Futbolu sevmenin en güzel yanlarından biridir Avrupa Şampiyonaları. Bazen Dünya Kupası’na şirk koşacak kadar güzel zaman vaat ederler. Euro 88’i, Euro 2000’i, ‘bizimkilerin’ 2008’ini unutmak mümkün mü? Hayatımızda izlediğimiz en güzel gollerin epey bir bölümünün tapusu oradadır. Daha az takımla, daha bol rekabet vaat eder. Almanlar genelde kazanır, İngilizler genelde kaybeder, sürprizi de vardır, tır gibi ezerek şampiyon olanı da. Bir zamanların Hollanda’sının ve İspanya’sının da kulakları çınlasın, Yunanistan’ının da. Zevklidir Euro. Daha doğrusu ayrı bir zevki vardır. Teşbihte hata olmasın, Dünya Kupası futbolun ramazanıysa Avrupa Şampiyonası da şabanıdır. Sersem sepelek, ama hep seyredilesi, bazen komik, bazen dramatik… Hem şaban, hem Şaban işte.
Almanya’dır bu kupanın gerçeği. Düzenlemeyi de bilir kazanmayı da. Turnuva açılış töreni sırasında sahaya çıkardıkları üçlü, tam üç kez bu kupayı kaldırdıklarını hatırlatmak için oradaydı. Euro ’80’in kaptanı Bernard Dietz’i çok izlemedim, hatırlamıyorum. Rummenigge’yi görünce ise tüylerim ürperdi. Oldu ya, daha ilk yarıda darmadağın olan İskoçya bir mucizeye imza atsa ve skor ters olsaydı, Rummenigge girer oyunu çevirirdi. Eğer birileri Almanya’ya panzer yakıştırması yapıyorsa yanlış yapıyor. Panzer odur, Almanya’nın tümü değil.
Ama bir de Beckenbauer var tabii. Almanya’ya dair tüm tanımların bileşkesi. Tarihte onun tanık olmadığı ilk şampiyona bu. Görmüşsünüzdür, törenin sonunda eşi Heidi gökyüzüne öpücük gönderdi. Kaiser’in açılış törenini izlediğini ispatlayamayız, ama eminiz değil mi?
Peki ne düşünmüştür maçta? Evet, zıpkın gibiydi Almanlar. Çok net ve seri indiler rakip kaleye. Goller de buldular. Ama kesmiş midir Franz’ı? Bir kere ‘multi-kulti’ işini sevmez o. Tam bir Schweinsteiger değil bu takım. Tabii ki bir Neuer var, Thomas Müller var, Havertz var, Kimmich, Kroos var. Ama kimliğini bir tek onlardan almıyor. Biraz İlkay, biraz Emre bu takım. Bol bol Musiala. En çok da Rudiger ve Tah. Yani ‘Almanya’ olduğu kadar öteki Almanya da isimler. Sierra Leoneliler, Fildişiler, Kürtler. Ve kaptanları Türk. Rahmetli sevmezdi bu işleri.
En çok da 5-1 bitmesine sinirlenmiştir. On kişi kalmış, kaleye şut atamadan gol bulmuş bir İskoçya’ya zırnık vermemeyi tercih ederdi o. Makine intizamı onu gerektirir. Lakin saygı duymuştur. Bu tip turnuvalarda iyi başlangıç, her zaman çeyrek final demektir.
Yine de şu gerçekleri en müşkülpesentler bile kabul edecektir. Çok iyi bir genç ve tecrübeli karması bu Almanya. Saha içinde akıl da çok, enerjide. Topun dolaşım hızı biraz yavaş olabilir, fakat paslardaki zeka pırıltısı ziyade. Her zamanki gibi, asla oyalanmıyorlar. Stoperler ağır ama bekler çok seri. Kroos ve İlkay’ın 90 dakikaya yetmeyendermanını Musiala, Wirtz, Havertz topluyor. O yüzden iyi bir meydan okuma oldu bu açılış. Şahsen sırasıyla, İngiltere, Fransa ve Portekiz’i ayrı yere koyuyordum. Cahillik işte. Herhangi bir turnuvada Almanya’dan bahsetmemek gaflettir. Hele de kendi evlerindeyse. Oynadıkları oyundan çok takımdaki demokratik ve demografik dağılımı sevdim. Tarihin en az Bayernli kadrosu olabilir. Sadece beş taneler! Şampiyon Leverkusen’den ve Dortmund’dan 3’er oyuncu var. Sıkı durun 4 Stuttgartlı var! Hangi takım bu? İki sene önce son anda ligde kalan Stuttgart. Bakalım Almanya bu sefer nereye kadar gidecek?
İskoçya mı? Bu turnuva 24 takıma çıkarılmasa -ilk edisyonlar dört takımla oynanmış zamanında!- burada olamazlardı. Bunu daha ilk maçtan anlamış olmalılar. Korner atamadılar, iki pas yapamadılar yahu. Bakalım kendi sıkletlerindeki takımlara karşı bir karakter ortaya koyabilecekler mi?
Velhasıl güzel bir başlangıç oldu. Almanya kazandı. Haber değeri yok. Stat doluydu. Haber değeri yok. İskoçya kötüydü. Haber değeri yok.
Ve heyecan hepimizi sardı. Bu heyecanın haber değeri o meşin yuvarlak böyle turnuvalarda döndüğü sürece hep olacak.
Hadi hayırlısı.