Futbolla yolu yakın zamanda kesişenler için gözlüklü oyuncu deyince akla gelen ilk isim Hollandalı Edgar Davids. Glokom hastalığı (gözlerdeki basınç artışı ) sebebiyle FIFA’dan özel izinle yeşil sahalarda boy gösteren Surinam asıllı Hollandalı, futbola farklı bir çerçeve getirmişti.
Eskileri merak edenler 1954 Dünya Kupası’nda oynanan Türkiye – Güney Kore maçının görüntülerine bakarsa rakip takımın kemik çerçeveli kaptanını görebilir. Bir de ülkemizden güncel örnek var elimizde. Galatasaray’ın Norveçli kramponu Omar Elabdellaoui, yılbaşında, elindeki havai fişeğin patlaması sonrasında hastaneye kaldırılmış ve görme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Onun da futbola dönüşü gözlükle oldu. Bu oyuncudan yıllar önce sarı-kırmızılı takımda bir isim zamanın iptidai koşullarında gözlüğüyle boy göstermişti. Sonraki kuşaklarda da ona eklenenler oldu.
Türkiye’de ilk gözlüklü futbolcunun kim olduğunu tespit etmek kolay değil. Malum henüz federasyonun ortada olmadığı dönemde, ülkenin farklı noktalarında düzenlenen organizasyonlarda top koşturan oyuncuların tamamına ait sağlıklı bilgiye sahip değiliz. Biraz fotoğraflar biraz da spor tarihçilerine dayanılarak ulaşılan isim Galatasaraylı Fazıl Safi Köprülü.
Sarı-kırmızılı formayı giydiği dönem Cumhuriyet öncesine tarihleniyor. Galatasaray Müzesi’nde yer alan kıymetli arşivde bulunan fotoğraflarda ince çerçeveli , yuvarlak camlı gözlükleriyle bakıyor objektiflere. Galatasaray ile Cuma Ligi şampiyonluğu yaşadığı yazılıyor kaynaklarda. Kardeşi Mahir Safi de Galatasaray’ın eski sporcularından. Kürek çekmiş, halat müsabakalarına katılmış, denizcilik şubesinin kurulmasında rol oynamış. Bir de otomobil sporuyla ilgilenmiş.
Futbolumuzun Fazıl Safi Köprülü’den sonraki ikinci meşhur gözlüklüsü Garbis Parsehyan. Futbola Bakırköy’ün genç takımında başlayan Parsehyan, daha sonra İstanbulspor’a geçmiş. 1964’te ise sembol isimleri arasına gireceği Taksim’in oyuncusu olmuş. Sol bek oynayan müstesna krampon bu kulüp ile 2 ve 3.Lig deneyimi yaşamış. 1960’lı yılların sonuna dek sahalarda sapları lastikle birbirine bağlı gözlükleriyle arzı endam etmiş. Anlatılan o ki yağmurlu havalarda maçtan önce elmayı yarım kesip camlara sürermiş. Bu sayede camlar su tutmaz görüş açısı kapanmazmış.
Döneminin diğer topçularından farklı bir aksesuarla oynamanın üstesinden gelmiş çoğu zaman ama talihsizlikler de yaşamış. Misal bir Toprakspor maçında rakibi gözlüğünü kasten çekip almış Garbis’in. Bir Adana Demirspor karşılaşmasında ise rakibiyle çarpışınca gözlüğünün sapı yanağına girmiş. Yaşadığı acıya karşın parçayı çıkarttırıp dönmüş oyuna Taksim efsanesi. Bu hadise canını yakmıştır mutlaka ama içini daha acıtan vaka bir Muğlaspor müsabakasında gerçekleşmiş. Zamanın koşulları nedeniyle taraftarın Hristiyan oyunculara tepki gösterebileceğinden çekinen Taksim idarecisi Bogos Manos, hakemlere ayrı stat hoparlörü için ayrı esame listesi vermiş. Jordan ismi Yakup, Artin adı Ahmet olarak anons edilirken yılların Garbis’inin payına Galip düşmüş. Memleketin bu büyük futbol emektarının adının bu şekilde saklanması büyük olasılıkla en büyük mağlubiyet olmuş. 2015’te yitirdik, yaşı sebebiyle ekibindeki adaşlarının hamisi olarak ‘Büyük’ unvanı verilen Ermeni vatandaşımız Parsehyan’ı.
Futbolumuzda Garbis Parsehyan’dan bayrağı devralan isim Erol Akın, Nam-ı diğer ‘Gözlük Erol’. Üstelik bu devir lafın gelişi değil. İki oyuncu arasında ilginç bir ilişki var. Ankara Demirspor, Hacettepe, Lüleburgaz formaları giyen bu futbolcunun iz bıraktığı kulüp ise Eskişehir Demirspor. Futbola başladıktan sonra gözleri hızla bozulan Erol, çözümü gözlük takmakta bulmuş. Ancak dönemin koşullarında kırılmaz cam mümkün değil. İhtiyacı olan malzemeyi Fransa’dan getirtmiş. Fakat bu kez de gelen camları Eskişehir’de kestirememiş. Mecburen rotayı İstanbul’a futbol ve gözlük denilince akla ilk gelen isim Garbis Parsehyan’a çevirmiş. Futbolculuğun yanında sayacılık yapan Garbis, işini gücünü bırakıp özel olarak ilgilenmiş gözlükdaşıyla. Nihayetinde Erol’un sorunu çözülmüş ve gözlüklü topçular zincirine dahil olmuş. Bu yazı vesilesiyle konuşup hatırını sorduğumuz Erol Akın, yağmurlu havalarda tıpkı Garbis gibi elma yönteminden faydalanırmış. O da gözlük saplarını arkadan lastikle bağlarmış. Genellikle şansı yaver gitmiş hatta üç de kafa golü atmış. Fakat bir Karşıyaka maçında yüzüne gelen top camlarını düşürmüş . Buna rağmen gözlüğünü onarıp tekrar oyuna devam etmiş. Bir Balıkesirspor mücadelesinde ise çerçevesi kırılmış.
Hakemler gözlüklü olmasına camlar kırılmaz olduğu için pek ses çıkarmamış lakin bir kez bir tanesi izin vermemiş. Federasyon ile yapılan telefon görüşmesi neticesinde takımdaki yerini almış.
Bir de futbolu bıraktıktan sonra antrenör kursunda ilginç bir olay yaşamış. Kursiyerlere ders veren hakem hocası kurallar gereği futbolun gözlükle oynanamayacağını söyleyince sınıfta doğal olarak gülüşmeler başlamış. Futbolumuzun en ünlü gözlüklülerinden birinin olduğu yerde böyle bir örnek verilmesi talihsiz bir vaka olarak kayıtlara girmiş.
En verimli çağını 1970’lerde geçiren Erol sonrası ‘Gözlük’ ya da ‘Gözlüklü’ lakabı ile anılan bir topçu çıkmadı. Teknolojinin ilerlemesi ve lens çözümünün bulunması görme bozukluğu olan futbolcuların işini çok kolaylaştırdı. Bize de hatıra olarak bu üç gözlüklü kaldı.
Kaynaklar: Alican Küçükcan, Fotospor dergisi, Galatasaray Müzesi, Şişli Taksim nostalji sayfası, Hayat Spor dergisi