İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu partisinin grup toplantısında iktidara tartışmalı yargı kararları ve emniyetteki kriz üstünden yüklendi. Yargının Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle birlikte erozyona uğramaya başladığını söyleyen Dervişoğlu “Türk milleti adına diye başlayan kararlar çok uzun zamandır muktedirlerin takdirlerine, cemaat ve tarikatların dualarına hasredilir oldu” dedi. Emniyetteki Ayhan Bora Kaplan kriziyle ilgili de “İktidar adeta kendini yemeye çalışan bir yılan misali kendi kuyruğuyla savaşıyor. Kendi geçmişini unutan bir meczup gibi aynada gördüğü suretine terörist diyor, albümde gördüğü fotoğraflarına ise darbeci diyor FETÖ’cu diyor. Vesayet vesvesesine sığınarak millete operasyon çekiyor” diye konuştu.
Konuşmasına İran’da helikopter kazasında hayatını kaybeden İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’yi anarak başlayan Dervişoğlu “Türlü türkü senaryolar anlatılacak, komplo teorileri üretilecektir. Çünkü bu coğrafya, asırlardır büyük oyunların oynandığı ve üzerinde yaşayan milletlerin bir türlü huzur bulamadığı bir satranç tahtasına dönüştürülmüştür. Emperyalist devletlerin kıymetli taş, vatanlarını kader belleyenlerin ise piyon sayılacağı bir büyük oyun planlanmıştır. Bölgenin yegane sigortası Büyük Türk Milleti ve onun kurduğu Büyük Türkiye Cumhuriyetidir. Türkiye, kendi güvenliği ve bekası münasebetiyle, ilgi alanına giren coğrafya üzerindeki tüm gelişmelere özenle yaklaşmalı, sorunları toptancı bir tarih şuuruyla kavramalı, kendisine yakışan bir devlet aklıyla hareket etmelidir” dedi.
Devamında sözü emniyet ve yargıdaki tartışmalı başlıklara getiren Dervişoğlu “Parlamenter sistemdeki ısrarımızın sebebi budur. Tek adam sistemi adaleti mülkün temeli olmaktan çıkarmıştır. O günden beri adaletten yoksunuz. Geldiğimiz noktada vatan da beka da artık adalettir” dedi.
Yargıda gelinen durumdan iktidarın da rahatsız olduğunu söyleyen Dervişoğlu “Olanlara darbe diyor, operasyon diyorlar. İktidar adeta kendini yemeye çalışan yılan misali kuyruğuyla savaşıyor. Kendi geçmişini unutan bir meczup gibi aynada gördüğü suretine terörist diyor. Albümde gördüğü fotoğrafına darbeci, FETÖ’cü diyor. Vesayet vesvesesine sığınarak millete operasyon çekiyor. Unutmadık elbet. Her darbe bir vesayet kattı hayatımıza. 60’ta, 70’de 80’de ve 28 Şubat’ta… Sonra ne oldu? 2005 yılında vesayetten doğanlar FETÖ vesayetini armağan ettiler Türkiye’ye. Çıkarları çatışınca 17/25 Aralık’tan sonra FETÖ ile sözde mücadele edenlerin vesayeti başladı. 15 Temmuz’da hain darbe girişimi sonrası ise Olağanüstü Hal vesayetiyle tanıştık. Son olarak 24 Haziran 2018’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yarattığı tek adam vesayeti çöktü tüm kasvetiyle üstümüze” diye konuştu.
