İki hafta önce Anadolu Ajansı’nın Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerinden hazırladığı haberden öğrendim: “Türkiye’nin yaşlı nüfusu oranı ilk kez çift hanede.” Habere göre Türkiye’de yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı, 2023’te yüzde 10,2’ye çıkarak Cumhuriyet tarihinde ilk kez çift haneyi görmüştü. Yaşlı nüfus özellikle 2000’li yılların başından itibaren giderek artış eğilimindeydi. Yazıyı okurken yaşlılıkta karşılaşılan sağlık sorunlarını, özellikle de işin psikiyatrik bölümünü konu alan bir söyleşi yapmalıyım, dedim. Şanslıysak yaşlılık hepimizin yaşayacağı bir dönem olacak. Beden sağlığımızı bekleyen olası tehlikeleri az çok biliyoruz. Peki acaba ruh sağlığımızda ne tür değişimler olabilirdi? Bu sorunlara karşı ne tür önlemler alabilirdik?
Diyebilirsiniz ki “Daha çok gencim. Bütün bunlar için şimdiden kaygılanmama gerek yok.” Arthur Schopenhauer, Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar’da gençlik ve yaşlılık arasındaki temel farkı “Gençlik yaşamı, yaşlılık ise ölümü görür” diye anlatır ve devam eder: “Gençlik gözüyle baktığımızda yaşam sonsuz uzunluktaki bir gelecektir, yaşlılık gözüyle ise bakıldığında ise oldukça kısa bir geçmiş.” Sahiden, ilk gençliğimizde zamanın sonsuz olduğu algısı hangimizde yoktu ki? Kaçımız 40 yaşında olan birine bile ‘bir ayağı çukurda’ diye bakmadık?
Zamanın adımlarını çok hızlı attığını orta yaşlara ulaştığımızda ancak fark edebiliyoruz. Bir zamanlar benim de “yaşını başını almış” diye baktığım bir yaşta, 47’deyim. Zaman ne gösterir bilinmez ama şu an durumum fena sayılmaz. Fiziksel ya da ruhen bir acım, kaybım yok, düzenli egzersiz yapıyorum, sağlıklı beslenmeye çalışıyorum, sevdiğim arkadaşlarımdan örülü bir sosyal ağım var. Hayat bir terslik çıkarmazsa ben de bir gün yaşlılık dönemine geçeceğim. O döneme dair olumsuz duygularım yok ama sağlık sorunlarıyla boğuşan, emekli olduktan sonra sosyal açıdan izole olan yakınlarım ve arkadaşlarımın sayısı arttıkça ara ara şunu düşünmeden edemiyorum: “Acaba yıllar önce Trans Toros yaptığımızda gördüğümüz 70’lerindeki yabancı dağcılar gibi benim de kilometrelerce yürüyüş yapacak fiziksel ve ruhsal enerjim olacak mı?” Ankara Üniversitesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Berker Duman, “Orta yaşlardan itibaren alacağımız bazı önlemler sağlıklı ve doyumlu bir yaşlılığı garanti etmese de o hedefe bizi yaklaştırabilir” diyor. Fiziksel ve ruhsal sağlığın bir bütün olduğunu, birinde yaşanan bir problemin zincirleme etki yaratarak diğerinde de olumsuzluğa yol açabildiğini söyleyen Dr. Berker Duman ile yaşlılık döneminde karşılaşılabilecek sorunları ve ne tür önlemler alabileceğimizi konuştuk.
Yaşlılık tanımı için yaş kriteri nedir?
Dünya Sağlık Örgütü yaşlılık tanımı için 65 yaşı sınır kabul ediyor. 65 yaşın üzerinde her 10 yılda bir yaşlılığın kendi içerisindeki ayrı sınıflandırılmaları var. Örneğin 85 üstü artık ileri yaşlı dönemi olarak tanımlanıyor.
Yaşlılıkta en sık görülen psikiyatrik sorunlar neler?
En önemli sorunlardan birisi bilişsel alanda. Yani unutkanlık, hafıza problemleriyle ilişkili tablolarla sık karşılaşılıyor. Bunun yanı sıra depresyon, kaygı bozuklukları da sık. Yaşlılıkta ayrıca uyku bozuklukları artışa geçiyor. Neredeyse yaşlıların yarıya yakınında önemli ölçüde uyku sorunları görülüyor. Yaşla birlikte uyku mimarisinde değişimler olduğu için hem uyku süresi kısalıyor hem uyku sık bölünmeye başlıyor.
