü Carrie’den yontmak istediği kadına aşık gibi görünüyordu.

Trey MacDougal: Anasının kuzusu

Charlotte’un hayallerindeki koca adayıydı. Köklü bir aileden gelen başarılı, yakışıklı bir doktor. Ancak o ailenin kökleri evlerine, yatak odalarına kadar girdi. Trey MacDougal tam bir anasının kuzusu çıktı. Yediğine içtiğine bile karışan annesine her seferinde “sen en iyisini bilirisin anne” diye yanıt verdi. Ölüm döşeğindeymiş gibi yaşadığı basit bir soğuk algınlığı sırasında gecenin bir yarısı yatak odalarına dalan anneciğinin oğlunun vücuduna krem sürdüğü sahne ne kadar anormal bir ilişkileri olduğunu anlatmak için yeterli. Hayallerine kavuştuğunu zanneden Charlotte bir yandan düşman başına kaynanasıyla uğraşırken bir yandan da aylarca hamile kalmaya çalıştı. Olmadı. Cinsel hayatlarında sorun olan her normal çift gibi doktora gitmek istedi ancak söz konusu Trey MacDougal gibi erkekliği çay bardağı kadar kırılgan biri olduğu için bu bile sorun oldu. Sonunda evlat edinme teklifine karşılık MacDougal eve kartonet bebek bile getirdi!