Son yıllarda medyada yer alan bazı doktorların açıklamaları kolesterol konusunda büyük bir kafa karışıklığına neden oluyor. Bu doktorlar kolesterolün hastalık olmadığını ve kalp krizine yol açmadığını savunuyor. Hatta kolesterol ilaçlarının diyabet ve Alzheimer gibi yan etkilere yol açtığını öne sürerek hastalara ilacı bırakmalarını tavsiye ediyor. Peki bu iddiaların bilimsel temeli var mı? Harvard Tıp Fakültesi’nden Kardiyolog, Klinik Bilişim ve Teknoloji Uzmanı Dr. Ozan Ünlü kolesterol hakkındaki en son bilimsel verileri 10haber ile paylaştı. Ayrıca doğru kolesterol yönetimi ve kimlerin tedaviye ihtiyaç duyduğu gibi konularda da merak edilen sorulara açıklık getirdi.
Kolesterol tam olarak ne anlama geliyor ve vücuttaki rolü nedir?
Kolesterol bir lipid (yağ) çeşidi aslında. Vücudumuzun her hücresinde bulunur ve birçok sürecin düzenlenmesine katkı sağlar. Örneğin D vitamini ve belirli hormonların üretiminde önemli bir rol oynar. Ayrıca safra üretimine katılır.
Kolesterolün kaç türü var?
Kolesterolün birçok türü var ama kabaca iki önemli türden söz edebiliriz: ‘Kötü kolesterol’ (LDL) ve ‘iyi kolesterol’ (HDL). Bunların farklı işlevleri var. LDL karaciğerden aldığı kolesterolü kan yoluyla hücrelere taşımakla görevli. ‘Kötü kolesterol’ olarak adlandırılmasının sebebi ise şu: Birçok çalışma yüksek LDL seviyelerinin kalp krizi ve inme riskini artırdığını gösterdi.
İyi kolesterole (HDL) gelince… Kolesterolü dokulardan ve damarlardan toplayıp karaciğere taşımakla görevli. Karaciğere taşınan kolesterol burada işlenir ve vücuttan atılır. Damarlardaki kolesterol birikimini azalttığı için kalp-damar hastalığı riskini düşürür. Bu nedenle de ‘iyi kolesterol’ olarak adlandırılır.
Tabii burada önemli bir detaydan söz etmeliyim. Son çalışmalar HDL seviyelerinin her zaman koruyucu olmadığını, aşırı yüksek seviyelerin kalp krizi riskini artırabileceğini belirtiyor. Dolayısıyla ‘HDL her zaman iyidir’ diye bir genelleme yapmak yanıltıcı olabilir.
HDL düzeyinin ne kadar yüksek olması riskli? Belirlenmiş bir üst sınır var mı?
80’in üstüne çıktığında risk başlıyor, özellikle 90’ın üstüne çıktığı zaman risk çok artıyor. Çoğu zaman genetik sebeplerle HDL bu denli yüksek üretiliyor veya kullanılamıyor. Aşırı yüksek olduğunda da fonksiyonunu kaybedip damar sertliğine yol açan bir molekül haline geliyor.
Peki kötü kolesterol hangi mekanizmayla kalp ve damar hastalıklarına neden olur?
Mekanizmayı şöyle anlatmaya çalışayım: Damarlarımızda bir fonksiyon bozukluğu veya hasar olduğunda oksitlenmiş LDL parçacıkları damar duvarlarının altına sızar. Ve orada bir yangı oluşturur. Vücudumuz bu duruma cevaben normalde enfeksiyonlarla savaşan bir kan hücresi olan makrofajları o bölgeye gönderir. Makrofajlar, LDL moleküllerini yutarak bölgeyi temizlemeye çalışır. Ancak makrofajların içinde birikmiş yağ miktarı arttıkça ortamdaki yangı artar, diğer enfeksiyonla savaşan hücreler de bölgeye gelir ve damarlarımızda plak oluşmaya başlar. Bu plaklar da damar sertliği ve daralmalarına neden olabilir.
