Önyargılarla ilgili, sahibini bildiğim ama anmak istemediğim birisinin (ipucu: küçüktür ama mide bulandırır) güzel bir sözü var: “Önyargılar kötüdür, ama zaman kazandırır.” Sanırım klişeler de öyle. Üstelik önyargılardan farklı olarak gerçekler de. Ama yüzeysel gerçekler…
Futbol, klişelerin havada uçtuğu bir literatüre sahip. “Ben en çok bu taraftar için üzülüyorum”, “Puan ya da puanlar almaya geldik”, “Üç puan aslanın ağzında”, “Kimse X’ten büyük değildir” vs. gibi beylik cümlelerle iki saat konuşanlar mı istersiniz, her basın toplantısında onlara sığınan mı… Sadece cümleler ya da deyimlerden de ibaret değil bu kalıplar. Düşünceler bile ezberden kuruluyor.
Geçen hafta Real Madrid ve Barcelona birbirine girdi. Katalan ekibi hakkındaki yolsuzluk davası giderek büyüyor. Kabaca “hakemlere para yedirmekle” itham ediliyor Barça. Üstelik bir kez de değil, yıllar boyunca. Suçlamaları duyunca klasik bir Akdenizli tavrıyla hemen Real Madrid’i suçladı lacivert-kırmızılılar. Yıllarca asıl himaye gören takımın ‘kralcı’ Real Madrid olduğunu, hatta Franco rejimince kollandığını söylediler.
Real Madrid bu iddialara çok öfkelenmiş olmalı ki zehir zemberek bir açıklama ve video yayınladı. Karşı ithamların en büyüğü gene Franco üzerinden oldu. İspanya’yı yıllarca yöneten diktatörün asıl olarak Barcelona’yı kolladığını söyledi Real. O karanlık dönemde Barcelona’nın aldığı şeref madalyalarını ve şampiyonlukları saydı. Ortalık toz duman…
2010 yılı falandı. NTV Spor ekranlarında Banu’yla (Yelkovan) ‘Yenilsen de Yensen de’ adlı bir taraftar programı yapıyorduk. Real Madrid-Barcelona derbisi gelmişti. Onu konu edinelim dedik. Türkiye’deki Realli ve Barçalı taraftarları bulduk. Üstüne iki de İspanya’dan gelmiş Erasmus öğrencisi bulduk. Biri dededen Barçalı, diğeri sıkı Realli. El Clasico özel programı hazır. Hevesliyiz ama bir baktık, daha ilk dakikadan tansiyon yükselmeye başladı. Hatta öyle yükseldi ki şimdilerde sosyal medya fenomeni olan sıkı Realli Erman Yaşar lafı patlattı: “Ne bu Barçalılık! Franco babanızı mı kesti?” Öyle bir noktaya geldik ki İspanya’dan gelen gençler bizimkileri yatıştırmaya başladı.
Gündeme geri dönelim. Bu açıklamalardan sonra da sular durulmadı İspanya’da. Real’in videolu açıklaması üzerine Katalan Hükümeti bile devreye girdi. Real’in ‘kirli tarihinden’ dem vurmaya başladılar. Realliler cevap yetiştirmeye devam etti. Klişeler ortalığın tozunu dumana katar oldu.
Bu tartışmanın iyi yanı şu: Kimse Franco’ya sahip çıkmıyor. Ama gerçeklik hangisi? Orası tartışılır. Javier Marias gibi klas bir edebiyatçıya bakarsanız Real Madrid kralın takımı olabilir ama asla Franco’nun takımı değil. Hatta Del Bosque, Valdano gibi solcu futbolcuların da yuvasıymış mor menekşeler. Ama Montalban gibi bir polisiye üstadına sorarsanız, ki kendisi futbolu çağımızın laik dini olarak tanımlar, FC Barcelona antifaşist hareketin simgesidir ve bunun tam karşısında da Real Madrid vardır. İnsanın merakını kaşıyan açıklamalar bunlar.
Oysa klişeler ne güzeldir. Yaslanırsınız bir güzel. Düşünmenize gerek kalmaz. Türkiye futbol tarihine bakın bir, klişelerden nefes alamazsınız. Ne diyordu Hannah Arendt: “Klişeler, basmakalıp sözler gerçekliğe ve düşünmeye karşıdır.”