Dünyanın en sığ tartışmaları X'in Türkçe hesaplarında. Kimse bizim kadar kötü değil(dir). 'Kulüpçülükle' suyu bulandırmayıp gerçeklere bakalım. Böyle iletişim mi olur? Böyle tercih mi olur? Böyle başkan mı olur? Ardalara, Kenanlara, Semihlere yazık.

Dünyanın en sığ tartışma seviyesi eski adıyla Twitter yeni adıyla X Türkiye’de. Buna yemin edebilirim ama kanıtlayamam. Kimse bizim kadar kötü değil(dir). Giderek sağcı/ırkçı bir yola sürüklenen Avrupa bile. Savaş çığırtkanlığı bitmeyen İsrail ve Rusya’da bile. Abartıyorum, Trump ve şürekası bile. İçinde hiçbir mizahi öge barındırmayan bir ofansiflik, kabalık, acımasızlık yuvası. Daha kötüsü de bizi şuna inandırmışlar: Güya ülkenin bütün gündemi burada dönüyor, kamuoyu burada şekilleniyor.

Ne alakası var! Kötülerin, kötülüğün ‘zaman çizgisi’ orası. Artık illallah dedirtecek kadar pespaye bir tartışma dönüyor. Avrupa Şampiyonası ile ilgili yapılan muhabbetlere bir bakın, ne demek istediğimi anlarsınız. Bir ilk maç oynadık, yere göğe koyamadık takımı. Son dakikalarda direkten dönen, çizgiden çıkan toplar gol olsa asıp kesecektik tabii. Olmadı, komik bir üçüncü golle şampiyonluğa terfi ettik bir anda. Allah’ı var. Sempatik bir takımdı o geceki. “Genciz biz delikanlı, aktif dinamik heyecanlı” diyen bir 11 vardı. Hevesliydiler. Arada düşüyorlardı, heyecanlanıyorlardı, ama fıstık gibi de top oynuyorlardı. Bir de Arda vardı tabii. “Sen yoksan her şey eksik, sen varsan her şey tamam” kıvamında.

Sonra Portekiz maçı oldu. Kıyamet koptu. Neresinden tutsak elimizde kalacak konuları en gereksiz yerinden tutarak başladık. Neymiş Galatasaray lobisiymiş de, düşmanlıkmış da, oymuş da, buymuş da. Ya Allah aşkına Montella, milli takım, federasyon tel tel dökülürken, neden en mesnetsiz yerden tartışıyoruz bu konuyu. Adamlar hata üstüne hata yapıyor. Biz gidip konuyu Galatasaray-Fenerbahçe çekişmesine indirgiyoruz. İnanılır gibi değil. Prim vermemek, konuşmamak lazım bu konuları. Vallahi şu satırlara bile yazık.

Milli takım antrenmanında tartışılan görüntü… Sosyal medyada yangın çıktı

O yüzden suyu bulandıranlara inat, iki çift laf etmeliyiz Milli Takım’a dair. Önce Montella’yı ‘yiyelim’. Bakın o antrenman görüntülerine, orada Arda’ya reva görülen muameleye teyit edilmediği için hiç girmiyorum. Neticede iki saatlik antrenmanın iki dakikası bize en doğru görüntüyü vermiyor olabilir. Arda da dün story’sinde Montella’yı paylaşmışken biz de suyu bulandıranlardan olmayalım. Ama iddialar azıcık bir dayanak bulursa işi zor bundan sonra İtalyan teknik adamın. Saha içine bakalım biz. Yine de ilk maç Samet kumarını tutturan bir adama had bildirmek kolay değil. Her zaman temkinli bakmak lazım. İyi de çelişkiye de çelişki demeliyiz. Arda oynamıyor diye sezon içi mızmızlanan, Semih’i aldığı süreyle değerlendiren birisi çıkıp Altay’la oynamayacak, bu bir. Kadroya üç tane forvet almışken, Barış Alper’in asıl yeri orası değilken, kanatta ilk akla gelen Yunus da olmaz. Peki Kenan neden oynamaz arkadaş? Hadi, tüm bunlara teknik tercih diyelim, saygı duyalım. İyi de o zaman insan çıkıp hepsini tane tane anlatır. Biz de o zaman anlarız. Ama yok, onu da yapamıyor. Saçma sapan sözlerle yaptıklarını savunuyor. Düşmanlıktan falan bahsediyor. Maalesef çevirmeni de kötü. Arda’yı oynatmamak, sakatlık korkusuyla ‘önleyici teknik direktörlük’ mü? Öyleyse neden 70’te girdi? Anlayamadık bir türlü yahu!

