Türkiye’de geniş kesimlerin tükenmişlik sendromuyla ilk kez tanışması “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde “Hürrem Sultan”ı canlandıran Meryem Uzerli ile oldu. Uzerli, ona şöhret kazandıran dizi sırasında tükenmişlik sendromuna yakalandığını açıklamış ve sürpriz bir şekilde diziden ayrılarak doğup büyüdüğü Almanya’ya dönmüştü.
Zamanla tükenmişlik sendorumuna yakalandığını açıklayan ünlü isimlerin sayısı arttı. “Kavak Yelleri”nin “Efe”si Dağhan Külegeç, “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisinin “Mukaddes”i Esra Dermancıoğlu da bu sorundan muzdarip olduğunu anlattı. Birkaç hafta önce de “Kızılcık Şerbeti”nin “Alev”i Müjde Uzman paylaştığı bir iç dökme videosuyla tükenmişlik sendromuna yakalandığı iddialarıyla gündeme geldi. Ancak Uzman, daha sonra yaptığı açıklamada “Tükendim” ifadesinin yanlış anlaşıldığını ve kendisinin tükenmişlik sendromu yaşamadığını belirtti.
Tükenmişlik sendromu genellikle ünlüler üzerinden gündeme gelse de aslında yoğun iş temposuna sahip herkes bu tehlikeyle karşı karşıya. Üstelik sanıldığı gibi sadece ‘stresli geçen bir iş günü’ demek değil. Adından da anlaşılacağı üzere hem ruhen hem de bedenen tüketen bir rahatsızlık. Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Münevver Yıldırım ile tükenmişlik sendromunu detaylı bir şekilde konuştuk. Dr. Yıldırım, bu sendromun belirtileri, sebep olduğu sağlık sorunları ve başa çıkma yöntemleri hakkında önemli bilgiler verdi.
Tükenmişlik sendromu ve iş stresi tamamen farklı durumlar değil mi?
Evet, farklı. İş yükü nedeniyle kısa süreliğine hepimiz zaman zaman iş stresi yaşarız. Fakat işimiz hafiflediğinde veya dinlendiğimizde stresimiz de ortadan kalkar.
Oysa tükenmişlik sendromunda uzun süreli ağır iş yüküne bağlı kronik bir stres vardır. Kişi bu nedenle fiziksel ve ruhsal olarak kendini tamamen tükenmiş hisseder. Yani iş stresi geçici ve yönetilebilir bir durumken tükenmişlik sendromu daha uzun süreli ve ciddi bir rahatsızlıktır.
Tükenmişlik sendromu psikiyatrik bir hastalık mı?
Hayır, ruh sağlığı alanının tanı kitaplarında yer alan bir hastalık değil. Ancak ciddi ruhsal ve bedensel sağlık sorunlarına yol açabildiği için ciddiye alınması gereken bir durum. Bu sendromun adı da kendisini açıkça ifade eder: Kişiyi tüketir ve yıpratır. Bu yüzden belirtiler fark edildiğinde zamanında müdahale çok önemli.
Hangi belirtiler varsa tükenmişlik sendromundan söz edilir?
İş hayatındaki uzun süreli yoğun temponun yarattığı belirtiler herkeste aynı değil. Ama fiziksel, duygusal ve zihinsel alanda bazı belirtiler ortaya çıkabilir:
📍 Fiziksel belirtiler: Bu grupta en dikkat çekici belirti yorgunluk. Kendinizi sürekli yorgun hissedersiniz. Dinlenmekle yorgunluğunuz geçmez. Ayrıca uyumakta zorlanabilir veya fazla uykuya eğilim gösterebilirsiniz. Baş ağrısı, kas-eklem ağrıları, mide-bağırsak şikayetleri gibi sorunlarla karşılaşabilirsiniz. Yine kilo alma veya kilo verme gibi iştah değişiklikleri fark edebilirsiniz.
📍 Zihinsel belirtiler: Konsantrasyon bozukluğu, karar vermede zorluk, unutkanlık gibi sorunlar yaşayabilirsiniz.
📍 Duygusal belirtiler: İşe gitmek istemezsiniz. İşten kaçma isteği ve nefret etme gibi duygular yaşayabilirsiniz. İş yerinde diğer insanlara karşı sabırsızlık, sinirlilik veya düşmanlık hissetme gibi duygusal tepkiler gösterebilirsiniz.
Tükenmişlik sendromu bir kez ortaya çıktıktan sonra iş temposu normale dönse bile işiniz size çok ağır gelmeye başlar. Basit görevler bile gözünüzde büyür.
Bu sendrom hangi sağlık sorunlarına yol açabilir?
Tükenmişlik sendromunu 20 kilo ağırlık taşıyabilecek bir insanın sırtına 40 kilo ağırlık yüklemek gibi düşünün. Ekstra yük, kişinin kapasitesini aşar ve zayıf olduğu yerden patlak verir. Hepimizin birtakım zayıf ve güçlü yönleri var. Zayıf yönümüz neresiyse basınç orayı çatlatarak çeşitli ruhsal ya da fiziksel sorunlar yaratır.