Sık görülen sorunlara bir de yas yaşantılarını ekleyebiliriz. Yaşlılık döneminde kişi eşinin, yakınlarının, arkadaşlarının hastalandığını, bakıma muhtaç hale geldiğini ya da hayatını kaybettiğini görüyor. Bu da psikolojik açıdan önemli bir konu. Bazen yas süreçleri sağlıklı yaşanamıyor ve klinik açıdan probleme neden olabiliyor. Yas süreci uzuyor, belki hiç bitmiyor ya da doğal yas sürecinde beklenenin ötesinde ruhsal belirtiler söz konusu oluyor.
Ruh ve bedensel sağlığın bir bütün olduğu vurgulanır hep. Yaşlılıkta fiziksel hastalıkların varlığı ruh sağlığı için bir tehdit mi?
Evet, bedensel hastalıkların artışı çeşitli ruhsal sorunlara zemin hazırlayabiliyor. Yaşlılık döneminde kalp-damar rahatsızlıkları, solunum sistemi hastalıkları, kalça-diz problemleri, hareketlilikte kısıtlılık, çok sayıda ilaç kullanımı… Bunlar, tıbbi bakım gereksinimini de artırdığı için aynı zamanda hem psikolojik hem de psikiyatrik sorunlara yol açabiliyor. Yine yaşlılıkta denge problemleri, işitme ve görme kayıplarının da ruhsal sorunlar için kolaylaştırıcı rol oynadığını söyleyebiliriz.
Kolaylaştırıcı faktörlerden biri de eş, aile ve arkadaşlardan oluşan sosyal destek sisteminin zayıf olması değil mi?
Hatta önemli faktörlerden biri aslında bu. Yalnızlık, sosyal hayattan izole olmak hem bilişsel sorunları hem de depresyon ve kaygı bozukluklarını artırıyor. Gelişmiş Batı ülkelerinde sosyal desteğin yetersiz oluşu belki daha büyük sorun. Ama bence ülkemizde de artık önemli bir problem haline gelmeye başladı. Bu konuda sorunlar yaşayan kişilerin desteklenebileceği mekanizmaların oluşturulması yararlı olacaktır.
Sosyal desteğin yetersiz oluşu dışında yaşlılık döneminde daha fazla ruhsal sorunlar yaşayanların ortak özellikleri var mı? Mesela yoksulluk, kadın olmak ya da içe kapanık bir kişilik yapısının olması gibi etkenler daha fazla risk yaratır mı?
Yaşlılıkla birlikte kişinin sadece sosyal değil finansal kayıpları da oluyor. Geliri, imkanları azalıyor. Bunlar tabii bir yatkınlık yaratıyor. Bahsettiğiniz kişilik özellikleri de çok belirleyici. Kişinin geçmiş yaşantısında belki bir şekilde yakınları tarafından kompanse edilen bazı kişilik örüntüleri yaşlılıkta kişi yalnız kaldığında daha aşikâr hale gelebiliyor. Kişi bu özellikleriyle bazı durumlarda ilk kez yüzleşmeye başlayabiliyor.
Yaşlılık depresyonu özelinde baktığımızda kişinin gençlik ve orta yaş döneminde depresyon geçirme hikayesinin bir risk olduğunu söylemek mümkün. Yine kronik hastalıkları olan yaşlılarda depresyon riski yüzde 1,5 ila 3 kat artış gösterebiliyor. Sigara-alkol kullanımının da ruhsal sorunlara yatkınlık yarattığını ilave edelim.
Peki yaşlılık depresyonun belirtileri gençlik ya da orta yaş depresyonundan farklı mı? Uyarıcı belirtiler neler?
Yaşlılık depresyonu büyük ölçüde yetişkin yaş grubunun özelliklerini kapsar. Yani mutsuzluk, karamsarlık, eskiden yapılan aktivitelere ilginin kaybolması, iştahta değişiklikler, uyku bozuklukları gibi klasik depresyon belirtilerine yaşlılık dönemindeki depresyonda da rastlanır.
