Hukukçu, editör ve hayvan hakları savunucusu Sanem Güven işin duygusal boyutunu yazının sonuna bıraktı, sokak köpekleri sorununa akıl ve mantık ekseninde yaklaşarak dünyanın geri kalanının neler yaptığına baktı.

Türkiye’nin sokak köpeklerinden “sorun” olarak bahsediyoruz ama halkın büyük çoğunluğu bunu önemli sorun olarak görmüyor. Uluslararası araştırma şirketi Ipsos, Türkiye’ye ilişkin son anket sonuçlarını açıkladı. Buna göre, “Türkiye’nin en önemli sorunu nedir” sorusuna katılımcıların yüzde 85’i “Ekonomi” dedi. Bunu doğal afetler, siyaset ve göçmen sorunu izledi. Bu ve benzeri araştırmaların hiçbirinde sokak köpekleri önemli sorunlar listesine girmedi.

Bununla birlikte Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın 18 Ekim-8 Kasım 2023 tarihleri arasında Türkiye’nin dört bir yanından gönüllülerin katılımıyla yaptığı araştırmada “Sizce sokak köpekleri Türkiye için bir sorun mu” sorusuna katılımcıların yüzde 83,6’sı “evet”, yüzde 16,4’ü “hayır” yanıtını verdi.

Aynı araştırmada sorunun çözümü için öneri de istenmiş. Katılımcıların yüzde 80,4’ü “Barınaklara yerleştirilmeli, sahiplenilmeyen ve hasta olanlar uyutulmalı”, yüzde 18,4’ü “Kısırlaştırılarak mevcut yaşam alanına bırakılmalı”, yüzde 1,2’si “Bu haliyle mevcut yaşam alanlarında bırakılmalı” diye cevap vermiş.

Sonuç olarak halkın ezici çoğunluğu, sokaktaki hayvanların öldürülmesini istemiyor ancak soruna bir çözüm bulunmasını istiyor. Hayvanseverler ise barınakların birer ölüm kampı olduğunu, hayvanların bakılmak bir yana işkence gördüğünü, ülke çapında seferberlikle kısırlaştırma yapılmadan ve ilave önlemler olmadan sorunun çözülemeyeceğini söylüyor.

2004’teki hayvan hakları koruma kanunu ne getirdi?

Kanun, belediyelerin ilçelerinde barınak kurmalarını hükme bağlıyor. Aslında barınaklar pek çok kişinin sandığı gibi hayvanların yuvası olarak değil, hayvanların bakımının yapılıp kısırlaştırılıp aşılandığı yerler olarak kurgulanmış. Bakımı yapılıp aşılanan ve kısırlaştırılan hayvanların ise kanuna göre alındıkları yere, mahallerine geri bırakılmaları gerekiyor.

Belediyelerin görevi; sokaktaki sahipsiz hayvanların toplanıp yakalanması, tedavisi, aşılanması kısırlaştırılması, barındırılması, alındıkları yere geri bırakılması, sahiplendirilmesi, hayvan sevgisinin yaygınlaştırılmasını sağlamak için toplumda bilinçliliğin artırılması. Sivil toplum kuruluşları olan dernekler ise toplumda hayvan sevgisini yaygınlaştırmak, hayvan haklarına ihlallere müdahale etmek, belediyeler ile işbirliği içerisinde, hayvan hakları konusunda kamuoyu oluşturmak, mevzuat düzenlemelerine müdahil olmak ve görüş hazırlamak görevlerini üstleniyorlar.

Yirmi yıldır neden sonuç alınamadı?

Belediyeler genellikle ekonomik sebeplerle kanundaki sorumluluklarını yerine getirmedikleri için sokaktaki köpek nüfusu artmaya devam ediyor. Barınaklar kurulamıyor, kurulanlar verimli çalışmıyor. Barınaklarda çalışanların bu iş için eğitimleri yetersiz, kısırlaştırmaları yapacak yeterli sayıda veteriner yok. Pek çok belediyede veteriner işleri müdürlüğü bulunmuyor. Bir ilçedeki hayvanlar kısırlaştırılsa dahi diğer ilçede kısırlaştırılmadığı için köpekler üremeye devam ediyor. Bazı belediyeler sorumluluktan kurtulmak için bölgelerindeki köpekleri diğer ilçelere bırakıyor. Bunun yanında insanlar barınaklardan sahiplenmek yerine internetten veya merdiven altından köpek satın almaya devam ediyor ve daha sonra bu hayvanları sokağa terkediyor. Denetim olmadığı, ceza uygulanmadığı için bu tür sorumsuzlukların önüne geçilemiyor.

