Türkiye iki yıldır yaşadığı Anayasa krizinden bir kez daha çıkamadı. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmamasıyla ilgili krizde, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi iki yıl sonra bir kez daha aynı davayla ilgili önüne gelen bir AYM kararını uygulamayı reddetti, bir kez daha Anayasa Mahkemesi’ni ‘Yetki gasbı’ yapmakla suçladı. Oysa Anayasaya göre Anayasa Mahkemesi kararları kesin ve herkesi bağlıyor, yani herkes bu kararlara beğenmese de uymak zorunda. Daha birkaç hafta önce Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez bütün mahkemelerin AYM kararlarını uygulaması gerektiğini söylemişti.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Gezi davasından tutuklu bulunan Tayfun Kahraman hakkında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği hak ihlali kararı üzerine yapılan “yeniden yargılama yapılması” talebini reddetti. Aynı mahkeme 2023 yılında da aynı davanın bir başka hükümlüsü Can Atalay’ın milletvekili seçildiği için hemen tahliye edilmesi gerektiğine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararını da uygulamamış ve Türkiye halen içinde bulunduğu Anayasa krizine girmişti. 13. Ağır Ceza’nın son kararı bu krizi biraz daha derinleştirdi.
Anayasa Mahkemesi 31 Temmuz 2025’te Gezi Davası hükümlülerinden Tayfun Kahraman’ın bireysel başvurusuyla ilgili karar vermiş ve Kahraman’ın ‘Adil yargılanma hakkı’nın ihlal edildiğine hükmedip yargılamanın yenilenmesini istemişti. AYM kararı, yargılamayı yapan mahkeme olan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmişti.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Tayfun Kahraman hakkında Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği hak ihlali kararı üzerine yapılan “yeniden yargılama yapılması” talebini reddetti.
Mahkeme: Anayasa Mahkemesi ‘süper temyiz’ mahkemesi değildir
Ancak mahkeme, AYM kararına rağmen Kahraman’ın tahliyesi ve yeniden yargılama talebini reddetti. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçesinde şu ifadelere yer verdi:
“AYM’nin ihlal kararının gerekçesine bakıldığında ilk derece mahkemesinin ve Yargıtay’ın delillerinin değerlendirilmesi noktasındaki takdirine ilişkin değerlendirme yaptığı görülmektedir. Anayasa Mahkemesi Kararının karşı oy yazısında da ifade edildiği üzere; yargılamaya konu eylemlerin kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, delillerin değerlendirilmesi ile Yargıtay ve ilk derece mahkemeleri tarafından verilen kararların esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Anayasa Mahkemesinin görevi, Yargıtay ve ilk derece mahkemelerince yapılan değerlendirmelerin ve varılan sonuçların hukuka uygunluğunu denetlemek değildir. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen ilk derece mahkemelerine aittir.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda, olağan kanun yollarında incelenmesi gereken konularda inceleme ve değerlendirme yapılamaz. Zira Anayasa Mahkemesi temyiz veya istinaf mercii değildir. Anayasa Mahkemesi ‘süper temyiz’ mahkemesi de değildir.
Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun’un 49. Maddesinin 6. Fıkrasında da ‘Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz’ demek suretiyle bu hususu açıkça yasaklamıştır.
“AYM adeta temyiz makamı gibi hareket etmiş, ‘yetki gasbı’nda bulunmuştur”
Anayasa Mahkemesi somut olayda bireysel başvuru incelemesi sonucu hak ihlali kararı verirken adeta temyiz makamı gibi hareket etmiş, oluşturmuş olduğu gerekçede hem Anayasa’ya hem de kanunun emredici hükmüne açıkça aykırı hareket ederek “Yetki Gasbı”nda bulunmuştur. Tüm bu gerekçeler dikkate alınarak karar verilmiştir.”
