Ana muhalefetin yaklaşık 50 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi konumuna yükselmesi CHP’de olduğu kadar AK Parti açısından da beklenmedik bir durumdu. Seçim öncesi CHP kurmayları mevcut belediyelerin büyük bölümünü koruyacaklarını, ek olarak Balıkesir, Manisa, Bursa gibi kentleri kazanacaklarını düşünüyorlardı ama sandıktan ilk sırada çıkmak ‘seçim senaryoları’ içinde bile konuşulmuyordu.
Bu durum beş sene önceyle kıyaslandığında yaklaşık yüzde 9 oy kaybeden iktidar partisiyle bir ‘normalleşme’ dönemine yol açtı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP lideri Özgür Özel karşılıklı ılımlı mesajlar verdi, hatta yıllar sonra birbirlerini makamlarında ziyaret etti.
Ancak bu süreç, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çıkışları sonrası üç ay gibi kısa bir sürede sekteye uğradı, hatta kimi yorumcular ‘sona ermiş olabileceğini’ bile söyledi.
Bahçeli ne demişti? Kısaca hatırlatalım:
“(…) Bu kapsamda siparişi yapılan normalleşme ve yumuşama atmosferinin sürdürülebilir hale gelmesinin önünde şayet Milliyetçi Hareket Partisi bariyer olarak telakki ve tarif ediliyorsa, bu konuda da geniş bir ittifak husule gelmişse, bize düşen sorumluluk ülkemiz ve milletimiz uğruna her türlü fedakarlığı göze almak, gereğini ise gönül huzuruyla yapmaktır.
AK Parti içindeki gayri memnun kesimin devamlı suyu bulandırmasını da dikkate alarak, AK Parti ile CHP arasında geniş tabanlı bir ittifakın vücuda gelmesi, buna da altılı masanın diğer unsurlarının desteği Milliyetçi Hareket Partisi’nin samimi dileği ve temennisidir.”
Yine de ‘Cumhur İttifakı’nı yarı yolda bırakmalarının, ilke ve hedeflerinden caymalarının mümkün olmadığını, Erdoğan’ın şartla ne olursa olsun sonuna kadar yanında ve arkasında olacaklarını’ da sözlerine ekliyordu.
Birkaç gün sonraysa el artırarak Erdoğan’ın “memnunum” dediği normalleşme için ‘safsata’ nitelemesini kullanıyordu:
“(…) Toplumsal ve siyasal istikrarı tahkim ve takviye edecek ekonomik toparlanma ve serpilme dönemi de çok şükür ufukta görülmüştür.
Bu nedenle ülkemizde anormal hiçbir şey yoktur, hatta normalleşme safsatalarıyla milletimizin sinir uçlarını tahriş edecek gizli gündem teşrifatçılarına ikna olacak ve itibar edecek de olmayacaktır.”
Erdoğan bu tepkilere kayıtsız kalamadı. Sıklıkla Özel tarafından kullanılan ‘Türkiye İttifakı’ söylemi için “Bazıları Cumhur İttifakı’nın alternatifi gibi göstererek fitne çıkarma peşine düştü. Halbuki ‘Cumhur İttifakı’, milletimizin tamamını aynı idealler etrafında buluşturma çabamızın lokomotifidir, sürükleyici gücüdür” dedi ve bir nevi Bahçeli’nin gönlünü aldı:
“(…) Halbuki ‘Cumhur İttifakı’ milletimizin tamamını aynı idealler etrafında buluşturma çabamızın lokomotifidir. Biz ‘Cumhur İttifakı’nı 15 Temmuz gecesi kurşunların, bombaların altında kurduk.”
Erdoğan’la Özel bahse konu gelişmelerin peşinden ‘mevsim normalleri’ sayılabilecek sert mesajlarını hızlandırdı, 31 Mart’tan sonraki ilk değerlendirmelerinde erken seçim istemeyeceğini dile getiren ana muhalefet lideri sandık tarihinin Kasım 2025’e çekilmesi yönündeki çağrılarını artırdı.
Buna karşın Cumhurbaşkanı da CHP’yi halktan kopuk olmakla suçlamaya, özellikle belediyelerini hedef alır açıklamalar yapmaya geri döndü.
Bahçeli tutum değiştirdi, ortamı ‘yumuşattı’
1 Ekim’deki yeni yasama yılının açılışına dek tablo, özetle bu temelin üzerine kurulan olay örgüsüyle ilerledi.
Ancak o gün Meclis’te hava durumu bir anda mevsim normallerinin üzerine çıktı ve siyaset sahnesi, birbirinden samimi diyaloglara, görüntülere sahne oldu.
CHP, yıllardır izlediği politikanın aksine – her ne kadar alkışlamasa da – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Meclis’i açmak için geldiğinde onu ayakta karşıladı.
Bahçeli de senelerdir kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ni (AYM) hedefe koymak pahasına çağrılar yaptığı HDP ardılı DEM Parti’yle selamlaştı. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Van Milletvekili Pervin Buldan ve Ağrı Milletvekili Sarrı Sakık’la tokalaştıktan sonra da şunları kayda geçirdi:
“Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barışı hedeflerken kendi ülkemizde de barışı tesis etmemiz gerekiyor.”
