Kalp krizi geçirdiği veya başka sebeplerle kalp kası kaybı yaşayan, "kalp yetmezliği” yaşayanlar için bir ümit Almanya’dan geldi. Alman bilim insanları kök hücreden bir ‘kalp kası yaması’ geliştirdi.

Kalp yetmezliğinin en yaygın sebebi kalp krizi geçirmiş olmak. Ama yegane sebep bu değil; bazı mikroıbik hastalıklardan kimi kanser tedavilerine kadar pek çok şey kalpte kas kaybına neden olabiliyor, bu da ‘kalp yetmezliği’ olarak kendini gösterebiliyor.

Tıp uzun yıllardır kalp kaslarını onarmanın bir yolunu arıyor, Almanya Göttingen Üniversitesinde bir grup bu konuda önemli bir ilerleme sağlamış gibi gözüküyor. Kandan elde ettikleri kök hücreleriyle “kalp kası yaması” adı verilen bir şey geliştiren Almanya’da Göttingen Üniversitesi Tıp Merkezi’nden bilim insanları, bu tedaviyi önce kalp yetmezliği bulunan maymunlarda denedi, daha sonra 2021’de 46 yaşında olan kadın hastanın kalbi üzerinde çalışma yürüttü.

Geçirdiği kalp krizi sonrası kalp yetmezliği yaşayan hastanın kalbinin dış yüzeyine 400 milyon hücreden oluşan 10 kas dokusu yerleştiren araştırmacılar, hastanın durumunun 3 ay boyunca stabil kaldığını belirledi.

Bu 3 aylık sürecin sonunda hastanın kalbini inceleyen araştırmacılar, kas yamalarının damarlar oluşturarak kalbe bağlandığını ve kalbin pompalanmasını güvenli şekilde desteklediğini gözlemledi.

Bilim insanları, söz konusu kas dokularının göğüste küçük bir kesiyle kalbin yüzeyine dikildiğini belirtti.

Tedavinin, kalp nakli ihtiyacını tümüyle ortadan kaldırmak için değil, kalp nakli bekleyen hastalara yardımcı olmak için test edildiği vurgulandı.

Sonuçları Nature dergisinde yayınlanan araştırmaya göre aynı tedavi yöntemini 14 hastaya daha uygulayan araştırmacılar, bu yeni yöntemle daha fazla hastayı tedavi etmeyi hedefliyor.

Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) göre, kalp hastalıkları dünya genelindeki başlıca ölüm nedenlerinden biri olurken, erken teşhisleri tedaviler için önem arz ediyor.

Bilim insanları, uzun yıllardır kök hücreleri veya kök hücreden üretilen kas dokularını kalbe yerleştirmek üzere deneyler yaparken, bu çalışmalar çoğunlukla düzensiz kalp ritmi, tümör oluşumu ve bağışıklık sistemi tarafından reddedilme gibi engellere takılıyordu.