Plaklarla ilgili en büyük risklerden biri zamanla yırtılabilmeleri. Bir plak yırtılırsa vücudumuz bunu bir yaralanma gibi algılar ve bölgeyi hemen pıhtılaştırır. Bu pıhtılaşma sonucunda ani kalp krizi veya inme gibi ciddi sağlık sorunları ortaya çıkar. Kalp krizleri çoğu zaman bu yırtılmayla meydana gelir.
Plakların miktarı önemli? Damarlarda az plak olması da bu tür tehlikeli sonuçlara yol açabilir mi?
Evet, açabilir. Yüzde 5-10’luk bir plak bile yırtıldığında birkaç saniye içinde kalp krizi ve inmeyle sonuçlanabilir. Plaklar bir şekilde yırtılmazsa zaman içinde yavaş yavaş büyürler. Damarlarda yüzde 70-80 oranda bulunduklarında, yani damarları ciddi oranda daralttıklarında genelde uyarı vermeye başlarlar. Mesela egzersiz yaptığınızda, merdiven-yokuş çıktığınızda göğüs ağrısı veya nefes darlığı çekersiniz. Efor testini de tam da bu sebeple yaparız. Tabii efor testinde bir sorun görülmemesi, damarlarınızda hiç plak bulunmadığı anlamına gelmez, onu da belirteyim.
Plakların yırtılmasını kolaylaştıran bazı faktörler var mı?
Özellikle yüksek tansiyon, diyabet, sigara, obezite gibi bazı faktörler plakların yırtılma olasılığını artırır, evet. Egzersiz ve kolesterol ilaçları ise hem plak yırtılma riskini azaltır hem de kolesterol seviyelerini düşürür.
Kolesterolün kalp krizi ve inme riskini artırdığını vurguladınız. Türkiye’de bazı hekimler tam tersi yönde görüş bildiriyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yapılan sayısız bilimsel çalışma kolesterolün damar sertliği, kalp krizi ve inmeye neden olduğunu defalarca tespit etti. Onlarca randomize çalışma, bu çalışmaların meta analizleri var. Bilim dünyasının artık bu bağlantıdan şüphe etmesi için hiçbir neden yok.
İdeal kolesterol düzeyleri nedir?
Genel olarak LDL 100’ün altında tutulmalı. HDL’nin kadınlarda 50’nin, erkeklerde ise 40’ın üstünde olmasını istiyoruz. Total kolesterol de 200’ün altında olmalı. Fakat total kolesterolden çok LDL’ye odaklanıyoruz. Çalışmalar LDL seviyeniz 55’in üzerine çıktığında damar sertliği ihtimalinin başladığını gösteriyor. Tabii 55 çok düşük bir rakam aslında. Hayatı boyunca LDL’si 55’in altında kalanlarda çok büyük ihtimalle damar sertliği gelişmiyor.
Batı dünyasında LDL’si 55’in altında olanların sayısı çok düşük. Ancak özellikle Asya’da genetik faktörler nedeniyle LDL’si hayat boyu 30-40’larda kalan insanların yaşadığı bölgeler mevcut. Tüm dünyada kalp-damar hastalıkları ölümlerin başlıca nedeniyken bu bölgelerde kalp hastalıkları oranları dikkate değer şekilde daha az. O insanlar kanserden veya başka nedenlerden ölüyorlar.
Özetle LDL’nin 55’in altında olması kalp-damar hastalıkları açısından çok koruyucu. Peki herkesin LDL seviyesini 55’in altına mı indireceğiz? Elbette önceden kalp krizi veya inme geçirmemiş kişilerde bunu yapmamızı söyleyen ya da yapmamızın iyi olacağını gösteren bir çalışma yok elimizde. O nedenle bizim de böyle bir yaklaşımımız yok.
Diyabet, kalp hastalığı gibi sağlık sorunları olanlarda ideal kolesterol hedefleri daha mı farklı?
