İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kağıthane ve Sarıyer’i kapsayan, ‘Cendere Yaşam Vadisi 1. Etap ve 2. Etaplarını’, gazetecilerle birlikte yerinde inceledi. Kağıthane Belediyesi’nin de İBB’nin de kendilerinin olduğunu söyleyen İmamoğlu “Onların, bunların işi yok; millet faydalanacak” dediğini anlattı ve “Bir yarış olacaktır ama sonuçta 39 ilçenin hangisinde kimin kazandığına bakmayız. Yine ‘bizim kurumlarımız’ bakışıyla yol yürürüz. Ben bu tavrın tek bir anını bile yaşamadım. 5 yıllık ilçe belediye başkanlığım döneminde. Ama ben herkese bu nezaketi gösterdim. Bunu gösterirken de bir lütuf olarak değil, sorumluluğum olarak gösterdim” dedi. Buradaki incelemenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan İmamoğlu’na en çok AK Parti’nin İstanbul adayı Murat Kurum soruldu.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın da rakibi Murat Kurum lehine seçim çalışmalarına katılmasıyla ilgili bir soruyu da yanıtlayan İmamoğlu önceden bürokratların seçim döneminde istifa ettirildiğini hatırlattı. Nereden nereye? diye soran İmamoğlu “Demokrasiye bak! Yani 17 tane bakanın, 20 tane bakan, kaç tane bakanın… Topunuz gelin, ne olacak? Şimdi kasap dükkanı, bilmem ne dükkanı gezerek oy istiyorsun. Yazık! Üzülüyorum” dedi.
“Seçimi kazanmanız durumunda, bu Türkiye’ye nasıl bir mesaj olacak?” sorusunu yanıtlayan İmamoğlu “Gayet güçlü ve iyi bir mesaj olacak. Pırıl pırıl bir mesaj olacak, içi demokrasi dolu. Milletin dediği olur. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Baskıya, zulme, kumpasa, yalana, iftiraya boyun eğmeyen halk gibi, çokça duyguya sahip. Daha moralli, daha umutlu, gerçekten çocukların bile, gençlerin bile yüzünün nasıl güleceğini, daha güçlü bir gülümsemeyle 1 Nisan’da hepiniz yaşayacaksınız” dedi.
İmamoğlu’na sorulan sorular ve yanıtları şöyle:
Rakibiniz Kağıthane’de oy kullanacak. Burada bir dairesi var. Mal varlığını da açıklayınca çok dikkat çekmişti. Bakanlığı döneminde verdiği ‘olur’la yapılan bir proje. Lüks konut projesi. Biraz da eleştiriliyor bu açıdan. Siz vakıf mısınız mevzuya; bakabildiniz mi? Koruma alanındaki bir alanın daha sonra lüks konut projesine çevrildiği ve oradan da ev sahibi olduğu ortaya çıktı…
“Vallahi bilmiyorum. Mal varlığını incelemedim. Böyle bir ilgi alanım da yok açıkçası. Ama tabii bir kamu projesinde, kendi imza attığı bir kamu projesinde böyle bir varlığın elde edilmesi meselesi biraz dikkat çekici. Dikkat etmesi gerekirdi. Hani bizde bir laf var… Ben inşaatçı bir ailenin çocuğuyum yani. Babam derdi ki, ‘Kendi yaptığın binada oturmuyorsan senden müteahhit olmaz’ diyordu. Ama o müteahhitlik meselesi. Bu başka bir mesele. Birbirinden farklı. Hayırlısı.”
Çünkü çevresi biraz yeşil alan, bir Kağıthane’den, hastanesi depreme dayanıksız diye tahliye edilen bir Kağıthane’den bahsediyoruz. Çok fazla lüks konuta evriliyor…
“Bu konuda, İstanbul’da en kötü şey zaten bir yandan lüks konut üreten, devlet eliyle bu izinleri veren, yapan ama bir yandan Kasımpaşa’nın tümden çürük halde olması. Kağıthane ve Kasımpaşa çürük. Ben Kasımpaşa’da ilk Dolapdere’ye gidip, açtığım lokantanın, köfteci dükkanının mutfak malzemelerini aldığımda analiz etmiştim, 91 yılında. Yani Dolapdere, o civarı, Kasımpaşa, bildiğiniz o tarihteki Kasımpaşa. Aynı binalar çürük. Hani kentsel dönüşüm hikayesi? Orası Sayın Cumhurbaşkanı’nın mahallesi değil mi, köyü değil mi? Neyi dönüştürdünüz? Neyi yapabildiniz yani? İnsanların hayatına ne katabildiniz? Girin bir sokak arkasına… Ben orada Kızılay’ın olduğu yerde, meydanda, dün miting yaptım. Bir sokak arkasında insanların mağduriyeti, balkondaki insanların halleri… 22 senedir iktidarsınız. İşte görünen yüzle, arka sokak meselesi. Yani bugünün zihniyeti; görünen yüzle cilalı bir sokak, ‘Efendim oraya devletin eski bir yapısını kaymakamlık olarak kazandırdık.’ E ne iyi ettiniz? Onu da yapmasaydınız yani. Kendinize saray mı yapacaktınız? E kazandırın tabi. Kaymakamlık binası yapın, belediye binası yapın tabii. Güzel bir şey. Ama mahalle çürüyor.”
