Geçen hafta Türkiye’yi 1954 Dünya Kupası’na götüren kahramanlardan Burhan Sargın’ın vefatı nedeniyle bir anma yazısı kaleme almıştım. Ne yazık ki yaprak dökümü bu hafta da devam etti. Futbolumuzun asırlık çınarı, Vefa efsanesi, milli futbolcu Galip Haktanır 102 yaşında aramızdan ayrıldı. Bunun üzerine bu Vefa abidesine veda için klavye başına geçmem kaçınılmazdı.
Galip Haktanır 1921 doğumlu. Kurtuluş Savaşı’nın en küçük gazilerinden. Yıllarca futbol sahalarında onunla birlikte dolanan ‘Kör Galip’ lakabının kaynağı da bu yaralanma. dinyakos.com’da Fethi Aytuna’ya şöyle anlatıyor bebekken İzmir’de başına gelen hadiseyi: “Yunanlılar kaçarken mangalı mermiyle doldurmuşlar. Kırk günlükken annem mama yapmak için mangalı yakmış. Mermiler patlayınca küçük bir parça gözüme isabet ediyor, sinirleri zedeliyor, göz kapağım düşüyor. Oynarken başımı yukarı kaldırarak denge temin ederdim. O zaman göz kapağım yukarı çıkıyordu. Yoksa gözüm görmez olsaydı sağdan gelen toplara nasıl vuracaktım?”
Altı yaşında babasını kaybeden Haktanır, bir yıl sonra İstanbul’a geliyor. Futbolla tanıştığı semt Rami. Sınavına girip başarılı olduğu Darüşşafaka Lisesi’nin spor yaşamında önemli bir yeri var. Burada bir yandan okul takımında futbola devam ederken, bir yandan da atletizm, voleybol ve masa tenisini de ekliyor repertuarına. Galip Haktanır, daha lise talebesiyken Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe takımlarında özel maçlara çıkıyor.
Üç büyüklerin onun lisansını çıkarmak için de girişimleri oluyor ama çeşitli nedenlerle bu gerçekleşmeyince, Darüşşafakalı bir abisinin devreye girmesi ve tahsili için bir miktar tardım karşılığında tercihini yıllarca formasını giyeceği Vefa’dan yana kullanıyor. Yeşil-beyazlılardaki ilk resmi karşılaşmasına 1942’de çıkan ‘Kör Galip’, 1955’e kadar aynı kulüpte geçiriyor futbol yaşantısını. 25 yaşında kaptanlık pazubandını takıyor. Zaman zaman teklifler alsa da gemiyi hiç terk etmiyor.
Galip Haktanır, A Milli Takım’da ilk maçını 1948’de Avusturya’ya karşı oynuyor. Bir kez B Milli Takım’da yer alıyor. Toplamda altı kez milli formayı giyiyor.
Yaşamında futbol dışında iki farklı geçim kaynağı da var Haktanır’ın. Okulun son sınıfındayken sınava girip jimnastik hocası olmuş. Nişantaşı ve Kasımpaşa ortaokullarında uzun süre öğretmenlik yapmış. Bir de mobilya mağazası açmış. Dükkanındaki çırağı ise ilerleyen yıllarda büyük şöhrete kavuşacak olan ses sanatçısı Adnan Şenses.
Futbol edebiyatı konusunda çok verimli olmayan ülkemizde bu değerli futbol insanı ile ilgili bir kitap var: Vefa’nın Galip’i. İletişim Yayınları’nın 2015’te okuyucularla buluşturduğu eser için Galip Haktanır’ın anılarını derleyen isim Fethi Aytuna. Haktanır’ın vefatının ardından onu en iyi tanıyan insanlardan olan Aytuna’ya söz vermeden olmaz. Hemen arıyor ve Galip Haktanır’ın nasıl bir insan olduğunu soruyorum ilk olarak. Bir alıntıyla yanıtlıyor. ‘’ Kişiliğini “Vefa’nın Galip’i” kitabına önsöz yazan Cem Zamur güzel özetliyor bence: “Yıllar önce kendisiyle bir söyleşi yapmak için tanıştığımızda, sanki az önce evdeki bir eksiği almam için bakkala gönderilmiş evin küçük oğlu gibi karşılandığımı anımsıyorum. Bu sıcak duygu aradan geçen zamana rağmen bir nebze olsun eksilmedi. Anlayacağınız, Galip Haktanır’ın bir saat önce tanıştığı birisinin “Galip Abi”si olması boşuna değildir, çünkü o samimiyet çok kısa bir süre içerisinde karşısındakine sirayet eder.”
