Voleybol antrenörü Ledün Köseoğlu, A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın Avrupa Şampiyonluğunu kazanmasının ertesi günü Açı Okulları’ndaki takımıyla yaptığı antrenmanı hiç unutmuyor. Cansu gibi pas vermek, Zehra gibi blok yapmak, Vargas gibi servis atmak hayaliyle yaşayan 10 yaş civarı voleybolcu kızlarda o gün hissettiği ‘inanılmaz’ motivasyon, milli kaptan Eda Erdem’in heykelinin açılışında yaptığı konuşmasında söylediği şu sözlerde özetleniyor: “Ben yapabildiysem siz de yapabilirsiniz.”
Kadın voleybolcuların başarı hikayesinden etkilenen küçük kızlardan geleceğin şampiyonları çıkacak. Önlerinde böylesine önemli örnekler -yeni deyişle rol modeller- olması ve idollerinin izinden gitme istekleri onlara cesaret veriyor.
On yaşındaki İkra Göktepe, Vargas gibi ‘uçarak’ servis atmak istiyor. “Kızımın hayalinde Vargas olmak var” diyor annesi Nazlı Göktepe.
Bir yıldır voleybol okuluna giden, daha önce jimnastik dersi alan İkra, Kocaeli’ndeki Siyah Kuğular Spor Okulu’nda haftada dört gün voleybol çalışıyor.
Yedi ay önce İstanbul’da Dinamo Spor Kulübü voleybol okuluna yazılan 11 yaşındaki Ceren Gözükızıl, Vakıfbank’ın ve milli takımın orta oyuncularından Zehra Güneş’i beğeniyor en çok. Ceren’i dinlerken, onun yaşında olduğum 1970’lerin ortalarında bize rol model olacak tek bir kadın sporcu dahi hatırlamadığımı düşünüyorum.
O yıllarda, kadınlar voleybolunda efsanevi antrenör Cengiz Göllü’nün çalıştırdığı Eczacıbaşı’nın hakimiyeti vardı ve 1972’den itibaren 17 kez lig şampiyonluğu kazanmışlardı. Bu durumdan benim gibi çocukların haberi var mıydı? Hayır!
Televizyonun sınırlı olduğu, sosyal medyanın hayalinin bile kurulmadığı o dönemde spor demek çoğumuz için hafta sonu babaların radyolardan dinlediği futbol demekti, sokaklarda yakar top oynamak ve ip atlamaktı. Türkiye voleybolunun o zaman uluslararası arenadaki durumuna baktığımızda, kadınların ilk kez 1963 yılında katıldıkları Avrupa Şampiyonasını istikrarlı bir şekilde en alt sıralarda bitirdiklerini görüyoruz. Ta ki ikinciliği aldıkları 2003 yılına kadar…
Neslihan Demir, Özlem Özçelik, Bahar Mert, Esra Gümüş, Gülden Kayalar, Natalia Hanikoğlu dahil o dönemin aslarının yer aldığı takımın bu başarısı, Türkiye kadın voleybolunda dönüm noktası oldu.
Eczacıbaşı’nın voleybola yeni yetenekler kazandırmak için kurduğu Geleceğe Smaç Okulları Bodrum kampüsü İdari Sorumlusu Cem İpçi’ye neden 2000’de böyle bir eşik atlandığını sorduğumda, en büyük etkenin voleybola yatırım yapan lokomotif spor kulüpleri olduğunu söylüyor.
“Eczacıbaşı (1996’da) erkek voleybolunu bıraktı, kadın voleyboluna yoğunlaştı. Onlara Vakıfbank ve Fenerbahçe eklendi. Zaten her şey öncelikle kulüp düzeyinde başlıyor. Çok kaliteli yabancı oyuncular ve vizyoner antrenörler getirdiler. Onlarla çalışan Türk antrenörler bundan çok faydalandılar. Voleybol federasyonu sponsorlarıyla birlikte güçlendi. Ayrıca Türkiye ekonomisinin 2000’de iyi gitmesinin de etkisi vardı.”
Kadın voleybolcular, o zamandan başlayarak futboldan başka sporlar da vardır gerçeğini tüm Türkiye’ye öğrettiler. Yıllar içinde voleybol oynayan kız çocukların sayısının giderek artması ve oyuncu havuzunun büyümesiyle gerçek bir voleybol kültürü oluştu.
Çocuklara kamplar yapalım, güzel bir takım oluşturup şampiyonluklar hedefleyelim tarzı devlet politikası tarzından uzak bu voleybol anlayışından çok mutlu olduğunu söylüyor Cem İpçi.
Kadınlar İçin Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği’nin (Kasfad) 2023 yılı Sporda Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre (aslında buna cinsiyet eşitsizliği demek daha doğru olur) 64 spor dalından sadece 6 tanesinde kadınların oranı erkeklerden yüksek ve bunların başını voleybol çekiyor. Türkiye’deki toplam 469 bin faal voleybolcudan yüzde 69’u kadın.
