TKP’nin İstanbul 2. Bölge adayı Filiz Açar, adaylık sürecini, ‘plaza emekçilerinin’ sorunlarını ve siyasi iddialarını 10Haber’e anlattı. Açar, beyaz yakalılara “İşten uzaklaşmak için hasta olmayı düşünmediğiniz düzen mümkün” dedi. Seçim sonucunun ise işçiler lehine olmayacağını söyledi.

Türkiye Komünist Partisi İstanbul 2. Bölge Milletvekili adayı Filiz Açar, 39 yaşında, İstanbul’da yaşıyor. İktisat mezunu  olan Açar, kendi tanımıyla “15 yıldır beyaz yakalı bir plaza emekçisi.” Yani alıştığımız milletvekili adayı profilinden uzak. Açar’ın yalnızca kişisel olarak çizdiği profil değil, seçimlerdeki pozisyonu da alışılmışın dışında.

Açar, adaylığının nasıl karşılandığına ilişkin sorumuza “Yakın çevremde büyük bir sevinç ve heyecan yarattı. En çok duyduğum cümle şu oldu; ‘Yaşadığımız hayattan memnun değiliz. Fakat aramızda konuşmaktan, karamsarlığa sürüklenmekten başka da bir şey yapmıyoruz. Sonunda aramızdan biri elini taşın altına koydu.’ Bu, toplumun artık gerçek adaylara, gerçek çözümlere ve değişime ihtiyacı olduğunu gösteriyor. İnsanlar seçimden sonra aynı yoksullukla aynı gericilikle yaşamak istemiyorlar” sözleriyle yanıt verdi.

Açar, beyaz yakalıların sorunlarını fazla mesai, düşük ücretler ve iş tanımının belirsizliği olarak üç ana başlığa ayırdı. Adaylığını açıklarken “İşten uzaklaşabilmek için hasta olmayı aklımızdan geçirmediğimiz bir düzen mümkün” dediğini hatırlatan Açar, “Çalışanlar biraz olsun işten uzaklaşmanın yolu hasta olmak gibi düşünüyor” diye konuştu.

Maaşım mağazada satılan gömlek kadar değil diyen de var, eski eşiyle aynı evde kalan da

Açar, beyaz yakalıların iş yaşamındaki sorunlarını şöyle anlattı:

“Düşünsel emek, kol emeğine göre daha uzun saatler çalışabiliyor ve yıpranma da daha uzun vadede ortaya çıkıyor. Bu da patronun çalıştırdığı işçi sayısından tasarruf edebilmesine neden oluyor. İş böyleyken kaçınılmaz olarak çalışma saatleri uzuyor. Gece 2’de işten çıkan bir çalışanın sabah 8’de yeniden enerjik bir şekilde işinin başında olması bekleniyor. Hafta tatillerinde, yıllık izinlerde, gece yarısı, raporluyken bile çalışmamız ya da iyi ihtimalle bazı konulara destek olmamız, kısa bir toplantıya dahil olmamız bekleniyor. Çalışma saatleri işçi aleyhine esnerken, işçi yaptığı fazla mesainin karşılığını da alamıyor. Beyaz yakalı için mesai ücreti uygulanmayan bir hak durumuna geldi. Aynı şekilde raporluyken işçinin çalışması kanunen yasaktır fakat uygulama bu yönde değil.

İkinci önemli sorun düşük ücretler. Özelleştirmelerin yaygınlaştığı, piyasada paranın bollaştığı dönemlerde beyaz yakalının ücretleri görece yüksekti. Kriz dönemine geldiğimizde ise ücretler yoksullukta eşitlendi diyebiliriz. Ortalama beyaz yakalı ücreti asgari ücret seviyelerinde. Benim maaşım mağazada satılan bir gömlek kadar değil diyen çalışan da var, ev bulamadığı için eski eşiyle aynı evde yaşamak zorunda kalan da var. Burada elbette ki Ceo ve Ceo’ya direkt bağlı çalışanları ayırmak gerekiyor, bugün hala çok yüksek ücretler alıyorlar.”

1 Mayıs dünyada böyle kutlandı: Öfkemizin ’64’ nedeni

Açar, kadınlarla erkekler arasında maaş adaletsizliğine de dikkat çekti ve “Eşit işe eşit maaş da alamıyoruz. Kadın-erkek maaşları arasındaki fark daha da yüksek. Çalışma arkadaşlarımızla maaşımızı paylaşmamız yasak, bordrolar şifrelerle açılabiliyor” dedi.

Ücretlerle ilgili bir diğer sorunun da brüt maaş uygulaması olduğuna değinen Açar, “Emekçi, aylık ücretini tam olarak bilmiyor, maaş hesaba yattığında, yatan miktara razı oluyor. Çeşitli hesaplamalarla ortalama ücretini bulmaya çalışıyor, beklediğinin altında ücret aldığında, insan kaynakları ‘Devlet bu ay daha fazla kesinti yaptı’ diyor ve şirketler bu riski de çalışana yüklemiş oluyor” diye konuştu.

