Sağlık Bakanlığı geçen perşembe bir açıklama yaparak 2024 yılı boyunca Türkiye genelinde altı kişide Batı Nil virüsü tespit edildiğini duyurdu. Ancak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık Daire Başkanı Dr. Önder Yüksel Eryiğit, dün 10Haber’de yayınlanan söyleşimizde “Sadece İstanbul’da 21 vaka bulunuyor” dedi. Eryiğit ayrıca Batı Nil virüsünü taşıyan Culex cinsi sivrisineklerin İstanbul’un dokuz ilçesinde yoğunlaştığını ve vakaların tamamının bu ilçelerden olduğunu söyledi. Peki Batı Nil virüsü hakkında ne biliyoruz? Virüs ne kadar tehlikeli? Hastalıktan herkes aynı şekilde mi etkilenir? Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Prof. Dr. Süda Tekin ile merak edilenleri konuştuk.
Batı Nil virüsü nedir?
Ateşle seyreden ve nörolojik hastalıklara sebep olabilen bir virüs. İlk olarak 1937 yılında Uganda’nın Nil Nehri’ne yakın batı kesiminde bir kadında tanımlandı. Fakat yaygın olarak görülmeye başlaması 1950’li yıllara rastlıyor. Son 50 yıldır bütün dünyada, özellikle ılıman ve tropikal iklimi olan bölgelerde kendini gösteriyor.
Virüs nasıl bulaşıyor?
Culex cinsi sivrisineklerle insanlara bulaşıyor. Sivrisinekler de bu virüsü Avrupa, Afrika, Asya arasında göç eden kuşları ısırarak alıyor. Batı Nil virüsünün yayılımı için Marmara Bölgesi’nde özellikle İstanbul, Bursa, İzmit gibi iller riskli. Çünkü bu iller kuşların göç yolları üzerinde.
Bu arada sivrisinekler, virüsü yalnızca insanlara değil, bazı memeli hayvanlara, özellikle de atlara bulaştırabiliyor.
Batı Nil virüsünün bulaşması için tek sivrisinek ısırığı yeterli mi?
Öncelikle sivrisineklerin Culex cinsinden olması gerekiyor. Bu sinekler özellikle göletler, açıkta bırakılmış su kapları, süs havuzları ve bodrum katlarında birikmiş sular gibi durgun su kaynaklarında ürüyor. Akan temiz ırmakta veya denizde bu tür sineklere rastlamıyoruz. Culex cinsi sivrisinekler genellikle gündüz hareketli değil ama akşam güneş battıktan sonra aktif hale geliyor.
Sorunuza gelince… Evet, eğer Culex cinsi bir sinek, virüsle enfekteyse tek bir ısırık bile virüsün bulaşması için yeterli.
Virüsün yayılımı için riskli aylar hangileri?
Ağustos ve eylül… Bu aylarda sivrisineklerin aktif olması ve göçmen kuşların hareketliliği virüsün yayılma riskini artırıyor.
Bu virüsü taşıyan sivrisineklerin ısırıkları diğer sivrisineklerden farklı mı?
Virüsle enfekte bir sinek ısırığını dışarıdan bakarak anlamak mümkün değil. Tanıyı ancak hastada belirtiler ortaya çıktığında koyabiliyoruz.
Peki belirtileri neler?
Sadece Batı Nil virüsü için değil, bütün enfeksiyon hastalıklarında bizim için iki önemli nokta var. Birincisi, kişinin yaşı, cinsiyeti, ek bir hastalığının olup olmaması gibi faktörler. İkincisi de virüsün miktarı. Sinek ısırdıktan sonra bu faktörlere bağlı olarak belirtiler değişebiliyor.
Enfekte bir sinek ısırığından sonra virüs vücuda girdiğinde vakaların yüzde 80’inde herhangi bir belirti görülmüyor. Başka bir deyişle vakaların önemli bir kısmı sessiz biçimde, belki biraz halsizlik hissederek hastalığı atlatıyor.
Vakaların yüzde 20’sinde ise Batı Nil Ateşi hastalığı olarak adlandırdığımız tablo gelişiyor. Yani yüksek ateş, halsizlik, kas-eklem ağrıları, baş ağrısı, bulantı, kusma ve ciltten hafif kabarık yaygın döküntüler ortaya çıkıyor.
Batı Nil Ateşi geçiren hastaların da yüzde 10’unda ağır bir durum gelişiyor. Özellikle 65 yaş üstü ve bağışıklığı baskılanmış kişilerde hastalık santral sinir sistemini tutuyor ve nörolojik sorunlar ortaya çıkıyor.
Mesela ne tür nörolojik sorunlar?
Özellikle yaşlı hastalarda delirium dediğimiz kişileri ve çevreyi tanıyamama, ajitasyon, ciddi baş ağrısı, bilinç bozuklukları, küçük nöbetler gibi durumlar sık görülüyor. Bunun adı aslında menenjit tablosudur. Fakat dediğim gibi bu durum özellikle yaşlılar, kanser tedavisi veya organ nakli nedeniyle bağışıklığı baskılanmış kişiler gibi kırılgan gruplarda ortaya çıkıyor. Bu hastalarda tanıyı hastaların belinden su alarak koyuyoruz.
Batı Nil virüsünün bir de ensefalit diye bir hastalığa yol açtığı söyleniyor?
