Osman Kavala'yı ziyaret başvurusuna bir haftadır yanıt alamayan AK Partili Tuğrul Türkeş, Adalet Bakanı Tunç’un dosyayı sümen altı etmeye yönelik bir açıklama yaptığını söyledi.

MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş’in AK Parti’den Ankara Milletvekili olan oğlu Tuğrul Türkeş tutuklu iş insanı Osman Kavala’yı cezaevinde ziyaret etmek istediğini açıklamıştı.

Türkeş’in çıkışına ilk tepki İYİ Partili kardeşi Ayyüce Türkeş’ten geldi. MHP de bu çıkışı hedef tahtasına oturtmakta gecikmedi. Yardımcılarından sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de Türkeş’e yüklenerek “Terörist Demirtaş ile ziyaretçi kuyruğuna girenlerin profili çeşitlenen Soros’çu Kavala’ya siyasi geleceğini bağlayanlar ne milliyetçilikten ne de milli onurumuzu muhafaza temininden bahsetmeleri söz konusu değildir” demişti.

Ancak Türkeş açıklamalarında vites arttırdı ve sadece Osman Kavala’yı değil cezaevindeki Tayfun Kahraman’ı, Can Atalay’ı, Çiğdem Mater’i de ziyaret edeceğini söyledi: “Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Delegasyonu Başkanı olarak dört isim için de müracaatımızı yaptık, bekliyoruz, Adalet Bakanlığı iznimizi onaylar onaylamaz ziyaretlerimi gerçekleştireceğim.”

19 Temmuz’da başvuru yapan Türkeş’le ilgili 24 Temmuz’da Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ”Değerlendiriyoruz” açıklamasını yaptı. Tunç, Kavala’nın yeniden yargılanma talebini uygun bulmadıklarını belirterek “Gezi davasıyla ilgili istinaf ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen durum söz konusu. Temyiz incelemesinden geçen kararlarla ilgili kanun yararına bozmaya gidilemiyor. Hem usul, hem esas bakımından uygun olmayan başvuru olarak değerlendirildi” dedi.

Bir haftadır yanıt gelmiyor

Başvurusuna bir haftadır yanıt gelmeyen Türkeş, Bakan Tunç’u hedef aldı. Türkeş şunları söyledi:

”Türkiye genelinde oluşan gündemin yanı sıra, yurtdışında da geniş yankı bulan ve kamuoyunda ‘Gezi Parkı Davası’ olarak bilinen derdest davanın yargılanan tutuklu sanıklarından Osman Kavala, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ı, AKPM Türk Delegasyonu Başkanı sıfatı ile ziyaret zarurete hasıl olmuştur. Bu zaruret ortaya çıkınca vaki talebimiz usulüne uygun olarak Adalet Bakanlığı’na 19.07.2024 tarihinde iletilmiştir. Aradan yedi gün (bir hafta) geçmesine rağmen bakanlığın bu konu hakkında müspet veya menfi herhangi bir kanaat bildirmemesi nedeniyle konu kamuoyunun ve medyanın beklentisi ve takibinde kalmıştır.

Görüşme talebim ile ilgili nihai karar mercii ve takdir yetkisi Adalet Bakanımızdadır. Bu konuda herhangi bir ısrarım söz konu olmamıştır ve olamaz.

Ancak geçen bu süre içerisinde medya tarafından konu ile ilgili yöneltilen ziyaret izni sorularına cevaben Adalet Bakanımız Yılmaz Tunç, ‘Yeniden yargılanma talebinde hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçunun parlamenter sistem döneminde olduğu, ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildiği için suçun mağdurunun değiştiğine ilişkin gerekçe sunulduğunu anlattı ve bu gerekçeyi uygun görmediklerini söyledi.

Yılmaz Tunç, ‘Gezi davasıyla ilgili istinaf ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen durum söz konusu. Temyiz incelemesinden geçen kararlarla ilgili kanun yararına bozmaya gidilemiyor. Hem usul, hem esas bakımından uygun olmayan başvuru olarak değerlendirildi’ diye konuşmuştur.

‘Adalet Bakanı hak arayışlarına engel olmamalıdır’

Her gün onlarca tutuklunun ziyaret edilmesi hususunda bakanlığa müracaatlar yapılıp bunlar gün içerisinde sonuçlandırılır iken, yukarıda bahse konu talebimiz karşılığında Sayın Adalet Bakanımızın davanın içeriği ile alakalı açıklamaları şık ve yerinde olmamıştır. Adalet Bakanı hak arayışlarına engel olmamalıdır.

Zaten ben, bu tutuklu sanıkları ‘Ziyaret edeyim, gitmişken de ellerinden tutup alıp getireyim’ demedim. Keza yargılanma usul ve esasları ve/veya yargı süreci ve/veya tutuksuz yargılama imkanlarının olup olmadığını da sormuş değiliz. Talebimiz Gezi Parkı davası kapsamındaki yargılamaları süren tutuklu sanıklardan beş kişiyi bakanlık takdirinde ve yasal sınırlar içinde ziyaret etmekten ibarettir.

‘Sümen altı etmeye yönelik açıklama…’

Ama madem konu bir ziyaret izninin ötesinde muhtevası ile de tartışılıyor, bu konuda ben de birkaç katkı sunmak istiyorum. Daha önce de ifade ettiğim gibi ben de verilen yargılamanın yenilenmesi dilekçesini okudum. Dilekçede Adalet Bakanımızın ifade ettiği gibi ‘suçun mağduru değişmiştir gibi bir gerekçe’ değil tam tersine ‘suçun mağduru anayasal reform ile lağvedilmiş, ilga edilmiş ve ortadan kaldırılmıştır’ açıklaması mevcuttur. Dolayısıyla ‘mağdur değişmemiştir’, ‘mağdur ortadan kalkmıştır’… İkisi farklı kavramlardır. Takdir buyurulur ki; Hukuk kavramlar üzerinde yürür. Devam eden bir hukuki ihtilaf vardır. Yargılanmanın yenilenmesi eski davanın devamıdır. Kesinleşmiş bir durum söz konusu değildir. Kaldı ki eski kanun geçerli olup, ‘idam’ cezası kaldırılmasa idi, insanların hayatı söz konusu idi. Keza bugün de onun yerine verilmiş bir ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ söz konusudur. Yani bir sanığın suçlu bulunması ile suçsuzluğu arasında verilecek kararda risk büyüktür. Ceza hukuku bütün evrensel ülkelerde gerçeğin ortaya çıkarılması için çalışır. Halbuki Adalet Bakanımız kamuoyunda makes bulmuş bu gelişmeyi, başvuruyu tarafsız bir şekilde yönetmesi gerekirken tam tersine dosyayı sümen altı etmeye yönelik açıklama, değerlendirme yapma cihetine gitmiştir. Kanaatimce bu, doğru bir yaklaşım değildir. Kamuoyuna saygı ile duyurulur.”