Sinan Ateş iddianamesi ve Ayhan Bora Kaplan dosyasındaki gizli tanığı yönlendirme krizine de değinen Dervişoğlu “Tek adam sisteminde Sinan Ateş’in kanıyla iddianame yerine hatır senedi yazan da o senedi cirolayan da yine yargı idi. Türk milleti adına diye başlayan kararlar çok uzun zamandır muktedirlerin takdirlerine, cemaat ve tarikatların dualarına hasredilir oldu. Kolluk kuvvetini saran şimdilik isimlendirilmemiş örgütler ve hukuk sistemini kuşatan Sevr misali bölüşmüş ideolojik gruplar derken mahkemelere, yargıya, adalete, artık kim güvenebiliyor ki? Kendisine yapılan haksızlığa karşı güvenle ve inançla ‘Ankara’da hakimleri var diyerek’ kim kendini teskin edebiliyor? Hangimiz karakoldan aranınca, adliyeden tebligat gelince, gönül rahatlığıyla, yaptığından ve yapmadığından emin olarak oralara gidebiliyor ki? Çok yakın zamandan bir örnek olarak, Ankara Organize Suçlar Müdürü Savcılığa gidip ifade vermek istiyor, savcı ifade vermeye gelene gözaltı kararı çıkartıyor. Emniyete güvenmeyip jandarmaya ifade aldırıyor, jandarma alıp İstihbarat Teşkilatına götürüyor. İl Emniyet Müdür Yardımcısı ve beraberindekiler tutuklanıyor. Hiçbir şey olmasa bile belli ki bir şeyler oluyor” dedi.
Eski HDP Eş Genel Başkanlarının da ceza aldığı Kobani davasının olayların üstünden altı yıl geçtikten sonra yazıldığını, davanın yedi yıl sonra açıldığını hatırlatan Dervişoğlu “Gecikmenin sebebi ayrıntıda gizlidir. Zira, açılım sürecinin tarafları hatırlatılmasını sevmezler ama ben unutturmayacağım, o ağalar Dolmabahçe’de 6-7-8 Ekim’den dört ay sonra 28 Şubat 2015’te buluşup sonrasında da Barış bildirisi okudu. Yani sanıklar ve iktidarın siyasi temsilcileri önce uzlaşmaya oturdu, sonra bozuştular. Mahkemenin gerekçeli kararını merakla bekliyoruz. Ülkemizi ateşe çevirmek isteyenlere verilen cezaları ayrıca değerlendireceğiz. Ama onlarla Dolmabahçe’de pazarlık edenleri de asla unutmayacağız. Bir yandan mafya operasyonları derken bir yandan 6-7-8 Ekim davası sonuçlandı. Bir yandan gezi davaları derken bir yandan 28 Şubat afları gerçekleşti. Yasamanın fonksiyonlarını, yürütmenin hafızasını, yargının geleneklerini, adaletin akıl ve ahlakını, hunharca ve taammüden yok eden bu sistem ve sahipleri, aynı haber bültenlerinde, aynı haber manşetlerinde poz verdi. Birileri takke alırken birilerinin külah verdiği bu simsar sahnesinde hikaye hep üstünlerin hukukunu anlatır. Yönetmense hep muktedirlerin koltuğundadır. Bu hikayede ‘laiklik elden gidiyor’ diye laiklik tarumar edilir. ‘Sorunları çözeceğiz’ diye milletin birliği çözülebilir. ‘Yeter artık’ diyenlerin sözü ‘Yetmez ama evet’ manşetiyle görülebilir. Ama hakkı istiklal olan bu millete, hiçbir zaman o hak reva görülmez” dedi.
Dervişoğlu yargı ve emniyetteki krizin tek sorun olmadığını söyleyip sözü ekonomiye ve şiddet olaylarına getirdi:
“Sanılmasın ki sadece organize suç var. Sanılmasın ki sadece mafya-devlet ilişkisi var. Dillerine pelesenk ettikleri ‘Türkiye Yüzyılı’nda; market kuyrukları Sovyetler Birliği, sokaklar Ortadoğu, yollar Latin Amerika. İşte Tayyip Erdoğan Türkiye’si. Gazetelerde koskoca bir üçüncü sayfa haberi. Sınır güvenliği ile ilgisi olmayan iktidarın sokak güvenliğiyle de ilgisi yok. Artık büyükşehirlerin bazı yerlerinde suç gettoları oluşmuş haldedir. Yargıda reform nidaları atanlar güvenlik birimlerimize yardımcı olmanızın bir yolu da infaz düzenlemelerini gözden geçirmektir. Katili, caniyi, gözü dönmüş, ıslah olmamışları sokaklara salmamaktır. Bu memleket siyasileşmiş cemaatlerin, mafyalaşmış siyasetçilerin ve siyasallaşmış mafyaların devlet içindeki güç mücadelesinden bıkmıştır. Bu millet artık, iktidarın zaaflarından beslenen karanlık güç odaklarından yorulmuştur.”