Evet, doğru. Menenjit beyinde yer alan suyun, ensefalit ise beyin dokusunun iltihabıdır. Batı Nil virüsü her iki duruma da neden olabilir. Ayrıca menenjit veya ensefalit gelişen vakalarda tanıdaki gecikme veya komplikasyonlar nedeniyle ölüm oranı yüzde 1 ile 10 arasında değişebilir.
Peki ilk belirtiler sivrisinek ısırığından ne kadar süre sonra başlıyor?
Vücuda girdikten üç ila 14 gün sonra… Yani Batı Nil virüsünün kuluça süresi üç gün kadar kısa, 14 gün kadar uzun olabiliyor. Ama ortalama beş ila yedinci gün bulgu görmeye başlıyoruz.
Tanısı nasıl konuluyor?
Kanda veya vücudun steril sıvılarında (beyin-omurilik sıvısı gibi) PCR yöntemiyle tanı koyabiliyoruz.
Tedavi yöntemleri neler?
Özgün bir tedavisi yok. Semptomatik tedavi dediğimiz hastanın ateşinin düşürülmesi, bulantı-kusmanın kontrol altına alması, mineral-elektrolit dengesinin düzenlenmesi, delirium tablosu için beyne yönelik bazı ilaçların verilmesi gibi yöntemlerle süreci yönetiyoruz.
Zaten hafif olgular hafif ateş düşürücülerle evde ayaktan izlenebiliyor.
Batı Nil virüsü insandan insana bulaşır mı?
Hayır, bulaşmıyor.
Sizin şu sıralar Batı Nil virüsüyle enfekte hastanız var mı?
Şu anda yok. Fakat başka hastanelere ateş yüksekliği, baş ağrısı şikayetiyle başvurup test yapılan ve sonucu pozitif çıkan hastaların olduğunu biliyoruz.
Aslında şu sıralar her hastanede vakayla karşılaşmak mümkün. Çünkü İstanbul’da tanı konulan vakalar var. İşin aslı, bir bölgede Batı Nil virüsü nedeniyle menenjit tablosu gelişen bir vaka varsa bu, etrafta yüzlerce vakanın daha olduğu anlamına gelir. Tabii bu hastalarda hastalık ya belirti göstermiyor ya da hafif geçiyor. Bu da kötü bir şey değil elbette. Her hastaya tanı koyacak değiliz. Böylece gereksiz tetkik yapma, MR çekme gibi durumlar önlenebilir. Ama ağır olgularda tanı koymak çok önemli.
Diyelim bu yaz Batı Nil virüsüyle enfekte olduk. Gelecek yıl yeniden bir sivrisinek ısırığına maruz kaldığımızda virüse karşı bağışıklık kazanmış olur muyuz, yoksa yeniden enfekte olma riskimiz devam eder mi?
Bazı enfeksiyon etkenleri vücuda girdikten sonra bağışıklık sistemi bu etkenlerle savaşır ve onları yener. Bu süreçte bağışıklık sistemi enfeksiyon etkenine karşı antikorlar üretir. Üretilen antikorlar vücudu genellikle uzun vadeli koruma altına alır. Yani vücut aynı etkenle tekrar karşılaştığında antikorlar hızlı bir savunma sağlar ve hastalığın yeniden ortaya çıkmasını engeller. Bu antikorlar laboratuvar testlerinde de tespit edilebilir. Suçiçeği, kızamık gibi hastalıklarda bu durumu görmek mümkün. (Ancak bağışıklık sistemi her zaman enfeksiyonu yenemeyebilir ve bazı hastalıklar ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu nedenle aşısı olan hastalıklardan aşıyla korunmak çok önemli.)
Batı Nil Virüsü enfeksiyonu geçirenlerde eğer bağışıklık sistemi yeterli bir tepki verip koruyucu antikorlar üretmişse bu kişiler tekrarlayan enfeksiyondan büyük ölçüde korunur. Ancak bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler veya ileri yaştaki kişilerde enfeksiyonun tekrar etme olasılığı göz ardı edilmemeli.
Batı Nil virüsünden koruyan aşı var mı?
Maalesef yok. Korunmanın tek yolu, sivrisinek ısırıklarını önlemek veya en aza indirmektir. Kişisel korunma için evde cibinlik kullanmak, pencerelere sineklik takmak, dışarı çıkarken sinek kovucu kullanmak gibi önlemler alınabilir.
Toplumsal düzeyde ise yerel yönetimlerin ve muhtarlıkların alacağı bazı önlemler çok kritik. Sivrisinek ilaçlaması yapmak, durgun su birikintilerini ortadan kaldırmak, hayvan yalaklarını düzenli temizlemek ve suyu sık sık değiştirmek, sivrisinek üreme alanlarını tespit edip yok etmek gibi çalışmalar bu önlemler arasında.
Son dönemde tüm dünyada benimsenen bir kavram var: ‘Tek sağlık.’ Bu anlayış, sağlığa sadece bireysel bir çabayla ulaşmanın mümkün olmadığını, bunun yerine ekosistemle uyum içinde hareket etmemiz gerektiğini vurguluyor. Bu da çevrenin sürdürülebilir şekilde kullanılması, hayvan hareketlerinin dikkatlice izlenmesi ve iklim krizini önlemek için etkili önlemler alınmasını gerektiriyor. Ancak bu şekilde zoonotik (hayvanlardan insanlara bulaşan) enfeksiyonların riski azaltılabilir.