Fakat yaşlılık depresyonunda şöyle iki önemli sorun var. Birincisi, özellikle yalnız yaşlılar depresyona girdiklerinde çevrelerinde belirtilerini fark edecek ve profesyonel yardım almalarını sağlayacak sosyal destek yoksun. Oysa genç yetişkin bir hasta daha göz önünde olduğu için belirtileri daha hızlı fark edilir. Örneğin işe ya da okuluna gidemediğinde arkadaşları tarafından doktora gitmeye daha fazla teşvik edilir.
Yaşlılık depresyonunda ikinci sorun, birçok belirtinin yanlış bir şekilde yaşlılığın doğal bir sonucu gibi görülmesi.
Yaşlı bireylerde deliryumun da sık görüldüğünü okudum. Nedir deliryum?
Deliryum, beyin fonksiyonlarının geçici olarak bozulduğu bir durum. Genellikle yaşlılarda ciddi hastalıkların seyrinde ortaya çıkar. Örneğin, kanda sodyum seviyesinin düşmesi, bir enfeksiyon gelişimi ya da kalça kırığı gibi ciddi bir ameliyat geçirilmesi risk yaratabilir. Ayrıca, bazı ilaçların kullanımıyla ilişkili olarak da deliryum söz konusu olabilir.
Deliryumun seyrinde ciddi şekilde kafa karışıklığı olur. Ama kafa karışıklığı dalgalıdır. Mesela hastanın sabah hafızası daha iyidir ama akşam saatlerinde hafıza kaybı olur. Benzer biçimde dalgalı bir şekilde huzursuzluk, korku, öfke gibi duygusal değişikliler ortaya çıkabilir. Bazı durumlarda kişi halüsinasyonlar görebilir.
Genelde hastanede, yoğun bakımda, acil serviste yatan hastalarda daha sık gördüğümüz bir problemdir deliryum. Günlük hayatta daha silik olabilir veya eşlik eden diğer hastalıkların seyri sırasında ortaya çıkıp fark edilmeyebilir. Demans (bunama) ile karışabilir.
Tabii deliryum konusunda şunu vurgulayalım: Altta yatan sorunun düzeltilmesiyle deliryum da ortadan kalkar. Örneğin enfeksiyon ya da elektrolit bozukluğu düzeltildiğinde kişinin beyin fonksiyonları, bilinç düzeyi, yönelimi genellikle düzelir.
Yaşlılıkta uyku bozukluklarının sık görüldüğünü söylediniz. Uyku sorunlarının fiziksel ya da ruhsal sağlık üzerindeki etkileri neler?
Öncelikle yetersiz ve kötü kalitede uyumak demans, hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları, obezite riskini artıyor. Psikiyatrik hastalıklar açısından baktığımızda da uykusuzluğun depresyon, kaygı bozukluğu gibi sorunlara yatkınlığı artırdığını söyleyebiliriz.
Bu arada yaşlılarda uyku sorunlarıyla baş etmek için uyku ilacı alma eğilimi olabiliyor. Uyku ilacı konusunda dikkatli olunmasında yarar var. Çünkü ezbere uyku ilacı almak yerine uykusuzluğun neden kaynaklandığını bilmek önemli. Bazen şiddetli uykusuzluğun altından demans, Parkinson, depresyon, kaygı bozuklukları ya da uyku apnesi çıkabilir. Yine klinik pratikte çok sık gördüğümüz huzursuz bacaklar sendromu, uykuya dalmayı ve uykuyu sürdürmeyi güçleştirerek uykusuzluk yapabilir. O nedenle uykusuzluğun gerçek bir uykusuzluk mu yoksa başka bir hastalığa bağlı mı ortaya çıktığı dikkatle değerlendirilmeli.
Yaşlılarda ölüm korkusu başlığını da konuşabiliriz. Ölümün her an yaşanabilecek bir ihtimal gibi görülmesi yaşam kalitesini nasıl etkiliyor?
Kaygı bozukluklarının pik yaptığı iki zaman diliminden biri gençlik, diğeri de yaşlılık dönemidir.
Yaşlılarda ölüm korkusunu anksiyete bozuklukları içerisinde değerlendirebiliriz.