Evet, farklı. Daha önce kalp krizi geçiren kişilere kolesterol seviyelerini düşürmek için mutlaka kolesterol ilacı başlanır. Amerikan kılavuzları bu kişilerde LDL’yi 70’in altına (çok riskli kişilerde 55’in altına) çekilmesini öneriyor. Avrupa kılavuzlarının ise tüm hastalar için LDL hedefi 55’in altı.
Kalp krizi geçirmemiş ama risk altında olan kişilerde de kolesterol hedefleri daha farklı. Risk altında olanları ise üç gruba ayırıyoruz:
📍Diyabet hastaları (40-75 yaş arası): Kolesterol seviyesi ne olursa olsun bu gruptaki herkese kolesterol ilacı öneriliyor. Hedef LDL düzeyi ise özellikle başka risk faktörleri de varsa başlangıç LDL seviyesinin yarısı. (Başlangıç LDL seviyesi, bir kişinin kolesterol düşürücü tedaviye başlamadan önceki LDL düzeyini ifade ediyor.) 40 yaşın altındaki diyabet hastalarında ise diğer risk faktörlerine bakıp ilaç başlayıp başlamamaya karar veriyoruz.
📍10 yıllık kalp krizi riski yüzde 7,5 üzerinde olanlar (40-75 yaş arası): Kardiyoloji hekimi yaptığı hesaplamalarla hastanın 10 yıl içinde kalp krizi riskini yüzde 7,5’in üzerinde bulursa risk seviyesine göre LDL’nin başlangıç kolesterol seviyesine göre yüzde 30 veya yüzde 50 düşürülmesi öneriliyor. Fakat risk yüzde 5 ile 7,5 arasındaysa kılavuzlar “Tedaviye başlayıp başlamamaya hastayla beraber karar verin” diye bir öneride bulunuyor.
📍LDL seviyesi 190 mg/dL üzerinde olanlar: Bu grupta yer alanların neredeyse hepsini ailesel hiperkolesterolemi (genetik kolesterol yüksekliği) hastaları oluşturuyor. Tamamına kolesterol ilacı öneriliyor.
Bütün bu önerilere tabii ki diyet ve egzersiz programlarını içeren yaşam tarzı değişiklikleri de eşlik ediyor. Onlar olmazsa olmaz. Bir de şunu da belirtmek isterim: Bu üç grup dışında olmanız “Kolesterol ilacı kullanmama gerek yok” anlamına gelmez. Biz birçok farklı risk faktörünü değerlendirerek bu konuda önerilerde bulunuyoruz.
Peki kolesterol seviyelerinin yükselmesine neler sebep olur?
En önemli neden genetik faktörler. Ailenizde yüksek kolesterol öyküsü varsa sizin de yüksek kolesterol riskiniz artabilir. Tabii tek neden bu değil. Kolesterol yüksekliği yaşam tarzıyla da çok ilişkili. Özellikle metabolik sendrom olarak adlandırılan, insülin direnci, diyabet, obezite ve yüksek tansiyonun bir arada görüldüğü bir tablo kolesterolün yükselmesine yol açabilir. Bu hastalıkların hepsi birbirleriyle bağlantılı. Bunları yok etmek veya önlemek kolesterol yüksekliğini de önlemenin yollarından biri.
Metabolik sendromla baş etmenin en önemli yolu ise sağlıklı beslenme ve obeziteyle mücadeleden geçiyor. Eğer obez bir insan normal kiloya gelirse kolesterolüyle ilgili çok olumlu değişiklikler görebiliyoruz. Yine diyabeti ya da pre-diyabeti olan bir insan sağlıklı beslenme ve egzersizle şekerini düşürebilirse kolesterolü de azalabiliyor.
Sigara, kolesterol üzerinde doğrudan çok yüksek bir etkiye sahip olmasa da kalp hastalıkları ve inme riskini artırıyor. Yine hareketsizlik de kolesterol seviyelerinin yükselmesine yol açabiliyor.