Beyaz yakalı kadınların sorunları daha işe girerken başlıyor

Beyaz yakalıların sorunlarını A’dan Z’ye anlatan Açar, “kadın beyaz yakalıların” sorunlarını da sıraladı. Açar’a göre sorunlar daha işe girmeden başlıyor. İş görüşmesinde sorulan “evli misin, çocuk düşünüyor musun” sorularının kadınların işe girip girmeyeceğini belirlediğini belirten Açar, “İşe başladıktan sonra hamile kalan kadın kara kara düşünür bunu nasıl anlatacağım diye. Ücretli doğum izni de sadece 4 ay. Bu nedenle de nerdeyse son güne kadar kadınlar aynı tempoda çalışmaya devam ediyor. Doğum iznindeyken, yıllık zamlardan ve diğer yan haklardan da muaf tutuluyor.  Zaten eşit işe eşit ücret alamayan kadınlar, doğum sürecinde iyice geride kalmış oluyor.  İzin bittikten sonra, çocuğa kim bakacak sorunu başlıyor.  Aileler bakıcı ücretlerini karşılayamayınca çözüm, kadının işi bırakması oluyor.  Kadının sorunu sadece doğum değil elbette, herhangi bir sorun olduğunda ilk gözden çıkarılanlar yine kadın çalışanlar. Pandemide bunun örneklerini çok gördük. Ücretsiz izne çıkarılan, işten çıkarılanlar çoğunlukla kadınlardı. Senin maaşın zaten pek bir şey etmiyor, bari evde çocuklara sen bak denilip iş hayatından uzaklaştırıldı kadınlar. Bir de çok yaygın olan taciz meselesi var. Kadın tacize uğradığında önce suçu kendinde arıyor. Bazı durumlarda işini kaybetmemek için susuyor, görmezden geliyor” diye devam etti.

Kuralların bulanıklaşmasından, hatta ortadan kalkmasında şikayet eden Açar, “İş hayatında belli kurallar olmak zorundadır.  Yoksa patron işçiyi maksimum sürede ücret vermeksizin çalıştırmak ister” dedi. Açar, kurallı bir iş hayatı için mücadele etmek gerektiğini söyledi ve ”Diğer taraftan derhal kanunların işler hale gelmesi ve devletin de bunu kontrol etmesi sağlanmalı. İşçi, işten çıkarılma ya da mobbing korkusuyla kıpırdayamaz duruma geldi” diye konuştu.

Sorunların çözümünü en iyi sorunu yaşayanlar bilir

TKP’nin tüm adaylarını “emekçiler” arasından belirlediğini belirten Açar, adaylar arasında “moto kuryeler, sağlık emekçileri, eğitim emekçileri, sanat emekçileri, emekliler, mühendisler, ofis çalışanları” olduğunu söyledi. Sorunların çözümünün en iyi sorunu yaşayanlar tarafından bilineceğini söyleyen Açar, “TKP’nin seçim sloganı ‘TKP Gelir Her Şey Değişir’. Ben de bu değişim mücadelesinin bir parçası olmak için TKP’den milletvekili adayı oldum” dedi.

Seçim sonucu ne olursa olsun emekçilerin omuzlarındaki yük artacak

Açar’ın aday olduğu TKP, seçimlere Sosyalist Güç Birliği İttifakı çatısı altında giriyor. Sosyalist Güç Birliği; SOL Parti (SOL), Türkiye Komünist Partisi (TKP), Türkiye Komünist Hareketi (TKH) ve Devrim Hareketi (DH) partilerinden oluşuyor.

Açar, SGB’nin bir seçim ittifakından ibaret olmadığını, toplumda bir sola yöneliş olduğunu ve seçimden sonra emek mücadelesinin öneminin artacağını söyledi. Açar devamında şöyle konuştu:

“Seçimin sonucu ne olursa olsun, kurtuluş olarak sunulan neoliberal politikalar emekçinin omuzlarına binen yükü arttıracak. Bu noktada SGB’nin tuttuğu kamucu, laik ve bağımsız hat seçimden sonra da kritik öneme sahip olacak. Evet bu seçimler çok kritik, halkın solsuz kalması soluksuz kalması demek olacak.

SGB partileri seçimlere bu bilinçle, gerçek solun temsilcileri olarak giriyorlar.  SGB’nin seçimlerden güçlenerek çıkması, 14 Mayıs sonrası emek mücadelesinin gidişatını belirleyecek.”

Bahçeli sağ gösterip sol vurdu: Türkiye’de diktatörlük olsa TKP ve HKP seçime girebilir mi?