İleri yaşta sadece ölüm korkusu değil, düşmeye ya da başka hastalıklara karşı korkular, kaygılar da artışa geçer. Mesela “Hafıza sorunları yaşıyorum, acaba bunama durumum olur mu?” gibi demansa yönelik kaygılara rastlanabilir.
Ölüm korkusunun dinamikleri konusunda şunu söyleyebilirim: Kişinin o güne kadar hayatında edindiği başarılar, genel olarak kendisiyle kurduğu ilişki, sosyal bağları, kişilik özellikleri, dinsel-kültürel inançları gibi birçok faktör ölüm korkusunda etkili. Aslında ölüm korkusu duymak belli ölçülerde normal. Ancak bazen yaşlı bireylerin hayatlarını belirgin olarak etkileyebilir. Uyku sorunları, anksiyete, panik ataklar, bedensel belirtiler gibi tedavi gerektirecek psikiyatrik belirtilerle seyredebilir. Bu durumlarda psikiyatrik yardım alınmalı.
Yaşlılık döneminde görülebilecek sorunları azaltmak için orta yaşlardan hatta belki gençlik döneminden itibaren bazı önlemler almak gerekiyor. Sizin önerileriniz neler olabilir?
📍 Bir defa yüksek eğitim düzeyi, bilişsel bozuklukların aşikâr hale gelmesini bir miktar önlüyor. Yine fazla sayıda dil bilmek, zihinsel açıdan aktif işlerde çalışmak Alzheimer söz konusu olacaksa bu hastalığın belirti vermesini biraz geciktirebiliyor. Dolayısıyla sadece yaşlılık döneminde değil hayatın bütününde entelektüel olarak aktif olmak, okumak, yazmak, izlemek genel olarak olumlu.
📍 Kuvvetli sosyal bağlar önemli. Aile bireyleri, arkadaşlar ve komşularla bağlantıda kalmak, ilişkileri güçlendirmek ruh sağlığını olumlu yönde etkiler. Güçlü sosyal ilişkiler; duygusal destek sağlar, günlük hayatta karşılaşılan zorlayıcı durumlarla ilgili pratik yardımlar sunar, bilgi ve deneyimlerin paylaşılmasını mümkün kılar…
📍 Orta yaşlardan itibaren genel sağlığın iyi olmasını vurgulayabiliriz. Kan şekeri, tansiyon ve kan yağları kontrol altında tutulmalı. Aksi takdirde hem kalp damarları hem de beyin damarları olumsuz etkilenir. Beyin damarlarındaki tıkanıklar depresyona ve ‘damarsal demans’ dediğimiz unutkanlıkla seyreden tablolara neden olabilir.
📍Ruh sağlığı ve beden sağlığı arasında çift yönlü bir ilişki var. Kronik hastalıklar ruh sağlığını olumsuz etkileyebileceği gibi ruhsal sorunlar da bedensel hastalıklara yatkınlığı artırabilir. Kronik hastalıklar için nasıl doktora gidiliyorsa ruhsal sorunlar için de uzman yardımı alınmalı.
📍 Kilo kontrolüne çok dikkat edilmeli. Son dönemde yapılan ilginç bir çalışma var: Orta yaşlarda obezite, ileri yaşlarda ortaya çıkacak Alzheimer hastalığı riskini artırıyor. O nedenle sağlıklı beslenme ve egzersiz ikilisiyle ideal kiloda kalmaya çaba gösterilmeli.
📍 Sigara, alkol gibi genel sağlığa zarar veren alışkanlıklardan da uzak durmak lazım. Bunlar çeşitli hastalıklara zemin hazırlayarak yaşlılıkta karşılaşılacak problemleri artırır.
📍En önemli kurallardan biri egzersiz. Tüm yaşlarda birçok yönden olumlu sağlık çıktıları var. Beyin, kalp ve ruh sağlığını korumak açısından en iyi bildiğimiz, en kolay yöntem egzersiz. Tabii burada egzersizin ne olduğunu biraz açmamız lazım. Hastalardan “Hocam ben çok hareketliyim, yürürüm” cümlesini sık duyuyoruz ama egzersizden kastımız çarşı pazarda dolaşmak değil. “Egzersiz yapıyorum” diyebilmeniz için eşofmanınızı, spor ayakkabınızı giyerek kalp atışınızı belli seviyede tutup terleyecek şekilde belirli süre hareket etmeniz gerekiyor. Örneğin haftada en az üç gün, yarımşar saat bu şekilde yürüyüş yapılabilir.