Geleceğe Smaç Okulu Bodrum kampüsünün midi gelişim takımında smaçör olarak oynayan 11 yaşındaki Maya Gürpınar, voleybola henüz 5 buçuk yaşındayken başlamış bir spor tutkunu. Aileden gelen spor algısı ve sevgisi var. İkiz kardeşi Tuna Muğla il birincilikleri olan bir yüzücü, annesi ile babası voleybolcu. Bodrum İhtisas Kulübü’nden lisanslı olduğu voleybolun yanı sıra futbol, basketbol, masa tenisi de oynuyor. Favori oyuncusunu sorduğumda, “Vargas” diyen Maya, smaç için adımlama yaparken kendisine ‘Vargas gibi ol” diye telkin veriyor. Bu seneki Milletler Ligi’nin ilk ayağını izlemek için ailece gittikleri Antalya’da tanıştığı Vargas gibi o da 4 numaralı forma giyiyor.
Maya’nın annesi Öykü Thurston Gürpınar, ilk önce Galatasaray’da ardından Ortaköy Divaresse yıldız genç takımında voleybol oynadığı 90’lı yıllarla şimdiyi kıyasladığında, yükselme sürecinin artık çok daha zor olduğunu söylüyor: “Eskiden voleybola bu kadar ilgi yoktu, voleybol okulları yoktu. Galatasaray’da başladığımda direkt takıma girmiştim. 1.75’lik boyum o dönem altyapı için iyi bir boydu. Kız maçları bomboş olur, erkek maçları daha çok izlenirdi. ”
O zamandan bu yana çok şey değişti. 1998 öncesinde voleybolda libero (farklı renk forma giyen oyuncu) yoktu. Sahanın gerisinde defansta oynadıkları için daha kısa boylu -ve çevik- oyunculardan seçilen liberoların rolü, Uluslararası Voleybol Federasyonu tarafından o yıl resmileştirildi. 1999’da set sayısı 15’ten 25’e çıkarıldı ve sadece servis atan tarafın sayı alması şartı kaldırıldı. 2001 yılında, servis atılırken topun fileyi sıyırması hata olmaktan çıktı. Bu değişiklikler sayesinde voleybol hızlandı ve daha zevkli hale geldi.
Kadın voleybolunda top daha çok döndüğü için erkek voleyboluna göre izlemesi daha keyifli olarak kabul ediliyor genelde. Erkeklerde oyun daha çok güce dayalı ve sayıların çoğu zımba gibi servis atışlarından alınıyor.
Ledün Köseoğlu, kadın voleybolunda da sporcu profilinin değiştiğini söylüyor. Kadınlarda da artık güç önemli ve kondisyonerler altyapıdan itibaren bu konuda önemli bir rol oynuyor. Vargas bu sezon Sultanlar Ligi play-off serisinde saatte 110 km hızla servis rekoru kırdı. Fakat bir yandan da yaklaşık 24 saniyelik bir ralli oynandı.
Artık küçük büyük hepimiz voleybolun kurallarını öğrenmeye, yorumlarımızı da yaparak bilinçli bir voleybol izleyicisi olmaya çalışıyoruz. İstanbul’da voleybola başlayacağı günü iple çeken 6 buçuk yaşındaki Mina Ergin, voleybol sever annesi Bilge Ergin’in de etkisiyle tutkulu bir voleybol izleyicisi olma yolunda hızla ilerliyor. Hepimiz gibi, önümüzdeki ay başlayacak Olimpiyatlardaki voleybol maçlarını bekliyor.
Bu spora başlamak için ilk adım voleybol okulları. Saraybosna’da bile okul açan Vakıfbank’tan aldığım bilgiye göre, ilan edilen yaş gruplarında başvuru yapan kız çocukları boya posa bakılmadan kontenjan olması durumunda okullara kabul ediliyor. Başladıktan sonra da hem voleybol okulunun hem de altyapının antrenörleri tarafından izleniyor, gelecek vaat edenler altyapıya çağrılıyor. (Bu arada kadın voleybolcuların başarısı erkek çocuklarını da etkiledi ama büyük şehirlerde dahi onlar için pek fazla voleybol okulu yok).
Bunun dışında bütün büyük kulüpler yılın belli dönemlerinde tüm çocuklara açık altyapı seçmeleri düzenliyorlar. Bu seçmelerde rekabet yüksek ve en büyük etken boy. Vakıfbank’ın bu yıl mayıs ayında yapılan altyapı seçmelerine katılmak isteyen 2011 doğumlularda en az 180 cm, 2012 doğumlularda 175 cm boy şartı aranıyordu. Daha ufaklara gittikçe boy talebi birkaç santim kısalırken, tek boy şartı aranmayan grup 2016 doğumlu kızlardı.
