Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş 30 Aralık 2022’de Ankara’nın Çankaya ilçesinde motosikletli iki kişinin silahlı saldırısı sonucunda hayatını kaybetti. Cinayette ilk günden itibaren MHP ve Ülkü Ocakları üye ve yöneticilerinin ismi geçti. Suikastın azmettiricisi olmakla suçlanan Tolgahan Demirbaş Ülkü Ocakları’nın genel merkez yöneticisi, yakalandığı ev ise MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yakında danışmanlık görevinden aldığı eski milletvekili Olcay Kılavuz’a aitti. Bir diğer Ülkü Ocakları yöneticisi Emre Yüksel de dosya kapsamında tutuklu. Ayrıca cinayetin tetikçisi Eray Özyağcı’nın Ankara dışına Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a ait makam aracıyla çıktığı ortaya çıktı.
MHP ve lideri Devlet Bahçeli ise tüm bu isimlerin dosyada adının geçmesine rağmen suikastla MHP’nin aynı cümlede anılmasına sert tepki gösteriyor. Cinayet üzerinde MHP’ye operasyon yapıldığını söyleyerek eksikleriyle eleştirilen iddianame çerçevesindeki yargılamanın bir an önce yapılmasını talep ediyor.
Son olarak MHP lideri Devlet Bahçeli bayramdan önce aynı gün hem CHP lideri Özgür Özel hem de Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş’le görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaret trafiğinin ardından muhtıra gibi bir açıklama yaptı. Bahçeli açıklamasında siyasetteki normalleşme ve Sinan Ateş davası üstünden iktidardaki ortağına mesajlar gönderdi.
MHP’nin 1 Temmuz 2024’teki Sinan Ateş davası duruşmasında “mutlaka” hazır bulunacağını belirten Bahçeli “Karanlık oyunlarla ve bu oyunların figüranlarıyla Türk yargısının huzurunda hesaplaşacaktır. Yurt içi ve yurt dışı menşeli çıkar odaklarının, yıkım ortaklarının, siyasi istikrar muhalifi çevrelerin, bilhassa da Cumhur İttifakı muarızlarının partimizi töhmet altında bırakılmış, bir yol devletinin inşasını sağlamak maksadıyla sürekli faaliyet içinde bulunduğu meydandadır” diye konuştu.
AK Partili isimlerin Sinan Ateş tartışmasına mesafesini ise eski MHP’li ve Alparslan Türkeş’in oğlu AK Parti Ankara milletvekili Tuğrul Türkeş bozdu. Türkeş “MHP (Babamın Partisi) böyle bir suçla ve onu işleyen bireysel suçlularla özdeşleştirilemez” dedi.
Sinan Ateş cinayetini “ağır cezalık adi suç” ve “ideolojik tarafı bulunmamaktadır” sözleriyle değerlendiren Türkeş bir buçuk yıldır konuşmamaya ve hiçbir yorum yapmamaya özen gösterdiğini söyledi.
Türkeş sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Keza Cumhur İttifakı ve onun değerli yöneticileri de bu kirli suç organizasyonlarında varestedir. Bu kargaşadan muhalefete de ekmek çıkmaz. Bırakın adli suçlular hak ettikleri şekilde yargılansın. 1 Temmuz 2024 günü bu davayı bahane ederek ülkeyi karıştırmak isteyenlere, siyaset üretemedikleri için kaostan medet uman tükenmiş siyasetçilere, ideolojiden uzak ama kendini ideolojik göstermek isteyen gangsterlere, ülkenin yönetimine çomak sokma heveslilerine duyurulur.”
Ayşe Ateş’ten yanıt: Siyasi baskının sorumlusu kim?
Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş birkaç saat sonra sosyal medya hesabı üstünden Tuğrul Türkeş’e yanıt verdi. Türkeş’in sözlerine büyük ölçüde katıldığını belirten Ateş suçun şahsi olduğunu, cinayete karışan herkesin makamı gözetilmeksizin yargı önüne çıkarılması gerektiğini söyledi. Ateş bir kez daha olayı “siyasi cinayet” olarak tanımladı. Ateş devamında cinayet sonrasında şüphelilerin serbest bırakılmasının delillerin yok edilmesinin önünü açtığını, dosyadaki dört savcı değişiminin mahkeme heyeti üstünde baskı yaratacağını ve iddianamedeki eksiklikleri anlattı. Ateş bunların “dosya üzerinde siyasi bir baskı olduğu düşüncesine iten hadiseler” olduğunu belirtti. Ateş “Bunların sorumlusu kim?” diye sordu.
Tuğrul Türkeş’in açıklamasının tamamı şöyle:
“Gelinen nokta itibaryle durum aşağıdaki gibidir.
1- Sinan Ateş 30 Aralık 2022 Cuma günü bir suikast sonucu katledilmiş, ardında gözü yaşlı bir eş ve baba hasretiyle büyüyecek olan iki yetim çocuk bırakmıştır.
2- Bu konu ağır cezalık adi bir suçtur.
3- Bu konunun ideolojik bir tarafı bulunmamaktadır.
4- Bu konudan istifade etmek isteyen tarafların da ideolojik bir yanı bulunmamaktadır.
5-01 Temmuz 2024 de başlayacak olan duruşmaya kalabalık olarak gelmek isteyenlerin de, onları oraya sokmak istemeyeceklerin de ideolojik bir yanı yoktur.
6-17 Ocak 2021 de o günlerde yaşananlardan endişe duyarak kaleme aldığım AZGIN MİLLİYETÇİLİK yazım tam da bu yaşananları görerek dünyada ve ülkemizdeki bu kötü gidişata dikkat çekmek ve bir nebze engel olmaya gayret etmekti.
7- Keza birçok konuşmada hukukun üstünlüğünün ve hukuka bağlı kalmanın önemini vurguladım.
Muasır ve refah seviyesi yüksek bir Türkiye’nin, yani milliyetçilerin arzu ettiği, etmesi gerektiği ve ulaşmak isteyeceği hedefin, dolayısıyla “ÜLKÜ”nün bu yoldan sağlanabileceğini dile getirdim.
8- Bugün her türlü sıfatı bir yana bırakarak sade bir Türk Vatandaşı ve Türk Milliyetçisi olarak aşağıdaki hususlara dikkat çekmek istiyorum;
A- Türk milliyetçiliği bu meselenin bir tarafı ve/veya paydaşı değildir.
B- Milliyetçi Hareket Partisi (Babamın Partisi) böyle bir suçla ve onu işleyen bireysel suçlularla özdeşleştirilemez.
C- Kantara çıkartılmak istenen Türk Milliyetçiliği ve MHP kurumsal kimliği değil. ağır işleyen hukuk sistemimiz ve ona köstek olanlar olmalıdır.
D- Keza Cumhur İttifakı ve onun değerli yöneticileri de bu kirli suç organizasyonlarından varestedir.
E- Bu kargaşadan muhalefete de ekmek çıkmaz. Bırakın adı suçlular hak ettikleri şekilde yargılansın.
01 Temmuz 2024 günü bu davayı bahane ederek ülkeyi karıştırmak isteyenlere, siyaset üretmedikleri için kaostan medet uman tükenmiş siyasetçilere, ideolojiden uzak ama kendini ideolojik göstermek isteyen gangsterlere, ülkenin yönetimine çomak sokma heveslilerine duyurulur.”
Ayşe Ateş’in açıklamasının tamamı şöyle:
“Başbuğ Alparslan Türkeş’in kıymetli evladı, AK Parti Ankara Milletvekili Sayın Yıldırım Tuğrul Türkeş’e,
Sayın Vekil’im, anlayan için birçok anlam, ihtar ve nasihat barındıran bu metne büyük ölçüde katıldığımı, birçok maddenin altına düşünmeden imzamı atacağımı bilmenizi isterim.