Siyasetçinin Özgür Özel’le diyaloğu da dikkati çeken başlıca ayrıntılardan biriydi.
– Bahçeli: “Birbirimizi kırmıyoruz inşallah. Siyasetin doğası gereği bazen sert söylemler kullanıyoruz ama bu siyasetin gereği.”
– Özel: “Önemli olan saygıda ve sevgide eksiklik göstermemek. Herkes kendi doğrularını söyler, ama saygı da elden bırakılmaz.”
Ayrıca Dışişleri Bakanlığı görevinde izlediği ‘yol haritası’ nedeniyle senelerdir “Serok Ahmet” diyerek eleştirdiği Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nu da ‘dış politika deneyimleri’ nedeniyle övdü.
Bu noktada Bahçeli’nin bu temaslardan birkaç saat önce Özel’i “MHP ve Ülkü Ocakları’nı çiğnetmem. Alayını birden heyecanla beklerim. Özgür Özel, iddiaların şahsın gibi çürüktür”, DEM Parti’yi de “Birliğimiz ve beraberliğimiz devam edecek. Devşirilmiş ve ‘DEM’lenmiş fosillere meydanı boş bırakmayacağız” gibi sözlerle hedef aldığını not düşelim.
Bu ılımlı atmosfer, DEM Parti’nin grup toplantısında da sürdü. Bakırhan, muhalefet partilerine yeni anayasa konusunda şu çağrıyı yaptı:
“Ülkemizin başkenti veya resmi dili ile bir sorunumuz olmadığını, ancak her halkın kendi ana dilinde konuşma ve eğitim alma hakkının temel bir hak olduğunu vurguluyoruz. Ayrıca, tekçi ve inkarcı yaklaşımlarla bir yüzyıl daha yaşamamızı bekleyen bir Cumhuriyet anlayışına karşı çıkıyoruz ve gerçekten demokratik bir cumhuriyet istiyoruz.
Mevcut anayasanın sadece kötü bir kopyası olarak sunulan yeni taslaklar, ne yeni ne de demokratik bir anayasa yazmak anlamına gelir. Anayasa’nın her maddesinde 12 Eylül’ün ruhu ve kokusu hissedilmekte.
Muhalefete açık bir çağrı yapıyoruz: Değişim iddiasındaki bir muhalefet, tutucu olamaz ve ilk yüz yılın tekrarını yaşatma politikasını sürdüremez. Yeni ve demokratik bir Anayasa konusunda herkese açık çağrımızdır: Ön yargılarınızı bir kenara bırakın, gelin hep beraber demokratik ve özgürlükçü bir anayasa için çalışalım.”
Özel: Normalleşme bitmedi
CHP Genel Başkanı Özel de 4 Ekim’de Medyascope’a verdiği demeçte ‘normalleşmenin bitmediğini’ söyledi. “Normalleşme bitti diyorlar, bitmedi. Ben gerekli görürsem gider Erdoğan ile bir daha konuşurum. 28 Şubat paşalarını istedim, hallettiler; ben de teşekkür ettim” deyip şunları kayda geçirdi:
“Gelecekteki seçimin cumhurbaşkanı adayı ben değilim. Seçmenin, Erdoğan karşısında ayağa kalktı diye bana kızıp oy vermeyecek hali yok. Ama bizim partinin sözünü duyabilecek AK Parti’ye önceden oy vermiş seçmen şimdi kulaklarını hiç olmazsa kapatmıyor. Bu bütün göstergeler bunu gösteriyor. Bu yüzden ben her türlü bedeli ödemeye hazırım. Gerekirse kendimi feda edeceğim ama partiye bu seçimi kazandıracağım.
Erdoğan’ı Meclis’te ayakta karşılamakla ilgili anket yaptıracağım. CHP seçmeninin desteğinde azalma olabilir. Çok kötü aksettiriliyor. Sanki 2017’ye kadar kalkmadık. Daha önce sanki Abdullah Gül’e kalkmamışız gibi, Erdoğan’a kalkmamışız gibi, 2021’de kalkmamışız gibi.”
Kulislerde neler konuşuluyor?
Kulislerdeki konuşmalara kesinlikle Bahçeli’nin ‘muhalefetle normalleşme’ açılımı damga vurmuşa benziyor.
Perde arkasındaki gerekçe olarak ‘ortadoğudaki çatışmalı ortamın Türkiye’yi de içine çekme ihtimali’ gösteriliyor. Hem ‘iç cepheyi güçlendirme’ hem de Türkiye siyasetindeki hedeflere yönelik bir adım olarak görülüyor.
Bilindiği üzere anayasa değişikliğiyle ilgili tartışmalar bir süredir gündemde tuttuğu yeri genişletmiş durumda.
MHP liderinin muhalefetle diyalog kapısını kilitli tutmak istemediği anlaşılıyor.