Kağıthane… Şimdi 20 küsur senedir buradasınız. 30 senedir Kağıthane’yi yönetiyorsunuz. Ne yaptınız? Kağıthane’de ne değişti? Bakın; karneleri kötü. Bu meseleyle ilgili karneleri çok kötü. Düşünsenize; ‘Evet, İstanbul depreme hazır değil…’ Yani İstanbul’da, Ekrem’in elinde bir sihirli değnek var! Siz 99 depreminden bu yana, 20 senedir bu şehri yönetiyorsunuz. Bunun 17 senesinde Türkiye’de iktidarsınız. Hiçbir şey yapamadınız noktasındasınız. 5 senede Ekrem’in elinde sihirli… Beni kötüleyeceğine, kendini kötülüyor acemi aday. Biz onun için diyoruz ki, birlikte düzeltelim. Bak ben ne diyorum? Güzel bir şey yaptık. İlçe belediyesi de güzel bir şey yaptı bize bakarak. Ki o protokolü beraber yaptık. Bizim bakışımız bu. Yeter ki hizmet ortaklaşa yürüsün. Mesele, anlayış meselesi. Çünkü mesele, belediye başkanlığı seçimini aştı. Bir anlayış meselesinin tarihe gömülmesi meselesi. Tarihe gömülürse, demokrasi canlanacak. Tarihe gömülürse, bu ülkede özgürlük yeniden vücut bulacak. Tarihe gömülürse bu anlayış -ki 31 Mart öyle bir seçim- gerçekten hukuk ve adalet kendine gelecek. O bakımdan büyük bir sorumluluğumuz var.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın seçim çalışmalarına katılması biraz tepki çekti sosyal medyada özellikle. Sizin düşünceniz nedir? ( İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da AKP’nin yeniden aday gösterdiği Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız’ın seçim çalışmalarına katılmış, Yıldız’la birlikte esnaf ziyareti yapmıştı.)
Eskiden biliyorsunuz; Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanı, seçim dönemlerinde bağımsız olsun diye istifa ettirilir ve bürokrasiden insanlar atanırdı ki orada hak-hukuk çiğnenmesin. Nereden nereye? Haydi bakalım. Demokrasiye bak! Yani 17 tane bakanın, 20 tane bakan, kaç tane bakanın… Topunuz gelin, ne olacak? Şimdi kasap dükkanı, bilmem ne dükkanı gezerek oy istiyorsun. Yazık! Üzülüyorum. Kendisine üzülüyorum yani. Ona da yazık. Zor durumda. Allah yardımcısı olsun. Yani talimat gelmiş, gidecek, ne yapsın? Yoksa koltuğundan olacak. Af isteyecek. Ona da üzülüyorum. Yazık! Öbürlerine de üzülüyorum. Ama bu kadar insan yok edilir mi? Bugün aslında Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu ülkeye yaptığı en büyük kötülüklerden biri, kendi yakın çevresindeki yetenekli insanları bile çürütüyor olması. Çürüttü. Onları bile yok etti. İnanın o insanların evindeki eşi, çocukları, bakanların aileleri utanıyordur yani, ‘Bizi niye bu duruma düşürüyorsunuz kardeşim. Biz bakanız. Bırak, biz 3600 ek göstergeyi çıkaralım, şu polisleri rahatlatalım. Bırak bizi, gidelim şu enflasyonu düşürelim, faizle uğraşalım. Gidelim Merkez Bankası’na disiplin getirelim. Bizi niye yolluyorsun bir kasap dükkanına, oraya buraya. Aday çıkamıyor, ben çıkacağım onun yerine. Aday gidemiyor, ben gideceğim onun yerine!