Bu kez topu Yargıtay’a atmadı
Aynı 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 2023 yılında Anayasa Mahkemesi aynı Gezi davasında yargılanan Can Atalay’ın milletvekili seçilmesi sonrası verdiği kararda Atalay’ın derhal serbest bırakılmasını istemişti. O zaman 13. Ağır Ceza Mahkemesi AYM kararı hakkında karar almamış, onun yerine ‘Dosya bizde değil, Yargıtay 3. Ceza Dairesinde’ diyerek topu Yargıtay’a atmıştı. Bu karar sonrası toplanan Yargıtay 3. Ceza Dairesi de Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayı reddeden bir karar almıştı.
Bu kararla birlikte Türkiye ciddi bir Anayasa krizine girmişti, bu krizden henüz çıkılmış değil, çünkü AYM kararı uygulanmadı. Üstelik AYM kararını uygulamayan bir yüksek yargı organı oldu.
Oysa Anayasa çok açık
Oysa Türkiye’nin yürürlükteki Anayasasının 153. maddesi ‘Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir’ diye başlıyor ve ‘Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar’ cümlesiyle sona eriyor.
Bu cümleye göre Anayasa Mahkemesi kararlarının beğenilmese bile uygulanması gerekiyor.
Tepki yağdı… Özgür Özel: Başkası çıkar Anayasanın başka maddesini tanımaz sonra
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Gezi Parkı davası hükümlüsü Tayfun Kahraman hakkındaki kararına ilişkin, “Devletleri devlet yapan, toplum sözleşmeleridir. Bugün o toplum sözleşmesine yargılanan kişinin şahsına göre karşı çıkmaya başladınız mı bu işin sonu gelmez.” dedi.
Eskişehir’deki programlarının ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Özel, Gezi Parkı davası hükümlüsü Tayfun Kahraman ile ilgili Anayasa Mahkemesinin yeniden yargılanması yönündeki kararına rağmen tahliye ve yeniden yargılama talebinin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince reddedildiğini söyledi.
Kötü bir mütalaa yazıldığını savunan Özel, “Bugün ilk kez yargı tarihimizde 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin esastan görüşüp karar bağladığı hem kişinin sağlığı hem de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünden gerekçeli kararına, karardaki hiçbir tarafına uymayacağını, kendisi açısından Anayasa Mahkemesinin ki Anayasanın 138. ve 153. maddelerine göre, karar hepimiz için bağlayıcıdır. Yasama, yargı ve yürütme organları için gerekçeli karar yayınlanır ve herkes için bağlayıcıdır.” diye konuştu.
Özel, şöyle devam etti:
“Bu vakitten sonra biri kalkar ‘Sen Anayasanın bu maddesini tanımıyorsan ben de Meclis maddesini tanımıyorum.’ der, milletvekillerini tanımaz. Öbürü, cumhurbaşkanını, konut, mülkiyet hakkını tanımaz. Hepimizin güvencesi Anayasa, bugün sadece muhalif olan birisine ki Gezi olayları sırasında arayı bulmaya çalışmış, Sayın Erdoğan’a en nazik dili kullanmış, Gezi olaylarının olaysız bitmesi için gayret sarf etmiş kişi, haksız yere tutuluyor.”
“Birinci kademe mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararını nasıl tanımaz? Bu vakitten sonra düzen tutmaz. Yarın yağma başlar ülkede.” diyen Özel, şunları söyledi:
“Devlet kalkarsa mülkiyet hakkı ortadan kalkar. Devletleri devlet yapan, toplum sözleşmeleridir. Bugün o toplum sözleşmesine yargılanan kişinin şahsına göre karşı çıkmaya başladınız mı bu işin sonu gelmez. Bu ülkede Anayasa Mahkemesinin yazdığı, altına Cumhurbaşkanı tarafından atanmış yargıçların imza attığı bir metne, ‘Ben buna uymuyorum. Benim için yok hükmünde.’ derseniz borsanızda yatırım yapan yatırımcıya verdiğiniz hisse senedine kim güvenecek? Kim gelecek bu ülkeye yatırım yapacak, fabrika yapmak için arsa satın alacak? O tapuya kim güvenecek? Bankanın verdiği cüzdana kim güvenecek? Bugün Türkiye Cumhuriyeti tarihinin anayasasızlaştırma, kuralsızlaştırma, kurumsuzlaştırma sürecinde bir eşik atlanıyor. Herkes aklını başına takınsın.”