Kolesterol yüksekliği belirti verir mi?
Genellikle vermez. Ancak çok yüksek seviyelerdeyse ciltte sarımsı yumuşak nodüller ve göz kapaklarında sarı lekeler oluşabilir. Bu tür cilt belirtileri genellikle ciddi kolesterol yüksekliğinin işareti.
Yiyeceklerin kolesterol seviyelerindeki etkisi nedir? Sağlıklı beslenerek kolesterol seviyelerini düşürebilir miyiz?
Obezite veya metabolik sendrom gibi durumları tedavi ederken beslenme alışkanlıklarının kolesterol üzerindeki etkisi yararlı olabilir. Bu durumlar dışında beslenmenin kolesterol üzerindeki olumlu etkisi sanıldığı kadar yüksek değil. Çünkü vücudumuzdaki kolesterolün büyük çoğunluğu karaciğer tarafından üretiliyor. Öyle ki Batı tarzı beslenme alışkanlıkları olanlar, vejetaryen bir diyete döndükleri zaman bile LDL’lerini ancak yüzde 7 ile 10 arasında düşürebiliyor. Hatta en iyimser çalışmalar bile diyet değişikliklerinin LDL seviyesini yalnızca yaklaşık yüzde 10-15 oranında azaltabildiğini gösteriyor.
Öte yandan işlenmiş gıdalar, yüksek glisemik indeksli yiyecekler, doymuş yağlar ve trans yağlar açısından zengin bir diyet, insülin direncini artırabilir. Bu da metabolik sendrom riskini yükseltir ve dolaylı olarak kolesterol üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir.
Bütün bunların yanı sıra fazla kilolardan kurtulmanın kolesterol seviyelerinde büyük etkisi var. Özellikle karın bölgesindeki organları çevreleyen viseral yağların azaltılması, kolesterol düzeylerinde gerçekten olumlu bir değişim sağlıyor.
Kolesterol testlerine ne zaman başlamalıyız ve hangi sıklıkla test yaptırmalıyız?
Yanıtı kılavuzlardan yola çıkarak vereceğim. 20 yaşından sonra kolesterol seviyelerine en az bir kez bakılmalı. Eğer testlerde sorun yoksa test 4 ile 6 yılda bir tekrarlanabilir. Tabii sadece total kolesterol, HDL ve LDL bakılması yeterli değil. ApoB ve Lp(a) seviyelerine de bakılmalı.
ApoB, kanda kolesterolün taşınmasını sağlayan özel türde bir protein. Son çalışmalar Apo-B’nin kalp krizi riski konusunda LDL’den daha iyi bir gösterge olduğunu ortaya koydu. O nedenle yaşam boyu en az bir kez ApoB testi yaptırılmalı.
Lp(a) ise yine tıpkı LDL (kötü kolesterol) gibi protein-yağ karışımı bir parçacık. Lp(a) yüksekliği birebir genetik faktörlerle ilişkili. LDL’ye göre kalp krizi ve felce 6 kat daha fazla sebep oluyor. Lp(a) seviyesi genetik olarak belirlendiği için hayat boyu çok az değişiklik gösteriyor. Rutinde hayat boyu bir defa bakılmalı. Bir kez önerilmesinin sebebi de henüz seviyelerini değiştirecek etkili bir tedavi yöntemimizin bulunmaması. Ama Faz 2’yi tamamlamış ve Faz 3 çalışmaları yapılan ilaçlar var.
Peki tedavisi olmayan ve değiştirilmeyecek bir şeyi bilmenin ne tür bir faydası olabilir?
Lp(a) seviyesini bilmek şu açıdan önemli: Bu değer çok yüksekse diğer risk faktörlerini kontrol etmek açısından çok daha agresif bir yaklaşım sergiliyoruz. Mesela LDL’niz 150 çıktıysa ve bunun 80’i Lp(a)’ysa kalan 70’i olabildiğince düşürmek çok önemli bir hale geliyor. Ya da diyabetinizi kontrol etmek, obezitenizi daha hızlı düzeltmek gibi daha katı önlemler alıyoruz. Sigarayı bırakmanın zaten önemi büyük, bu durumda çok daha fazla önem kazanıyor.
