Gelecek Partisi lideri Davutoğlu beş yıl önce kendisini istifaya götüren yazısını hatırlattı. O dönem ona hain diyenlere tepki gösteren Davutoğlu tek suçunun 'çöküşü erken görmek' olduğunu söyledi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu 64. Dönem hükümette başbakandı. 17 Kasım 2015’te göreve gelen Davutoğlu 22 Mayıs 2016’da istifa etti. Hem AK Parti’den hem de başbakanlık görevinden ayrılan Davutoğlu’nun yerine 24 Mayıs 2016’da Binali Yıldırım 65. hükümeti kurarak başbakanlık görevine başladı. Yıldırım son başbakandı ve Türkiye Cumhuriyeti referandumla Cumhurbaşkanlığı Hükümet modeline geçti. Yani tüm kararlar cumhurbaşkanına bağlandı.

Davutoğlu’nun istifası o dönem çok konuşuldu. Erdoğan ile Davutoğlu arasında anlaşmazlık olduğu iddia ediliyordu. 1 Mayıs 2016’da “Pelikan Dosyası” adı altında yayınlanan anonim bir blog’da Davutoğlu’nun Erdoğan’a ihanet ettiği ve istifa etmesi gerektiği savunuldu. 1993’te vizyona giren siyasi gerilim filmi Pelikan Dosyası’na gönderme yapildı. Blog’da Davutoğlu ile Erdoğan arasındaki 27 gerilim noktası listelendi. Davutoğlu meclisteki son grup toplantısında Pelikan Dosyası’na isim vermeden değinerek “Gerekirse makamı ayağımın altına alırım, sanal şarlatanların oyunlarına izin vermem” dedi.

Son olarak 29 Nisan 2016 tarihinde yapılan AK Parti MKYK’sında alınan kararla genel başkanın ‘il ve ilçe başkanı atama yetkisi’ MKYK’ya verilmişti. Sonuç Davutoğlu’nun istifası oldu. Aradan üç yıl geçti ve 13 Eylül 2019’da AK Parti’de kesin ihraç talebiyle Merkez Disiplin Kuruluna sevk edilen eski başbakan Ahmet Davutoğlu parti üyeliğinden de istifa etti. Davutoğlu’nun yanı sıra ihracı istenen Ayhan Sefer Üstün, Selçuk Özdağ, Abdullah Başçı, Nedim Yamalı ve Selim Temurci ile 24. Dönem Milletvekili Feramuz Üstün de AK Parti’den istifa etti.

Davutoğlu beş yıl önceki yazısını hatırlattı

Davutoğlu istifadan birkaç ay önce nisan ayında “Sayın Ahmet Davutoğlu’nun 31 Mart seçim sonuçları ve içinde bulunduğumuz siyasi şartlara ilişkin tespit ve tavsiyeleri” başlıklı bir yazı paylaştı sosyal medya hesaplarından. Davutoğlu bugün Twitter’dan “Bugün, sonradan manifesto olarak adlandırılan aşağıdaki metni yayınlamamın beşinci yıldönümü” dedi ve bu yazıdan sonra ihracının istendiğini hatırlattı.

Davutoğlu açıklamasının devamında şunları söyledi:

“Bu metinde Genel Başkanlık ve Başbakanlık tecrübemden, manen öğrencisi olduğum Ibn Haldun’dan ve hocalığını yaptığım siyasi tarih bilgisinden hareketle önlem alınmazsa çürümenin ve çöküşün kaçınılmaz olduğu uyarısı yapmış ve çözüm yollarını göstermeye çalışmıştım.

Bugün ayan beyan ortaya çıkan bu çürüme ve çöküşün belirtilerini herkesin konuşuyor olması ne acı. Tek suçum bunu erken görmek ve “bana ne” dememek olmuştu.

Biliyorum! Çürüme ve çöküşe baş kaldırdığım günlerden bugüne, her açıklamamın altına üşüşen paralı troller, bu mesajın altına da hakaretler eden zehirli dilleri ile doluşacaklar. Bu mesajımın da içeriği konuşulmasın diye, meseleyi kişiselleştiren, amacı itibar suikastı olan yorumlar yazacaklar. Kimisi AK Partili, kimisi ulusalcı, kimisi liberal maskeler takıp, görevlerini yapacaklar.