Sokaktaki köpek sayısı tam olarak belli değil, 6.5 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Sahipli hayvanların dahi sayısının bilinemediği, yeni getirilen çip sisteminin tam olarak uygulanamadığı düşünülürse bu sayıdan emin olmak mümkün değil. Kısırlaştırma işlemi tek merkezden yönetilmediği için kayıtlar sağlıklı tutulamıyor sistemli bir çalışma yürütülemiyor. Müfredatta hayvan haklarına, hayvanlarla birlikte nasıl yaşanacağına ilişkin hiçbir şey yok. Çocuklara konuyla ilgili eğitim verilmiyor, hayvan sahiplenilmesi teşvik edilmiyor.

Bugüne kadar çözümü nerede aradık?

Geçmişten günümüze sahipsiz sokak hayvanlarının kontrolü için kullanılan yöntemler özetle 1. Kitlesel itlaf, 2. Bölgesel itlaf, 3. Barınağa al sahiplendiremiyorsan uyut, 4. Kısırlaştır, aldığın yere bırak yöntemleri.

Dünyada, 1850’lerden 1990’lara kadar sokakları köpeksizleştirmek için yakala-öldür politikası uygulanmış. Yani Avrupa’da sokakta hayvan olmamasının sebebi yıllar boyunca sistemli şekilde öldürülmüş olmaları. Bu coğrafyanın gördüğü en insafsız köpek katliamı ise Hayırsızada katliamı.

1910 yılı haziran ayında İstanbul’daki 80 bin civarında köpek Sivriada’ya götürülüp bırakıldı, açlıktan ve susuzluktan ölen, birbirlerini yiyen bu köpeklerin bağırışları Anadolu yakası kıyılarından duyuldu ve halkın vicdanında derin bir yara açtı. Ölümler başladıktan sonra koku dayanılmaz bir hal aldı, pek çok kişi sahildeki evini kapattı. Kokunun ve sesin 6 ay boyunca hiç durmadığı tarihimizdeki bu kara lekenin iki yıl sonrasında meydana gelen depremi köpeklere yapılanlara bağlayan halk, o günden sonra Sivriada’ya Hayırsızada dedi.

Fransa’da hapis cezası var, İsviçre’deki durum ideal

Batı’da sokak hayvanlarının bugünkü durumuna gelince…

ABD’de sokak hayvanlarıyla ilgili kurallar eyaletten eyalete farklılık gösterebiliyor, ancak federal çapta 1960’ta kabul edilen “Hayvanlara Eziyeti Önleme Yasası”nın maddeleri uygulanıyor. Bu yasa kapsamında kedi ve köpeklerin sokaklarda sahipsiz dolaşması, tasmasız dolaştırılması ve başkalarının özel mülklerine girmesi yasak. Eyaletlerde hayvan koruma birimleri, ihbar üzerine gittikleri yerlerde ya da yaptıkları devriyelerde sokaklarda sahipsiz hayvan bulurlarsa bu hayvanları barınaklara götürüyor. Hayvanların sokağa terkedilmesi pek çok eyalette hayvana eziyet olarak değerlendiriliyor ve suç kapsamına alınmış. Barınakların bir kısmı belli sürede sahiplendiremedikleri köpekleri uyuturken, bazı barınaklar da ‘No-Kill Shelters’ olarak geçiyor, yani bu barınaklarda sağlık sorunları gerektirmediği sürece hayvanlar uyutulmuyor. Ancak bazı hayvanseverler bu durumun da olumsuz sonuçları olduğunu, barınakta yer olmadığında gerçekten ihtiyacı olan hayvanların da barınağa alınamadığını söylüyorlar.

BELÇİKA: 1998’den beri köpeklere çip takılması zorunlu. Barınaklara alınan köpekler sahiplendirilmeye çalışılıyor ve bakılıyor. Uyutma, ancak sağlık nedenleriyle yapılabiliyor.

ALMANYA: Köpek sahipleri vergi ödüyor. Barınağa getirilen köpekler altı ay boyunca sahibi için bekletiliyor daha sonra sahiplendiriliyor. Uyutma, sadece tedavi edilemeyen bir hastalık varsa uygulanıyor.

İSVEÇ: Köpeklere mikroçip takılması zorunlu. Köpekler barınaklarda hayatlarının sonuna dek bakılıyor.