Boyların nereden nereye geldiğini anlamak için Cengiz Göllü’nün ‘Okul Bahçesinden Voleybola’ adlı kitabına bir göz atmak yeterli. Eczacıbaşı’nda göreve başladığı 1972 yılında kız takımında boyların 155 ile 175 cm arasında olduğunu, daha sonra en az 170 cm kuralı getirdiğini ve kendi kızlarından birinin de bu yüzden voleybolu bıraktığını anlatıyor.
Boy çok önemli, fakat tepeye yükselmek için başka özellikler de gerekli. Altyapı takımlarına seçildikten sonraki aşama çok zorlu. Kararlılık ve azim istiyor. “Bazı çocuklar yapamıyor. Mental krize, çalışma yoğunluğuna, antrenörlerin baskısına katlanamıyor. Biz bir takımla haftada beş-altı saat çalışma yapıyorsak, onlar 15-20 saatlik program uyguluyorlar” diyor Cem İpçi. Voleybolda ilerlemek isteyen çocuklara şu soruyu sorduklarını söylüyor: “Bu yolda gidersen spordan başka bir şey okuyamayacaksın. Ailenden uzak kalacaksın. Tatilin çok az olacak. Buna hazır mısın?”
Hazır olunması gereken zorlukları anlamak için Eczacıbaşı’nın ve milli takımın smaçörü Hande Baladın belgeselini izlemenizi öneririm (linkte). Baladın’ın voleyboldaki ilk yıllarını, Eczacıbaşı’na seçilişini, İzmir’den ailesiyle birlikte İstanbul’a gelişini, milli takıma girişini anlatan belgesel, elit düzeye yükselmiş bir sporcunun hayatının sürekli çalışma ve maçlarla geçtiğini çok iyi gösteriyor.
Ayrıca şampiyon kadın voleybolcular artık birer yıldız ve sosyal medyada milyonlarca takipçileri var. Hatta formalarından tutun da cinsel kimliklerine kadar eleştirilere maruz kalıyorlar, tebrikler kadar tehditler de alıyorlar.
Ledün Köseoğlu, eskiden de belli başlı sporcuların tanındığını ama şimdiki gibi olmadığını söylüyor. “Bir örnek vereyim. Eczacıbaşı’nda oynayan bir voleybolcuyu sokakta herkes tanımazdı ama şu an Hande Baladın’ı herkes tanıyor. Bizim kızlarla da sohbet ettiğimizde şunu anlıyorum, hepsinin bir spor idolü var ve idolü doğrultusunda daha çok çalışmak istiyor, daha başarılı olmak istiyor. Aslında çok güzel bir şey.”
Bahsettiği bu kızlardan biri de Aslı Kocaman. Birkaç ay sonra 12 yaşını dolduracak olan Aslı, 2.5 yılı aşkın süredir Açı Okulları’nda voleybol oynuyor. Smaçör olarak favorisi Vargas ama kendisi gibi pasör oynayan Naz ve Cansu’yu da çok seviyor. Bu yıl okul sporlarında Sarıyer ilçe şampiyonu olmuşlar. “Takım ruhumuz çok güzel. Herkes bayıla bayıla oynuyor voleybolu” diyor Aslı kendine güvenli bir şekilde. Onun da voleybola ilgisi aileden, TED’de okuduğu sırada voleybol oynayan dedesinden geliyor. “Voleybolun ne kadar güzel ve ne kadar zarif bir spor olduğunu anlatırdı bana. Severdim onu dinlemeyi. Daha voleybola merakım yokken bana maç izletirdi” diye anlatan Aslı, üniversiteye kadar voleybol oynamakta kararlı.
(Videoda altı buçuk yaşındaki Mina Ergin (beyazlı) bir kezlik denediği voleybola başlamayı sabırsızlıkla beklerken televizyonda hiç bir maçı kaçırmıyor.)
Türkiye’de kadın voleybolunun hikayesi, kadın takımı olmadığı için Fenerbahçe erkek takımında forma giyen Sabiha Rıfat Gürayman’la başlıyor. Bugünden bakınca Gürayman’ın öyküsü inanılmaz durabilir ama günümüz voleybolunda -ve diğer sporlarda- kadın antrenör rakamları da eşit derecede inanılmaz.
Kasfad’ın Mayıs 2023’de yayınladığı rakamlara göre, Türkiye’deki 12 bini aşkın voleybol antrenörünün sadece yüzde 38’si kadın ve üst kademelerde görünürlükleri yok. Tüm spor dalları toplamında, en tepedeki beşinci kademe antrenörler arasında kadınların oranı ancak yüzde 8’de seyrediyor. Yönetsel düzeyde de durum farklı değil. Toplam 64 spor federasyonundan sadece 3 tanesinin başkanları kadın. Voleybol Federasyonu Başkanı Mehmet Akif Üstündağ’ın, Eda Erdem için “adam gibi adam” demesi talihsiz bir dil sürçmesiydi belki ama, voleybolda “kadın gibi kadın” yöneticilerin ve üst düzey antrenörlerin görev alma zamanı geliyor.