📍 Genç ya da orta yaşlardan itibaren sinema, tiyatro gibi entelektüel açıdan uyarıcı olan birçok aktivite veya hobiler edinmek de fayda sağlayabilir.
📍 Genç yaşlarda sağlıklı uyku alışkanlığının kazanılması ve sürdürülmesi de önemli. Uykunun her evresinin ruh sağlığı ve bilişsel işlevler açısından ayrı ayrı katkıları var. Uykuyu sadece süresiyle değil kalitesiyle de değerlendirmek lazım. Kesintisiz uyumak, dinç uyanmak ve gün içinde enerjik hissetmek kaliteli uykunun en önemli göstergeleri. Uykuya dalmakta güçlük, uykunun sık kesintiye uğraması, sabah yorgun uyanmak gibi belirtiler bir uyku bozukluğuna işaret edebilir. O nedenle genç-orta yaşlarda uykuyla ilişkili sorunlar yaşayanların yardım almalarında yarar var. Bu arada uykusuzluk kadar aşırı uykunun da sorun yaratabileceği unutulmamalı.
Emeklilik sonrasında sosyal izolasyon, boşluğa düşme, statüde değişimin olumsuz etkileri gibi bazı riskler de var. Bu risklerin farkında olup emeklilik sonrasında boşluğu dolduracak bir plan yapmak, uğraşlar bulmak da önemli değil mi?
Elbette önemli. Çalışma hayatının koşulları ve işle kurulan ilişki, kişinin emeklilik sonrası döneme uyum sağlayıp sağlayamamasında kritik belirleyicilerden biri. Eğer işiniz hayatınızın en merkezine oturuyorsa, hayatınızda başka alanlar açmamışsanız, hobilere ya da başka aktivitelere yöneliminiz sınırlıysa evet, emekli olduğunuzda büyük bir boşlukla karşılaşma riskiniz yüksek. Özellikle erken emekli olan orta yaşlardaki bireylerin bu açıdan daha fazla risk taşıdığını söyleyebiliriz.
Fakat şu da var: Emeklilik bir stres kaynağı olabileceği gibi olumlu etkiler de yapabiliyor. Özellikle 60 yaş sonrasında emekli olanlar yeni yaşamlarına daha kolay uyum sağlıyor.
Eğer aktif çalışma hayatınız sona erdiğinde zorluk yaşayacağınızı düşünüyorsanız önerim şu olabilir: Emeklilik döneminde sosyal hayattan bir anda uzaklaşmayın. Sosyal aktivitelerinizi planlayın ya da kendinizi canlı tutacak alışkanlıklar edinin.
Yaşlılığın kaçınılmaz sonuçlarından biri de fiziksel değişimler. Saçların beyazlaması, kırışıklıklar, sarkan cilt, egzersiz kapasitesinin düşmesi… Sürekli genç görünme çabası yerine, bu değişimleri biraz kabullenebilme becerisi de daha huzurlu bir yaşlılık dönemi için kilit konulardan biri bence. Siz ne düşünüyorsunuz?
Söylediklerinize katılıyorum. Her zaman genç, güzel, yakışıklı, zinde, fit olmayacağımızı bilmemiz gerekiyor. Ama bazı kişilik örüntüleri, narsistik kişiler için bunu başarmak o kadar kolay değil.
Bu arada yaşlılığın hep olumsuz yönlerini konuştuk ama olumlu yönlerini de unutmamamız lazım. Mesela birçok kültürde ve nörobiyolojik açıdan da bilgelikle ilişkili bir yönü de var. O yüzden yaşlılığı tümden negatif görmek doğru değil. Tabii bu noktada şunu da ilave edelim: Yaşlılık aynı zamanda bireyin hayatını gözden geçirdiği bir dönem. Eğer birey, hayatını başarılı olarak değerlendirebiliyorsa ruhsal iyilik halinden ve bir bilgelikten söz edilebilir. Aksi halde depresyon riski artacaktır.