FRANSA: Bir hayvanı terketmek 45 bin euro’yu bulan para cezası ve üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabiliyor. Barınaklarda sahiplendirilemeyen hayvanlar belli bir süre sonra uyutuluyor.

İSPANYA: Sahipli hayvanlara mikroçip takılması ve kısırlaştırılmaları zorunlu. Evcil hayvanını terkedenler büyük para cezaları ile cezalandırılıyor, barınaklarda hayvanlar aşılanıp kısırlaştırılıyor.

İTALYA: Sokak hayvanları barınakta tedavi ediliyor, sahiplendirilemeyenler barınakta bakılıyor. Ancak agresifleştikleri taktirde uyutulabiliyorlar.

YUNANİSTAN: Evcil hayvanlar kayıt altına alınıyor, hayvanlara mikroçip takılıyor. Hayvanların hamile kalmalarına sadece bir kere izin veriliyor. Barınağa gelen sokak hayvanı üç ay içinde sahiplendirilemezse alındığı bölgeye geri bırakılıyor.

İSVİÇRE: Barınaklarda sahiplendirilmeye çalışılan hayvanlara ömür boyu bakılıyor.

HOLLANDA: CVNR adı verilen sistemle sokak hayvanlarını yakalıyor, kısırlaştırıyor, aşılıyor ve yeniden yerine bırakıyor. Ayrıca Hollanda polisi bünyesinde sadece hayvanlara karşı işlenen suçları soruşturan bir birim var.

İNGİLTERE: Köpeklere çip takılması zorunlu. Barınağa gelen hayvanın sahibine ulaşılmaya çalışılıyor, ancak bir hafta içinde bu sağlanamazsa hayvan uyutuluyor.

Avrupa’daki sokak hayvanları sorununun çözümüne ilişkin olarak pek çok ülke Toplumsal Farkındalık ve Eğitim Programları ile toplumsal farkındalığı artırmayı amaçlıyor. Böylece sokak hayvanlarıyla ilgili eğitim programları düzenleniyor, insanların sorunun kökenlerini anlamaları ve hayvanlara daha iyi bakmaları için çaba harcanıyor. Yasalar sokak hayvanlarının kötü muamele görmesini önlemeye çalışıyor, hayvan barınakları ile sokak hayvanlarının yaşam koşulları denetleniyor.

Başıboş, saldırgan, canavar…

Sokak köpeklerinin “başıboş” ve “saldırgan” olduğu vurgulanarak kamuoyunda köpekler için olumsuz algı yaratılmaya çalışılıyor. Hayvanların bir insana veya çocuğa zarar verdiği durumlarda sosyal medyada kullanılan görseller son derece rahatsız edici. “Uyutmak” sözcüğü ise hayvanseverlere göre yapılacak katliamı gizleme amacına yönelik. “Biz çocuğumuzu uyuturuz, ama bu köpekler uyutulduklarında bir daha uyanmayacaklar” diyorlar.

Peki ne yapmalı?

Bu ülke vatandaşları yüzyıllardır sokak hayvanlarıyla birlikte yaşıyor ve bunu kaybetmek istemiyor. Metrolarda kart okutulan yerlere oturup denetim yapan, ATM’lere kıvrılıp yatan kedilere alıştık. Sokak köpeklerinin başını okşamayı, yemeğimizi onlarla paylaşmayı seviyoruz. Bu ülke ikinci bir Hayırsızada vakası yaşamak istemiyor. Kaldı ki sokak köpeklerinin toplanıp barınaklara kapatılması hatta uyutulmasının sorunu çözmeyeceği önceki deneyimlerden biliniyor. Korumak istediğimiz çocukların mahallelerindeki köpeğin öldürülmesinden dolayı duygusal olarak zarar görme ihtimali çok yüksek. Üstelik çözüm için yaşatmayı değil de öldürmeyi seçersek onlara nasıl bir mesaj vereceğimizi düşünmemiz gerekiyor.

Geçmişte yapılan hataları yapmadan, hayvan derneklerinin görüşünü alarak onlarla işbirliği içinde ilerlemek ve bu konuda seferberlik başlatmak belki de en doğrusu. İnsanı ve hayvanıyla refah içinde özgürce ve güvende yaşamayı hak ediyoruz, oysa emekliler de sokakta, hayvanseverler de… Bu iki grubun da sokakta olmasının sebebi aynı: Sistemsizlik, yanlış politikalar, sorumsuzluk, liyakatsızlık ve yaşamı öncelemeyen düşünce tarzı.