Bakanları niye zor duruma düşürüyorsun? Yazık değil mi onlara? Gitsinler 2 saat, 3 saat devlete fayda versinler. Bunlar devlet adamı, kamu yöneticisi. Yani her şeyi karıştırdı birbirine. Onun için bu mesele, sadece bir yerel seçim meselesi değil. Sadece bir İstanbul seçimi değil. Bu mesele; bir demokrasi, kamu terbiyesi, kamu ahlakı, kamu yönetici olma… Bütün bu meseleler önemli. Ben sonuna kadar… Benim dilimin kemiği niye olsun? Milletten aldığım vahlanmaları, milletten aldığım isyanları, vatandaştan aldığım duyguları duyurma sorumluluğum var ve koca kentin yöneticisiyim. Öyle sus pus olayım, yatayım köşede işte… ‘Ben sadece yerel yöneticiyim’ falan; olmaz o iş. Ben İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanıyım. 16 milyon insanının temsilcisiyim. Bütün bu haksızlıklara, hukuksuzlara hak ettiği cevabı vermekle yükümlüyüz. Vereceğiz. Halkımız da milletimizin hak ettiği şekliyle, kararını 31 Mart’ta verecek. Ben, buna inanıyorum.
Rakibiniz katıldığı bir programda 65 kilometre metro yapıldığını itiraf etti aslında. Siz ne söylemek istersiniz?
Herkes, elbet bir gün doğru yolu buluyor, bulacak yani. Yapacak bir şey yok. Zaten en azından doğru sayısı üçe mi çıktı. Bir yüzde 87’de tutturdu. 65 kilometreyi sonuçta hesaplayabildi. Bir şey daha vardı sanki. (Muhabir: ‘İstanbul, 11 iline koştu.’) Evet, teşekkür ederim. Dolayısıyla doğruları söylüyorlar. Yani bununla uğraşır mı bir insan? Yani ‘8 kilometre mi, 65 kilometre mi…’ Bununla uğraşır mı ya? İnsan açmış. Dersin ki, ‘Açtın ama şurasını beğenmedim. Yani şurası eksik.’ Ben ne diyorum? ‘Bakanlık, teşekkür ederiz; Sabiha Gökçen hattını yaptınız, Bakırköy-Kirazlı hattını yaptınız.’ Ama 9 sene sürdü. Yazık! Tamam, o da hayırlı olsun. Tamam da parasını benden niye 10 ayda kesiyorsun? Eskiden 20 senede, 10 senede kesiyordun. Bak, ben bunu diyorum; sen de başka bir şey de. Bunu anlarız. Ama yani görünen köy kılavuz ister mi? 65 kilometreyi 6,5 kilometre… Ya bir de sekiz adım at bilmem ne… Çocuklar dalga geçiyor seninle. Yazık. Yani teşekkür et ya da tespit yap. Ama eleştirin varsa yanına ekle. O ayrı bir şey. Bunu anlarım. Bununla uğraşıyorum. Garip şey.
Geçen bir vatandaş, YouTube’da, ‘Ne yaptı ki, işte çivi çakmadı’ diyor. Şimdi bu ‘çivi çakmadı’ lafı, malum TV kanallarının sloganı: Çivi çakmadı! Ey Allah’ım ya Rabb’im. Ben inşaatlarda çalıştım, bayağı çivi çakmıştım çocukluğumda. Yani bu çivi çakmak neymiş yani? Kalıp çakardık. Yani gerçekten çivi çaktım. Çivi de sattım ben nalbur dükkanında. Bu esnaflık meselesini de söyleyeyim. Öyle yani köfteciyle laf ettirmem ha. Bu şehrin yüzde 40’ı esnaflıktan para kazanıyor. Köftecilik öyle önemli meseledir. Ben sabah 05.00’te dükkan açar, gece saat 01.00’de, 02.00’de Bolu’dan et taşırdım. Hem de 21 yaşındaydım. Öyle laf ettirmem. Hayatımın en önemli deneyimleridir yani. Sıcak çorbayı arabama koyup, soğumasın diye 2 kilometre arabamla götürürdüm müşterime, onun gönlünü hoş etmek için. Onu anlayamazsın. Ama hayat dersidir, öğrenecek. Konudan konuya geçiyorum. Bu meselede de yani ‘çivi çakmaz’, işte yanan otobüsler… Ne yapsın? Adamlar promosyon yapıyor, Hollywood promosyonu. Ondan sonra koyuyorlar A Haber’e, şuna buna; izliyor garibim vatandaş da… İşte ‘yanan otobüs’, ‘çivi çakmadı’, bir-iki bir şey daha! Bunun üzerinden Ekrem’i karalama propagandası falan.
Aldanıyor benim garip insanım, aldanıyor. Ben üzülüyorum. Ablalarımın gözüne bakıyorum, aldananı anlıyorum. Giderim, onu 1 günde ikna ederim biliyorsunuz yani. Bazısı 5 sene sürüyor, bazısı 5 saat sürüyor ama ikna ederim yani. Yani keşke o fırsatı alsam diyorum. Üzülüyorum onlara. Çünkü masum insan o.