Hava kötü. Takımlar yorgun. Oyun zor. Bir de kötü gidişin yarattığı psikolojiyi ekleyin buna. Böyle bir ortamda gol oldu. Kart oldu. Sakatlık oldu. Sonunda da kazanan Fenerbahçe oldu. Sanırım en çok buna sevindi Sarı-Lacivertliler.

Çok sıkı mücadelenin verildiği ama futbol kalitesinin pek yükselmediği bir karşılaşma izledik. Hava ve fizik koşulları her şeyi belirledi. Skoru da, gidişatı da, sakatlıkları da… O kadar çok temas oldu ki oyun uzun kesintilerle oynanabildi. Kora kor futbolun tanımı gibiydi 90 dakika. Başakşehir kırmızı kart, Fenerbahçe de sakatlıklar yüzünden son bölümü 10 kişi oynadı. Yağan yağmur kadar ter de aktı zemine. Bu ahval ve şeraitte üç puandan değerli hiçbir şey yoktu. Onu da aldı Sarı-Lacivertliler.

Böyle bir ortamda kazanmak moral vermiştir kesin. Oyundan çok gösterilen direnç memnun etmiştir herkesi. İyi miydi peki Fenerbahçe? Çok değil. İlk yarı çok iyi baskı yaptılar, evet. Belki de bu sezon hiç olmadığı kadar iyi. Diri kaldılar, evet. Ama oyun verimliliği o baskı ve direnç kadar iyi değildi. Kaleyi bulan şutların hiçbirinden gol kokusu yayılmadı. İkinci yarı başındaki akışkanlık anlık bir parlama yarattı. Ki o da uzun sürmedi. Sıkı mücadele dışında çok bir maharet göstermediler sahada. Bu yoğunlukta, bu ruh haliyle fena da sayılmaz.

Maçı konuşmaya tribünlerden başlamak lazım. Her şeye rağmen stada gelen, onca tartışmaya rağmen takımından vazgeçmeyen taraftardan… Aziz Yıldırım’ın herkesi toparlanmaya davet eden mesajı etkili olmuş olabilir. İyi de hangisi gerçek Fenerbahçe taraftarı? Hafta içi kendi oyuncusunu ıslıklayan mı, yoksa dünkü mü? Sanki asıl olan dünkü tavır, istisna olan diğeri gibi. Onların da kötü günü olabilir belki, ne dersiniz?

Fenerbahçe’yi kuyudan Youssef En-Nesyri çıkardı

İlk 45 dakikanın başrolünde Çağdaş Atan vardı. Olumsuz anlamda tabii. Evet, sahada çok istekli ve baskılı bir rakip var. Ama onlara karşı bu kadar hücum isteksizliği, bu kadar atalet biraz anormal. İlk düdükten itibaren rakibinden bu sezon kimsenin çekinmediği kadar çekiniyordu Başakşehir. Havadan, tribünden, Sarı-Lacivertlilerin yaralı olmasından… Her nedenden olursa olsun, yine de açıklayıcı değil. Önce durdur, sonra vur günleri çok geride kaldı futbolda. Durdururken bile vurma kulvarları gerekiyor. Hiç şut atmadan devre biter mi hiç? Böyle mahkum kalırsın işte. Zaten ne oldu? İkinci yarıda biraz kıpırdandılar. 10 kişiyle attıkları ilk şut gol oldu. Ve devamını da gayet iyi getirdiler. Bu maçı kaybettiklerine üzülüyorlarsa eğer ikinci yarı sayesindedir.

Mourinho maçı zamanlamasını kendi yapmadığı ve sonrasında kendisini zora sok değişikliklerle maçı kazandı. Yedekten gelen Tadiç ve En-Nesyri getirdi puanları. Ne oynatmak istediğini bu sefer çok anlayamadık. Ama olumsuz koşulları iyi veri aldığını söylemek gerek. Oyuncu seçimlerinde bu mücadeleyi verebilecek isimlere öncelik vermişti. Szymanski’nin bitmeyen çabası ve Dzeko’nun o yaşına rağmen yılmaması galibiyeti getirdi.

NOT: Her zaman olumsuz haliyle alınan bir şeyden daha bahsetmek gerek. Çimlerden. Gün boyu durmayan yağışa rağmen gayet dirençli ve düzgündü zemin. Oyunda ekstra hiçbir etkiye neden olmadı. Yağmur topu kayganlaştırdı, çimleri değil. Demek ki oluyormuş. Konuşulmaması takdire şayan olmadığını göstermiyor.