O gün bunları dediğim için bana “hain” diyenlere soruyorum şimdi: Bugünleri görüp uyaran ben mi hainim yoksa o kalitesiz ihraç kağıdına imza atanlar mı?

O günden bugüne kim bedel ödedi, itibar suikastına uğradı? O eleştirileri bastırmak için o imzaları atıp, kasalarını doldurup gemilerini yürütenler mi, yoksa hala sıkıntılar içinde ama onurla hayatını ve mücadelesini sürdürmeye çalışan bizler mi?

Peki mesele ne?

AK Parti ya da iktidarı korumak mı?

Farkında mısınız: Son günlerde, ıstakoz ile başlayan, Maldivler, altı bin metrekare makam katları, pahalı saatler ve Gazze soykırımı sürerken İsrail ile yapılan ticareti meşrulaştırma çabalarıyla devam eden bir gündem var.

Her gün artık kimsenin şaşırmadığı bir kibir, lüks, israf, şatafat ve yolsuzluk haberi bir partiye ya da iktidara değil, en az üç neslin yaptığı fedakarlıkların eseri olan bu harekete gönülden destek veren yürekleri sarsıyor.

Bu haberleri izleyenler artık siyasi ya da ekonomik olarak ciddi eleştiriler yapmıyor. Olan bitenle dalga geçiyor. Çürüme öyle bir noktaya vardı, ahlaki iddia öylesine düştü ki; ciddiye bile alınmıyor.

Peki ciddiye alınmayan kim ve ne?

Mesele bu işte. Ne bir parti ne de iktidar! Ciddiye alınmayan sadece bir parti ve kişiler değil. Öyle olsaydı “ne halleri varsa görsünler” diyebilirdik.

Temsil ettiği iddiasıyla siyaset yapılan değerler de her geçen gün moral üstünlüğünü kaybediyor ve ciddiye alınmaktan uzaklaşıyor. O gün korktuğum, bugün ise içimde bir dert olarak hissettiğim mesele bu.

Meselem bu.

Evet meselem tam da bu; ne makam, ne şan, ne şöhret, ne servet, ne güç! Bunlar, peşinde koşanların olsun! Biz, son nefesimizin nasıl olacağının ve gelecek nesilleri nelerin beklediğinin korkusuyla yaşayanlarız!

Şimdi herkes kendisine bu soruyu sorsun: Değdi mi?

Son olarak: Metni yayınladığım günlerde; “Ya yeni bir hal ya da izmihlal!” diyerek, gidişat ile ilgili bir çağrıda bulunmuştum. Maalesef, başarıyı ilkelerde değil popülist politikalarla güç biriktirmekte görenler bunu anlamadılar!

Bizi suçlamayı ve sesimizi bastırmayı tercih ettiler. Çünkü, bu uyarıya kulak verilmesi halinde güç ve servet biriktirmeye yarayan yolsuzlukları meşrulaştırmak imkansızlaşacaktı! Onun için bu samimi uyarıya kulak vermek yerine bizi önce ademe mahkum etmeye, sonra baskılarla susturmaya çalıştılar.

Ve fakat, güç ve servet değil dava ve ahlak sahibi nice samimi vatan evladı bu sese kulak verdi. Bu çağrımıza cevap verenler ile yeni bir hali inşa etmek için, inandığımız doğrularımız için, kınayıcının kınamasından korkmadan, üzerimize düşen sorumluluğumuza sahip çıktık. “Bismillah!” deyip çileli ama onurlu bir yola çıktık.

Bugün, gönlü kırılan, yarınlar için, değerleri için dertlenen herkese çağrımızı yineliyorum:

Umutsuz olma kardeşim. Gelecek var, umut var!”

Davutoğlu’ndan Bahçeli’ye Kürtçe ‘Serok Ahmet’ yanıtı