Tükenmişlik sendromu kontrol altına alınmadığında tüm vücut sistemlerini altüst edebilir. Kalp sağlığını tehdit eder, beyin fonksiyonlarını bozar, baş ve kas ağrılarına yol açar. Cildiyle ilgili rahatsızlıklar tetiklenebilir veya yatkınlığı olanlarda bu hastalıklar birdenbire ortaya çıkabilir.
Bağışıklık sistemi de bu sendromdan etkilenir, sık sık hastalanma başlayabilir. Hakeza sindirim sistemi de bozulur; mide ve bağırsak problemleri sık görülür. Vücudumuzun her sistemi tükenmişlik sendromunun yıkıcı etkilerden nasibini alabilir. Japonya’da yoğun iş temposuyla çalışan kişilerin erken ölüme kadar varan ciddi sonuçlar yaşadığını gösteren araştırmalar bile var.
Tükenmişlik sendromu ayrıca depresyon, şiddetli anksiyete bozuklukları gibi ruhsal sorunlara yol açabilir.
Bütün bunlar doğal olarak yaşam kalitesini önemli ölçüde bozar. Aile ve sosyal ilişkileri zayıflatabilir. Kişinin işini bir süreliğine yapamaz hale gelmesine veya tamamen işi bırakmasına neden olabilir.
Tükenmişlik sendromu ve depresyonun bazı ortak belirtileri var: Konsantrasyon bozukluğu, uyku sorunları, isteksizlik… Tükenmişlik sendromunun farkı, belirtilerin yalnızca iş yeriyle ilgili olması mı?
Evet, depresyonda belirtiler hayatın her alanına yayılabilir ve sadece işle sınırlı kalmaz. Tükenmişlik sendromunda ise depresif belirtiler iş yerinde başlar. Başlangıçta hayatın diğer alanlarında belirgin bir sorun olmayabilir. İşle ilgili sürekli zihinsel meşguliyet, işe gitme isteksizliği ve iş performansında düşüş gibi belirtiler öne çıkar. Sorun ilerledikçe bu tablo depresyonla sonuçlanabilir. Yani başlangıçta sadece işle sınırlı olan belirtiler, zamanla kişinin genel yaşamına yayılabilir.
Peki bu sendrom birdenbire mi ortaya çıkar yoksa yavaş mı gelişir?
Genellikle yavaş yavaş ortaya çıkar. Başlangıçta yoğun iş temposunun bir şekilde altından kalkılır. Fakat daha sonra fiziksel ve ruhsal yorgunluk belirtileri artar. İş motivasyonu düşer, yapılan işe karşı olumsuz duygular gelişir. Zamanla kişi kendini bitkin, tükenmiş ve çaresiz hisseder.
Tabii iş temposu çok yoğun ve stres seviyesi aşırı yüksekse belirtiler daha şiddetli ve hızlı bir şekilde kendini gösterir.
Her işi üstüne alan ve görev tanımı çok belirli olmayan kişilerde bu sendromun yoğun görüldüğü doğru mu?
Tükenmişlik sendromunun böyle bir özelliği var, evet. Fakat iş yerinin rolünün daha belirleyici olduğunu söylemeliyim. İş yerleri genelde çalışanlarının üzerine ne kadar yük taşıyabilirse o kadar yük aktarmayı istiyor.
Tabii bazen de kişiler çok çalışmaya gönüllü oluyor. Örneğin biz bazı hastalarımızda çok çalışma eğilimi görebiliyoruz. Özellikle travma geçmişi olanlar boş kalmamak, olumsuz anılardan kaçmak için çok çalışabiliyor. Fakat durum böyle olsa bile iş yerlerinin çalışma süresi konusunda net bir çerçevesinin olması lazım. Kişi ne kadar çalışmak istese de iş yeri buna izin vermeyecek bir şekilde düzenlemeye gitmeli. Dolayısıyla tükenmişlik sendromunu ele alırken yükü üstlenen kişinin özelliklerinden çok, iş yerlerinin rolüne odaklanmak daha doğru.
Peki tükenmişlik sendromunun daha fazla etkilediği bazı risk grupları var mı?
Kadınlar depresif bozukluklar ve anksiyete bozuklukları açısından daha fazla risk taşıyor. Bu açıdan “Kadınlar tükenmişlik sendromunun etkilerine daha açık” diyebiliriz.
Yine sessiz ve çekingen kişiler, “Verilen işler bana ağır geliyor” demekte zorlananlar, aşırı sorumluluk alanlar ve yüklerinin kaldırabileceğinden çok olduğunu fark etmekte güçlük çekenler daha fazla risk altında olabilir.
Öte yandan tükenmişlik sendromunun ortaya çıkışında kişisel özelliklerden ziyade iş yerindeki düzenlemelerin ve işverenin yaklaşımının daha belirleyici olduğunu vurgulamak lazım. Bu sendrom nihayetinde yoğun çalışmanın sonucunda ortaya çıkıyor.
Tek sebep yoğun iş temposu mu?
Evet. Ama iş yerinde mobbing, takdir edilmeme, mükemmeliyetçilik gibi bazı faktörler de bu sorunun daha hızlı ortaya çıkmasına katkıda bulunabilir.