Türkiye’de bazı hekimler “Kolesterol ilaçlarını kullanmayın. Hiçbir faydası yok. Hatta Alzheimer ve diyabet yapıyor” şeklinde açıklamalarda bulunuyor. Kolesterol ilaçlarının bu tür olumsuz etkileri var mı? En sık görülen yan etkileri neler?
📍 En sık gördüğümüz yan etkisi kas ağrısı. Bir çalışmada statin (kolesterol ilacı) verilen grupla plasebo (boş ilaç) verilen grup arasında kas ağrısı oranlarının çok farklı olmadığı görüldü. Statin grubunda kas ağrısı yüzde 17’yken plasebo verilen grupta bu oran yüzde 15’ti. Bu durum nocebo etkisi olarak adlandırılan bir durumla ilişkilendirilebilir. Yani hastalara bir ilacın yan etkileri hakkında bilgi verildiğinde bazı hastalarda o yan etkilerin görülme olasılığı artabilir. Kolesterol ilaçlarına bağlı düşündüğümüz gerçek kas ağrısı oranları yaklaşık yüzde 1-2 seviyesinde. Ama tabii kas ağrısı bazen görülen bir yan etki. Bazı hastalarda bu yan etki nedeniyle ilacı kullanamıyoruz.
📍 Yan etkiler arasında kas yıkımı ve kasta otoimmün hastalıklar da yer alıyor. Ancak bu tür etkilerin görülme ihtimali çok nadir, 100 binde bir seviyelerinde. Ayrıca bu yan etki, ilacın bırakılmasıyla genellikle geçiyor. Geçmezse ek tedavilerle sorun çözülebiliyor. Ben şimdiye kadar binlerce hastaya statin vermişimdir, sadece bir defa böyle bir vaka gördüm. O da bıraktığı anda normale döndü.
📍 Diyabeti artırdığıyla ilgili bilgiler var. Fakat bu yan etki her çalışmada gözlemlenmemiş. Yalnızca bazı çalışmalarda yüksek dozda statin kullanması gereken ve zaten diyabet olmak üzere olan hastalarda gösterilmiş. Üstelik nadiren, yaklaşık binde bir oranda görülüyor. Ayrıca diyabet riski artsa bile bu ilaçlar kalp krizi ve felç riskini azaltmaya devam ediyor. Dolayısıyla bu potansiyel göz önüne alındığında ilacın yararları risklerden daha ağır basıyor.
📍Alzheimer’a gelince… 2021 yılında mevcut literatürdeki verileri inceleyen bir çalışma statinlerin Alzheimer’ı etkilemediği sonucuna vardı. Hatta statinler bilakis vasküler demansı (beyin damar tıkanıklıklarına bağlı demans) çok büyük oranda azaltıyor.
📍Kolesterol ilaçları çok nadiren zihin bulanıklığı ve konsantrasyon bozukluğu gibi yan etkilere yol açabiliyor. Bunun da sebebin statinlerin iki farklı forma sahip olmasından kaynaklandığını düşünüyoruz: Bazıları yağda çözünebilir (lipofilik) ve diğerleri suda çözünebilir (hidrofilik). Lipofilik statinlerin beyne geçme ihtimalinin daha yüksek olduğu düşünülüyor. Ancak hidrofilik statinler kullanıldığında bu tür yan etkiler genellikle ortadan kalkıyor. Kısacası tüm statinler aynı değil ve bazen uygun olanı bulana kadar birkaç farklı statin denememiz gerekebiliyor.