Bakırhan, Bahçeli’nin tutumuyla ilgili olarak “Şaşırmış olabilirsiniz, haklısınız. Olması gereken bir tabloydu. Toplumsal barışı sağlayacak her adımı destekleriz” diyor.
Ancak kulislerde partinin DEM’le ilişkiler ve ona yönelik bakışında bir değişiklik olmayacağının altı çiziliyor.
Erdoğan’ın konuşmasından sonra selamlaşmaya karar vermiş
Bahçeli 5 Ekim’de katıldığı bir törende DEM Partililerle el sıkışma kararını Erdoğan’ın Meclis’teki konuşmasından sonra aldığını açıkladı:
“Cumhurbaşkanımız anlamlı, Meclis’in tarihsel vurgusunu dillendirerek gazilik vasfını ve bakış açısını değerlendirerek değerli bir konuşma yapmıştır. Son bölümde Meclis’te dayanışmanın, huzurunun akıllı bir çalışmanın davetini de sunmuştur. Bu davetten sonra MHP Genel Başkanı olarak Cumhur İttifakı ve Türk milletinin cumhurbaşkanının çağrısına adım atmak bana düşen bir görevdir.
MHP bir adım atmazsa diğerlerinden bir şey beklemek doğru olmaz. Onun için fikirlerini kabul etmediğim, 40 yıldan bu yana Türkiye’nin birçok konusunda terör örgütü PKK’nın uzantısı şeklinde ifadede bulunanların ellerini sıkmam bu çağrıya dayalı bir kaynaştırıcı, birleştirici, Türkiye partisi olmanın işareti olarak görülmedir. Buradan başka bir anlam çıkarmak doğru değildir. Eş başkanı olan bir zatında annesinin vefatını orada taziye olarak sunmak da bir insanlık görevidir.
Resepsiyonda da bu yaklaşımları görmekten memnun oldum. Birçok siyasi parti Meclis resepsiyonunu şereflendirmiş, orada da güler yüz hakim olmuştur. Bu güler yüzü hareket ettirmek için adım atılıyor.”
Bu hamlesinin kurgu veyahut planlı olmadığını dile getirdi.
Adını anmadığı bazı CHP’li siyasetçilereyse sinirliydi:
“Kaosa krize alet olmanın gereği yoktur. Bu tartışmalara katkı sağlayan, hala televizyonlarda MHP düşmanlığıyla devam eden Cumhuriyet Halk Partisi’ni kınıyorum. Televizyonlarını da kınıyorum. Türkiye’nin etrafında ateş çemberi var, ateşi kızdırmasınlar.”
Erdoğan İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye olacağını iddia etmiş, ve ‘iç cephenin güçlendirilmesi’ gerektiğini söylemişti:
“Fitne girişimleri karşısında millet olarak, 85 milyon olarak ‘iç cephemizi’ sağlam tutmaya gayret ediyoruz. Bugün, İsrail saldırganlığı karşısında, içeride ve dışarıda çatışma alanlarının değil, uzlaşma alanlarının öne çıkması gerekiyor.
İktidar ve muhalefetiyle, Meclisimizin, milletimize güven, hasımlarımıza korku verecek bir atmosferde çalışması, özellikle böyle bir dönemde elzemdir. Meclisteki uyum, mutabakat, karşılıklı saygı çerçevesinde tartışma ve istişare, buradan sokağa yansıyacak, ülkenin huzur ve emniyetine kapı aralayacaktır. Meclisimizin yeni yasama yılının yeni bir iş birliği ruhuna öncülük etmesi, Türkiye Cumhurbaşkanı olarak en samimi temennimdir.”
Meraklısı için kısa bir mola: ‘İç cephe’ Nutuk’ta da geçiyor
Haberi devam etmeden önce kısa bir mola verip Erdoğan’ın ‘iç cephe’ sözleriyle ilgili kısa bir bilgi verelim.
Bu söylem, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün kaleme aldığı Nutuk’ta da geçiyor:
“(…) Asıl olan iç cephedir. Dış cephe sarsılabilir, değişebilir, mağlûp olabilir; fakat bu durum, hiçbir zaman bir memleketi, bir milleti yok edemez. Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, milleti tutsak ettiren, iç cephenin çökmesidir. Meclis’in düşünüş biçimi, çalışması, vaziyeti, düşmana ümit verici olmadıkça iç ve dış cephelerimizin yerinden oynamasına olanak ve olasılık yoktur.”
Muhalefet kanadında durum ne?
Başta CHP olmak üzere muhalefet partileri, iktidar kanadıyla yeni anayasa masasına oturmaya mesafeli.
CHP, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Can Atalay hakkındaki kararı dahil olmak üzere iktidarın öncelikle mevcut metine uymasını istiyor. Bu nedenle kurulacak herhangi bir masaya oturmama ve hiçbir pazarlığa girmeme görüşü ağır basıyor.
Ve AK Parti ve MHP’nin anayasa yapımı için parlamentoda yeterli çoğunluğu yok.
Kulislerde muhalefeti ikna etmek için yeni hamleler yapılabileceği, mevcut cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde değişiklik önerebileceği iddiaları konuşuluyor.