Biz de tam 18 aydır şunu söylüyoruz: Suç şahsidir. Bu suça karışan her kim varsa mevki makam gözetilmeksizin yargı önüne çıkarılmalı, çıkarılmasının önü açılmalıdır. Kim suçlu kim suçsuz buna BAĞIMSIZ yargı karar vermelidir.
Yüksek müsaadelerinizle bu siyasi cinayetin bizi büyük endişeye sevk eden ve 16 ay sonra ivedilikle harekete geçiren yanlarını tekrar paylaşacağım:
1) Bu suikast davasının ilk günlerinde şüphelilerin defalarca gözaltına alınıp serbest bırakılması ve sonunda tutuklanması sürecinin delillerin karartılmasının önünü açtığı aşikârdır. Şüpheliler bu sürecin sonunda ya telefonunun kırıldığını ya telefonunu değiştirdiğini ya da şifresini unuttuğunu beyan etmiştir.
2) Soruşturma ne zaman ilerleme kaydetse savcı değiştirilmiş, soruşturmanın ilerlemesinin başaktörü olan savcılar tenzili rütbe ile Ankara dışına gönderilmiştir. Bu gelişmelerin mevcut mahkeme heyeti üzerinde bir baskıya sebebiyet vereceği endişesi giderek artmaktadır. “Azmettirici” sıfatıyla yargılanan Tolgahan Demirbaş’ın SEGBİS sorgusu sırasında Sayın Savcı Ayhan Ay’a bu hususu işaret ederek sarf ettiği cümleler oldukça açıktır.
3) Bütün bu gelişmelere ek olarak, ortaya çıkan iddianamenin birçok eksik yanının olması, katili taşıyan araçların –dosyada olmasına rağmen- plakasının gizlenmesi, sayfalarca süren ifademe üç satır yer verilmiş olması, Sinan’ın en yakın arkadaşlarının ifadelerinin iddianameye girmemesi, 17 kişinin dosyasının ayrı tutulması gibi yine bizi bu dosya üzerinde siyasi bir baskı olduğu düşüncesine iten hadiseler meydana gelmiştir.
Elbette burada şu soru doğmaktadır: Eğer bir siyasi baskı yoksa yukarıda sizinle paylaştığım ve bir müdahale olduğunu açıkça gözler önüne süren gelişmelerin sorumlusu kimdir.
Bu suçluları koruyan siyasi bir güç mevcut değilse karşımızda bir cumhuriyet savcısının resmî yazı olmadan ulaşamayacağı bilgilere bir Whatsapp mesajıyla ulaşabilen, işlediği cinayete emniyet mensuplarını karıştırabilen, yargıya müdahale gücüne sahip kapsamlı bir suç örgütü olduğu düşüncesi kuvvet kazanmaktadır.
Hâl böyleyken bu bir millî güvenlik sorunu değil midir?
Geçenlerde Sayın Bakanlarımıza yazmış olduğum açık mektupta da buna dikkat çekmiş ve dosya üzerinde gezinen –siyasi ya da değil- bu karanlık elin ortaya çıkarılmasının bu alçak suikastin bütün yönleriyle aydınlanmasına giden yol olduğunu belirtmiştim. Şüphesiz bu karanlık elin ortaya çıkarılması akıllardaki birçok soru işaretini gidermeye fazlasıyla yetecektir.
Son olarak şuna da açıklık getirmek istiyorum: Duruşmaya kalabalık gitmek gibi bir kaygı taşımıyoruz. Çünkü haklıyız. Haklılığın görünmez bir ordusu olduğunu biliyoruz. Bizim bütün çabamız kamuoyu ilgisini canlı tutmak, sıradan vatandaşlar olmamız hasebiyle karşımızdaki karanlığın gücüne karşı siyasi partilerden hukuki destek almak üzerinedir.
Biz adaletin kalabalıklar arasında değil, duruşma salonlarında tecelli ettiğinin, edeceğinin farkında ve bilincindeyiz. Yargının bağımsızlığına gölge düşürülmemesine, suçluların korunmamasına ve adalete olan ihtiyacımızı yüksek sesle dile getirmemiz tam da bu yüzden.”