📍 Özetlemem gerekirse… Söz ettiğim yan etkiler çok nadir görülür. Yan etkiler oluştuğunda bile ilaçlar kalp krizi, ölüm ve felç riskini azaltmaya devam eder. Çoğu zaman ilacın kullanımı durdurulduğunda yan etkiler hızla kaybolur. Çok nadiren ek bir tedavi uygulamamız gerekebilir. Statinler genel olarak yan etki profili düşük ilaçlar. Bu açıdan benim kullandığım ilaçlar içinde en iyi üç ilaçtan biridir diyebilirim.
Omega 3 takviyeleri kolesterol düşürücü etkiye sahip mi?
Bu konuda yapılan çalışmalar hep farklı sonuçlar gösterdi. O nedenle de çok fazla tartışma var. Özellikle 2000’li yılların başında yapılan çalışmalar, omega 3’ün faydalı olduğunu gösterdi. Fakat daha sonraki çalışmalar bu etkinin modern tıbbi tedavilerle birlikte gözlenmediğini ortaya koydu. Yani günümüzde kolesterol ilacı kullananlarda ek bir faydası gösterilmedi. Omega 3’ü balık ve kuru yemişler gibi doğal kaynaklardan almak ek takviyelerden çok daha etkili ve sağlıklı olabilir.
Öte yandan son çalışmalar, özellikle kalp krizi geçirmiş ve yüksek trigliserid seviyeleri olan hastalarda yüksek doz EPA formunda omega 3 almanın kalp krizi ve felç riskini düşürebileceğini gösteriyor. Ancak bu bulgular hâlâ tartışmalı ve bazı doktorlar daha fazla araştırma yapılmasının gerektiğine inanıyor.
Kolesterol konusunda tıp nereye doğru gidiyor?
Giderek daha kişiye özel bir yaklaşım benimsemeye doğru ilerliyor. Kolesterol yüksekliğinin kalp krizi ve inme riskini artıran bir faktör olduğunu biliyoruz. Fakat sadece kolesterol seviyelerine değil, aynı zamanda bu seviyelerin ne kadar süredir yüksek olduğuna da dikkat ediyoruz. Örneğin 60 yaşına gelen iki kişiyi düşünelim. Diyelim ki biri hayatı boyunca LDL’si 70 olarak yaşadı ama bir yıl önce LDL’si 150’ye çıktı. Diğer kişi de bütün hayatını LDL’si 150 olarak geçirdi. İkisi arasında kalp krizi açısından inanılmaz bir fark var. Bütün hayatı boyunca LDL’si 150 olan kişinin riski çok daha yüksek. O nedenle kolesterol seviyelerinin ne kadar uzun süredir yüksek olduğuna da odaklanmak ve kişiye özel tedavi yaklaşımları belirlemek gerekiyor.
Bir insanın önümüzdeki 10 yıl içindeki kalp hastalığı risk hesabında yaşın önemi büyük. Mesela 25 yaşında yüksek tansiyonu olan biri için risk hesaplaması yaptığımızda kolesterol ilacı kullanmaya başlamak için risk yeterince yüksek çıkmayabilir. Ancak aynı kişi 50 yaşına geldiğinde başka herhangi bir şey değişmese bile risk yüksek çıkabilir. Şu anda “50 yaşına kadar bekleyelim mi yoksa önleyici tedaviye hemen mi başlayalım?” sorusunu tartışıyoruz. Hatta kolesterol yüksekliği ortaya çıkmadan önce önlemler almamız gerektiği fikrini ele alıyoruz. Risk hesaplamaları artık sadece önümüzdeki 10 yıl için değil, yaşam boyu risk hesaplamalarına doğru kayıyor. Son zamanlarda 30 yıl boyunca risk hesaplaması yapabilen araçlar ortaya çıktı. Bu araçları nasıl kullanacağımızı tartışıyoruz. Ayrıca yaşam boyu risk hesapları da mevcut ve bunları da ele alıyoruz.