Aytuna onun nasıl bir futbolcu olduğunu da detaylı biçimde anlatıyor: ‘’O zamanlar futbol, oyuncuların “dubluve” dediği WM sistemiyle oynanıyor. Bu sistemde en çok santrhaf olarak görev yapmış. İki bekin ortasında santrforu tutmakla yükümlü. Ama seyredenlerin söylediğine göre Galip abi zamanının ilerisinde bir futbol oynuyormuş. Sadece tuttuğu adamın peşinden giden kazma futbolculardan değil. Sık sık ileri çıkıp gol de atıyormuş. Ayrıca Baba Hakkı tipinde otoriter bir kaptan. Hakemler de çekiniyor yani. Her maça kazanmak için çıkan, yenilgiyi peşinen kabullenmeyen bir kişiliği var. İlk yıllarında Vefa’nın Fenerbahçe ile oynadığı bir maçın devre arasına berabere giriyorlar. Vefalı futbolcular sevinç içinde böyle bitirsek keşke filan diyorlar. Bu düşünceyi yadırgıyor, niye biz kazanmayalım diyor. Çok iyi bir futbolcu olduğunu şuradan tahmin edebiliriz. Senede ortalama bir milli maçın oynandığı, üstelik milli formanın üç büyüklerin tekelinde olduğu bir devirde, Vefa kulübünün futbolcusu olarak altı kez milli olmak çok önemli bir olay. İstanbulspor, Emniyet vb. takımlardan da milli olan futbolcular var ama birer kere. Dolayısıyla bu önemli bir gösterge.
Peki Galip Haktanır Vefa için ne anlam ifade ediyor? Fethi Aytuna şöyle cevaplıyor: “Bana göre o, Vefa tarihinin en önemli futbolcusu. Vefa daha önce İstanbul liginin “figüran” takımlarından biriyken, o oynamaya başladıktan sonra iddialı bir takım haline geliyor. Hatta 1946-47 sezonunda şampiyonluğu averajla Fener’e kaptırıyor. Kırkların ortasından itibaren spor basınında, günümüz Trabzonspor’una benzer şekilde dördüncü büyük muamelesi görüyor. Hatta zaman zaman dört büyükler diye manşetler var basında.”
Galip Haktanır, Türkiye’de ilk kez 1964’te açılan antrenörlük kursunun öğrencilerden. Bu vesileyle Aytuna’ya onun hocalık yönünü soruyorum. Öncelikle gençleri teşvik eden, onları keşfedip yetiştiren babacan bir hoca olarak tanımlıyor Fethi Aytuna. Ardından da ekliyor: “Geçim derdiyle kendi işinde uğraşmak zorunda olduğundan fazla antrenörlük yapamamış ama Vefa’nın başı ne zaman sıkışsa, ne zaman kötü gidiş sonucu bir antrenörü gönderseler onu çağırmışlar, o da gelmem dememiş. Vefa dışında Eyüp, Süleymaniye ve Beylerbeyi’ni çalıştırmış. Eyüp 1959-60 sezonunda onun antrenörlüğünde İstanbul Mahalli Liginde şampiyon olmuş. Milli Lig’e katılmak için baraj maçları oynanmadan hemen önce 27 Mayıs darbesi olunca ve DP’li kulüp başkanı tutuklanınca, o moral bozukluğuyla Milli Lig’e çıkamamışlar. Eyüp kulübünün geçen yılın dışında, Süper Lig’e en çok yaklaştığı dönem o sezon. Antrenörlük dışında sık sık umumi kaptanlık da yapmış Haktanır Vefa’da.”
Son olarak sözü kendime veriyorum. 2015’te İstanbul’da TFF tarafından düzenlenen Uluslararası Antrenör Gelişim Semineri’nde tanıdım Galip Haktanır’ı. 1951’de yaşamını birleştirdiği Nimet hanım ile gelmişti organizasyona. Hatırlandığı, futbol ailesi ile yeniden buluştuğu için çok mutluydu. Türkiye’nin ilk diplomalı antrenörlerinden biri olması sebebiyle kendisine takdim edilen plaketi büyük bir gururla aldı. Tören bitince de 64 yıllık hayat arkadaşının elini tutarak salondan ayrıldı. Onunla tanıştığım için çok mutlu olduğunu kendisine söyleme fırsatı bulduğum ve bir-iki hatırasını dinleme şansına eriştiğim için kendimi çok şanslı sayıyorum. Hoşça kal Vefa timsali Galip abi…
Kaynaklar: dinyakos.com, Tam Saha dergisi, topraksaha.net, tff.org, Türkspor dergisi, ayaktakileroturanlar.com