Maçı değil toplumsal dengesini de kaybediyor Fenerbahçe. Bir gole takılıp yorganı yakıyor. Bütün birikmişler ilk hatada ortalığa dökülüyor. Bu ruh halini Mourinho değil Freud bile düzeltemez.

Sezonun akışı öyle hızlı ki, bazı şeyler gözümüzden kaçıyor. Fenerbahçe’ye teşekkür etmeyi unutuyoruz mesela. Onları izleyenler ve yazanlar olarak bize kattıkları için şükran duymalıyız. Başka takımı yazanlar, futbolun kısıtlı dünyasında debeleniyor. En fazla iki istatistik, bir geometri, azıcık da psikoloji… Tamamdır işte!

Oysa Fenerbahçe öyle mi? Bazen politik teorilere başvurmak gerekiyor. Bazen uluslararası ilişkiler imdada yetişiyor. Psikoloji hiç yanımızdan ayrılmaz. Kimya, fizik, matematik zaten dilden düşmez. Psikiyatrik durumlar her daim vardır. Hukuk hep derdimizdir. Ama en çok da sosyoloji ve daha çok da sosyal psikoloji kullanırız. Çünkü bir grup taraftarın bu kadar senkronize bir şekilde ciddi rahatsızlık yaşaması kolay görülür ve anlaşılır bir şey değil. Bir gole takılıp tüm yorganı yakabiliyorlar. Bütün birikmişler her tökezlemede ortalığa saçılıyor. Travma travmayı tetikleyip duruyor. Kısırdöngü bu.
Dünkü maçı Samet’in o pası attığı anda donduralım ve soralım bundan sonra ne yapmak lazım diye? Sanırım aklıselime sahip herkes ne olmayacağının cevabında ortaklaşır. İşte o cevabı verdi bir kısım tribünler. Ve o tribünler sonradan Fenerbahçeli olanlar değildi büyük ihtimal. Müdavimler, emektarlar gösterdi o tepkiyi. Samet’i dakikalarca yuhalamayı bir tepki gösterme biçimi olarak gördüler. Takıma, kulübe, başkana…

Fenerbahçe taraftarı yönetime demek istediklerini Samet Akaydın üzerinden söyledi.

Bunun tek bir anlamı yok. Fenerbahçe’nin iç siyasetine dair bir meydan okuma olmalı bu. Yönetime demek istediklerini Samet üzerinden söyleyecek kadar kızmışlar belli ki. Takımı, oyunu feda etme pahasına yaptılar bunu. Olabilecek en kötü şekilde.

Toplumsal bir travma yaşıyor Fenerbahçe Cumhuriyeti. Aziz Yıldırım’dan yadigar sorunların üzerine bir de Ali Koç travmaları eklendi. Ve çıkamıyorlar bu kaostan. Ne oyuna bakabiliyorlar, ne oyuncuları doğru değerlendirebiliyorlar, ne teknik adam hakkında sağlıklı fikirleri var. Bu artık psikolojik değil psikiyatrik bir konu olmaya doğru gidiyor. Teskin edici lazım. Hatta Freud gerek. Başka türlü zor.

Sahada ne mi oldu? Ne olacak? Sezonun Avrupa Ligi’ndeki en iyi takımlarından biri akıllı bir strateji ortaya koydu. Aslında beraberliğe de razı çıktılar. Ama hatalardan bir gol çıkardılar. O golün altında ezilen tribünler, sahadaki oyuncuları da ezdi. Sonrası da rakip için güllük gülistanlık geçti. Oysa kötü değildi Fenerbahçe. Bir planı vardı. Valverde’nin verdiği cevap da iyiydi. Maç tempolu ve kora kor geçebilirdi. Bunun emarelerini de gösterdi. Ama o kadar. Bir sinema filmi değil, teaser izledik. Ne sonunu anladık, ne başını görebildik.

Keşke size kazanan tarafı da anlatabilseydim? Keşke Athletic Bilbao mucizesinin bu sezonki versiyonunu tartışabilseydik. Keşke kendi yetiştirdiğin oyuncular meselesini gündeme getirebilseydik? O noktada değiliz. Kendi derdimizden başka hiçbir şey göremiyoruz. O dert de derinleştikçe içinden çıkılmaz hale geliyor. Debelenip duruyoruz.

Alkışı Bilbao, ıslığı Fenerbahçe aldı: Kadıköy’de öfke