Genetik faktörler de kolesterol yönetiminde giderek daha fazla dikkate alınıyor. Genetik farklılıklara bakarak kimlerin çok daha yüksek riskli olduğunu görebiliyoruz. Muhtemelen önümüzdeki senelerde yüksek riskli hastalara genç yaşlarda koruyucu tedavileri daha etkili bir şekilde planlayabileceğiz. Ve belki herkesin gen haritasına bakıp hayatları boyunca koruyucu tedavi uygulamaya yönelik bir plan yapacağız. Örneğin “20 yaşındasın ama uzun vadede riskin yüksek. Kilonu iyi kontrol etmelisin, belli yiyeceklerden uzak durmalısın. Hatta şu ilacı kullanmalısın” gibi bir plan yapacağız.
Peki kolesterol yönetimi konusunda hastalara önerileriniz neler olabilir?
📍 Ben hastalarıma uzun süreli ve sürdürülebilir bir yeme düzeni benimsemelerini öneriyorum. Özellikle ketojenik gibi diyetleri tavsiye etmiyorum. Bunun yerine hayat boyu devam ettirilebilecek, dengeli ve çeşitli besinler içeren bir diyet planı oluşturmak daha doğru.
📍 Haftada toplam 150 dakika, ideal olarak 180 dakika egzersiz yapmak kalp ve damar sağlığı açısından büyük faydalar sağlar. Ancak bu süre, evde yapılan temizlik ya da alışveriş sırasındaki yürüyüşler gibi günlük aktiviteleri içermiyor. Egzersizden kastımız belirli bir tempoda yapılan, kalp atış hızını artıran ve sizi biraz nefes nefese bırakan aktivitelerdir. Örneğin yürüyüş sırasında yanınızdaki kişiyle konuşurken nefes alıp vermede hafif bir zorlanma hissediyorsanız bu doğru bir tempoda olduğunuzun işareti.
Ayrıca “Egzersize vakit bulamıyorum” diye bir gerekçeniz varsa hiç olmazsa günde 8 dakika egzersiz yapın. Bu miktar bile kalp krizi ve inme riskinizi azaltır.
📍 Fazla kiloların verilmesi kolesterol yönetiminde çok etkili. Bu nedenle uygun bir diyet değişikliği ve egzersiz planı yapılmalı. Gerektiği zaman da ilaç veya cerrahi gibi daha ileri yöntemlere başvurulmalı. Diyet konusunda en önemli kural yediklerinizi basit ve dengeli tutmak. Aşırıya kaçmadan, günlük kalori ihtiyacınızı aşmadan, uzun vadede sürdürebileceğiniz bir diyet benimsemek en iyisi. Bu konuda en çok önerilen diyetlerden biri Akdeniz diyetidir. Bu diyet işlenmiş gıdalar içermez. Doğal ve dengeli beslenmeye dayanır ve hiçbir besin grubundan tamamen uzak durmanızı gerektirmez.
📍 Yumurta ve tereyağı gibi gıdalardan tamamen kaçınmanıza gerek yok, ölçülü şekilde tüketebilirsiniz. Fakat çayınıza tereyağı eklemenize de gerek yok.
📍Son olarak şöyle bir mesaj vermek isterim: Televizyonda genel bilgiler veren doktorların önerilerini dikkate alarak ilaçlarınızı kesmeyin veya yeni bir ilaç kullanmaya başlamayın. O kadar farklı durumda olan insan olabilir ki… Mesela ailevi hiperkolesterolemi diye bir hastalık var. Bu hastalıkta LDL seviyeleri 300-400’lere çıkabiliyor. Çünkü hastaların bir reseptörleri eksik. Eğer hem anneden hem de babadan miras alınan gen mutasyonluysa ve uygun tedavi uygulanmazsa bu kişilerin ortalama yaşam beklentileri sadece 25-30 yıl. Bu yüzden ‘kolesterol ilacınızı kesin’ önerileri beni dehşete düşürüyor. Televizyon veya internet tavsiyeleriyle tedavilerini kesmelerini kimseye önermiyorum. Bunun yerine kendi doktorunuzun verdiği tedaviye uymanız en doğru ve güvenli adım olacaktır.