Bunun bir de federasyonu var. Kazanınca ortalıkta fink atmayı biliyor sayın Başkan Büyükeksi (Evet, kasten böyle yazdım). O zaman kaybedince de sahiplenmez mi insan? Matadoru öldürmesin diye kızgın boğanın dikkatini çekmeye çalışanlar gibi ‘saçmalasa’ dahi bundan daha çok saygı görürdü. Daha evvel ‘YETEEER’ diye bağırıp yaparlar bunun nasıl yapıldığını biliyor olmalılar zaten. Bu gencecik çocukların, teknik adamın üzerindeki baskıyı rahatlatacağına kayboldu beyefendi. Düğünde kalabalık eder, taziyede yalnız bırakır. Böyle birine mi güvenecek bu çocuklar? Böyle iletişim mi olur? Böyle tercih mi olur? Böyle başkan mı olur? Ardalara, Kenanlara, tüm çocuklara yazık ya. Daha iyilerine layıklar. Bu kesin!

TFF yine gündemde: Bu kez 770 bin TL’lik Rolex

Şimdi 90 dakikada hepimiz gofret gibi dağıldık. Hal böyle olunca Çekya maçı için gerekli rehabilitasyon da tümden zorlaştı. Viziteli doktorda, rahat bir randevuyla aşılacak konu yoğun bakımlık artık. Takım entübe. Doktor teşhisi anlatamıyor. Başhekim zaten hepsinden beter!

Bu Milli Takım işi hep karışıktır malum. Bir türlü tam sevemeyiz, bir türlü tam sahip çıkamayız. En başarılı versiyonlarında bile ne tartışmalar yaşanmıştır. Bunların hepsi kabul. Sanırım hep birlikte, aynı anda sevmeye en yakın olduğumuz Euro 2008 takımıydı. Onda bile kaç kez gidip gidip geldik. Fatih Terim, Çek Cumhuriyeti maçı sonrası basın toplantısında ne demişti: “Hepinizin yazılarını değiştirmek zorunda kaldığımız için özür dileriz.” Haklıydı. Oradaydım, biliyorum. Nihat attı, hep beraber havaya zıpladık, sonra aynı hızla klavye başına geçip yazdıklarımızı silip baştan kaleme aldık. 2002 Dünya Kupası’na girmiyorum bile. Takımla basın, takımla toplum, teknik adamla basın arasında gerginliklerden gerginlik beğeniyorduk. Ha bir de ‘içimizdeki İrlandalılar’ falan var…

Euro 2024’te de gene o noktaya geldik işte. Bu açıdan çok tutarlıyız işte. Oysa sorun diğerlerinden biraz farklı bu sefer. Takım aynı, ülke aynı, meşrep aynı. Turnuva öncesi kim sorsa hep aynı cevabı veriyordum. Rezil olsak da şaşırtıcı olmaz, vezir olsak da. Et miyiz, balık mıyız bir türlü karar veremiyoruz. Ülke de kendini tutamıyor asla. Hep bipolarız. Teknik adamların iletişim sorunu da duruyor. Tarzlar farklı, sonuç aynı. Fakat bu sefer karakter oyuncularının çok zayıf olduğu bir dizi gibiyiz. Başta Arda olmak üzere jön olabilecek birkaç oyuncu haricinde gerisi figürana benziyor. Takımdan bahsetmiyorum sadece. Her kademe tel tel dökülüyor.

Millilerin Portekiz yenilgisi Avrupa basınında: En aptalca gol

Hep aynı noktadayız. Çekya’yı yeneriz. Her şey değişir. Yenilip elenirsek de hepimiz pisleşir, pardon X’leşiriz. Zar zor ikinci tur gelir. Oradan final kulvarları hayal ederiz. Sonra bir büyük takım gelir, boyumuzun ölçüsünü alır, bizi evimize, linçin harman olduğu bok çukurumuza geri gönderir.

Yazının başlığı yanlış oldu galiba. ‘Aynı Nakarat’ olmalıydı. Nakarat zaten aynıdır, evet. Ama bu kadar da aynı olunmaz ki!