Barolar Birliği: HSK, ivedilikle soruşturma başlatmalı
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Tayfun Kahraman hakkındaki Anayasa Mahkemesi (AYM) kararına uymamasına tepki göstererek, “HSK ivedi olarak ilgili mahkeme hakimlerine soruşturma başlatıp görevden el çektirme tedbiri uygulamalıdır” dedi.
İlk derece mahkemesinin kararını değerlendiren TBB Başkanı Sağkan, şunları kaydetti:
“Tayfun Kahraman hakkındaki AYM kararının yerel mahkeme tarafından uygulanmaması Anayasa’nın açıkça yok sayılmasıdır. HSK ivedi olarak ilgili mahkeme hakimlerine soruşturma başlatıp görevden el çektirme tedbiri uygulamalıdır. Aksi halde Anayasa Mahkemesi etkili bir hukuk yolu olmaktan çıkacağı gibi anayasal devlet anlayışı temelinden sarsılacaktır.”
DEM Parti: Sorumlu olan Meclis’tir, buna son vermek bizim sorumluluğumuz
Tayfun Kahraman hakkındaki Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yeniden yargılama talebinin uygulanmaması hakkında DEM Parti’den ilk tepki TBMM Genel Kurulu’nda geldi. Dem Parti Grup Başkanvekili ve Muş Milletvekili Sezai Temelli, “Anayasayı ihlal etmek neredeyse bu ülkede artık normalleşti. Bu anayasayı bile ihlal edecek durumdaysak vay halimize! Ama sorumlu olan, bu konuda gereğini yapmayan yine bu Meclis’tir. Çünkü bu Meclis bu yargıçlara cesaret vermektedir. Bunun önüne geçmeyerek, bununla ilgili düzenlemeler yapmayarak aslında bu hukuk tanımazlığa, bu anlayışa prim vermektedir. Buna son vermek de bizim sorumluluğumuzdur” dedi.
Yerel mahkemenin ret açıklamasının ardından DEM Parti’den ilk tepki TBMM Genel Kurulu’nda geldi. DEM Partili Temelli, Anayasa’ya göre yerel mahkemenin AYM kararını uygulamak zorunda olduğunu söyledi, “Bir yargıç bunu ihlal ediyorsa hukuktan, adaletten bahsedilebilir mi?” dedi.
Temelli, Kahraman’ın MS hastası olduğunu da hatırlatarak şunları söyledi:
“Tayfun Kahraman’ın sağlık sorunları da var. Hukuksuz, adaletsiz bir anlayışla cezaevinde tutulmaya devam ediliyor. Anayasa Mahkemesi bir karar verdi. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara yerel mahkeme diyor ki: ‘Yetki aşımı yaptın, yetki gasbı yaptın.’
Bir hukukçu, bir yargıç hiçbir şey yapmıyorsa Anayasa’yı okur. Anayasa 153 çok açık. ‘Anayasa Mahkemesi kararları kesindir’ diyor. Bir yargıç Anayasa Mahkemesi kararını ihlal eder mi? Bir yargıç bunu ihlal ediyorsa orada bir hukuktan, adaletten bahsedilebilir mi?
Anayasayı ihlal etmek neredeyse bu ülkede artık normalleşti. Bu anayasayı bile ihlal edecek durumdaysak vay halimize! Ama sorumlu olan, bu konuda gereğini yapmayan yine bu Meclis’tir. Çünkü bu Meclis bu yargıçlara cesaret vermektedir. Bunun önüne geçmeyerek, bununla ilgili düzenlemeler yapmayarak aslında bu hukuk tanımazlığa, bu anlayışa prim vermektedir. Buna son vermek de bizim sorumluluğumuzdur.”