En çok hangi mesleklerde görülüyor?
Bazı araştırmalar, sağlık çalışanları, öğretmenler, hizmet sektöründe çalışanlar, polis ve itfaiyeciler gibi belirli meslek gruplarının tükenmişlik sendromu yaşama olasılığının daha yüksek olduğunu gösteriyor.
Yoğun çalışma temposu ve bu tempoya müdahale etmekteki zorluklar birçok meslek grubu için önemli bir sorun aslında. Türkiye’de hekimler bu durumun çarpıcı bir örneği. Mesela poliklinik hizmeti sunan bir hekimin iki dakikada bir yeni bir hastayı görmesi gerekiyor. Ancak dünya standartlarına göre bir hastaya ayrılması gereken ideal süre yaklaşık 40 dakika. İki dakikada bir hasta görmek hekimler için aşırı bir iş yükü demek. Ben de hekim olduğum için bu sorunu yakından görebiliyorum.
Benzer durum öğretmenler için de geçerli. Bir öğretmenin verimli çalışabilmesi için sınıftaki öğrenci sayısının veya öğretmenin verebileceği ders sayısının bir limiti olmalı. Ancak birçok okulda öğrenci sayıları bu limitlerin çok üstünde. Ayrıca özel okullarda öğretmenlerin öğretmenlik dışında birçok görev tanımı da var.
Tabii sadece hekimler ve öğretmenler değil, Türkiye’de pek çok farklı meslek grubu iş yükü nedeniyle tükenmişlik sendromu riskiyle karşı karşıya.
Peki tükenmişlik sendromuyla nasıl baş edilebilir?
Yaşanan belirtilere göre psikoterapi veya gerekli durumlarda ilaç tedavisi gündeme gelebilir. Psikoterapi, kişinin tükenmişlik sendromuna neden olan durumları anlamasına ve bunlarla başa çıkmasına yardımcı olur. Örneğin kişinin “Hayır” diyememe, aşırı sorumluluk alma, mükemmeliyetçilik gibi yoğun çalışma temposuna müdahale etmeyi zorlaştıran bazı sorunları ele alınır.
Yine bazı kişiler “Bu tempoya yetişmek benim için çok zor” demekte güçlük çekebilir. Dahası yükünün fazla olduğunu, sağlığının kötüye gittiğini fark etmeyebilir. Psikoterapideki müdahaleler bu durumların anlaşılmasına ve bunlarla başa çıkılmasına yönelik stratejiler sunar.
Tükenmişlik sendromundan korunmak için ne tür önerilerde bulunabilirsiniz?
📍 İlk adım farkındalık. İşi yapmaya zorlanmaya başladığınızı hissediyor, belirli bir saatten sonra dikkatinizi toplayamıyor, kaygı yaşıyorsanız bu durumun fakına varın. Beden gücüyle çalışıyorsanız kas ağrıları, yorgunluk, enerji kaybı gibi belirtilere karşı dikkatli olun. Farkındalık, sınırlarınızı daha iyi anlamanızı sağlar. Gerektiğinde “Hayır” demenizi ve fazla iş yükünü reddetmenizi kolaylaştırır.
📍 İkinci önlem iş yerinde kendinize küçük dinlenme zamanları yaratarak zihninizi ve bedeninizi dinlendirmek. Tabii iş yerlerinin de düzenli kahve, çay ve yemek molaları vermesi çok önemli.
📍 Egzersiz hem ruh sağlığını hem beden sağlığını korur. Haftada üç gün, birer saat yürüyüş gibi aktiviteler yapmak özellikle stres yönetiminde çok fayda sağlayabilir.
📍 Yeterli miktarda uyumaya, hafta sonlarını dinlenmeye ayırmaya ve sağlıklı beslenmeye dikkat etmek tükenmişlik sendromundan korunmaya yardımcı olur.
📍 Sosyal etkinlikler ve hobiler rahatlamak için çok önemli. İş temposu yüzünden arkadaşlarını görmeyen, iş dışında hiçbir hayatı olmayan, sevdikleriyle zaman geçiremeyen pek çok insan var. Bazı işler neredeyse 24 saat işin kölesi gibi çalışmayı gerektiriyor. Evdesiniz ama her an telefon çalabilir, mail gelebilir, yeni bir iş çıkabilir… Özellikle pandemiden sonra bu tür işleri daha sık görmeye başladık. Bu çalışma tarzı tükenmişlik sendromu açısından çok riskli. O nedenle iş-yaşam dengesini sağlamak için önlemler alınmalı. Bu noktada işverenlere de büyük görev düşüyor.
📍 Yurt dışında kamu kurumlarında zorunlu izinler var. Belli bir saatin üstünde çalışmanıza izin verilmiyor. Türkiye’de ise sistem o kadar uygunsuz ki ister kamu ister özel sektör olsun, ne kadar çalışırsanız çalışın hep daha fazlasını yapmanız isteniyor. İş yerinde kimse size “Hadi çık, iş bitti” demiyor. Bu nedenle iş yerleri çalışanların sağlığını ve refahını gözeten düzenlemeler yapmalı.