Tax Justice Network’ün 2024 Vergi Adaleti Raporu yayınlandı. Hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bu senenin de bilançosunda zarar görünüyor. Kaybın miktarı 492 milyar dolar. Bu rakamın 347.6 milyarının çok uluslu şirketlerin, 144.8 milyarının ise gelir düzeyi yüksek bireylerin uluslararası alanda vergiden kaçınmaları nedeni ile gerçekleştiği kaydedildi. Türkiye özelinde toplam kayıp 1,33 milyar dolar. Bu miktarın 902,3 milyonu çok uluslu şirketlerden, 434,2 milyonu ise bireylerden kaynaklı.
Küresel olarak kurumlar vergisi gelirlerinin azalmasında, OECD üye ülkeleri önemli bir rol oynuyor. Kayıp her 10 doların 6’sından fazlasından bu ülkeler sorumlu. En büyük rolün ise raporda “vergiden kaçınma ekseni” olarak adlandırılan, Birleşik Krallık ve bağımlı bölgeleri, Hollanda, Lüksemburg ve İsviçre’ye ait olduğu belirtiliyor. Bu ülkeler toplu bir şekilde küresel vergi geliri kaybının yüzde 33’ünden sorumlu.
Az gelişmiş ülkelerin kaybı, gelişmiş ülkelerin kaybından 5 kat daha fazla
Vergi geliri kaybından olumsuz yönde etkilenmeyen ülke yok. Miktar olarak en büyük kayıp gelişmiş ülkeler nezdinde yaşanıyor, fakat gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler çok daha fazla etkileniyor. Zira, toplanamayan tutarlar bu ülkelerin bütçelerinin çok daha önemli bir bölümüne tekabül ediyor. Sağlık bütçeleri üzerinden bir kıyaslama yapılacak olunursa, az gelişmiş ülkelerin kaybı, gelişmiş ülkelerin kaybından 5 kat daha fazla.
Bu bilançonun ortaya çıkmasındaki olağan şüpheli ise neredeyse 100 yıldır uluslararası vergi alanındaki çalışma ve kuralların orkestra şefliğini üstlenen OECD. Örgütün uluslararası alanda vergi kaybı ve suçlarını önlemek için izlediği politikalar ve hayata geçirdiği kurallar pek de işe yaramamış görünüyor. Örneğin, 2008 ekonomik krizinden sonra, ABD’de dahil bütün ülkelerin desteği ile geliştirilen bilgi değişimi müessesesi, söylenildiği gibi “bankacılık sırrının sonunu” hazırlayabilmiş değil. Yüksek gelirli bireylerin yabancı ülkelerde bulunan servetlerinin yüzde 63’ünün halihazırda beyan dışı olduğu kaydediliyor.
OECD çatısı altında son 15 senedir yürütülmekte olan dijital ekonominin vergilendirilmesi ve vergi kayıplarının önlenmesi alanındaki çalışmaların ise henüz uluslararası vergi sistemini uzmanların bile zor anlayabileceği bir ölçüde karıştırmanın dışında bir etkisi olmadığı zaten malum. Bu uzun sürecin sonucu olarak hayata geçirilmeye başlanan Sütun 1 ve Sütun 2 (küresel asgari kurumlar vergisi) projelerinin getireceği vergi gelirinin de son derece kısıtlı kalacağı, hatta amaçlanan sonucun tam aksi yönde birtakım etkiler doğurmalarının da kuvvetle muhtemel olduğu farklı uzmanlar tarafından belirtiliyor.
Örneğin, 2023 senesinde St. Gallen Üniversitesi’nde yapılmış bir çalışma, ülkelerin Sütun 2 kapsamında yerel nitelikli asgari kurumlar vergisi uygulamasına geçmeleri halinde, elde edilen toplam uluslararası vergi gelirinin yüzde 89’unun düşük vergili ülkelere, yüzde 9’unun ise gelişmiş ülkelere aktarılacağını belirtiyor. 2024 Vergi Adaleti Raporu da küresel asgari kurumlar vergisi oranı olan yüzde 15’in arzu edildiği gibi bir “taban” değil, adeta bir “tavan” oran haline geldiğinin altını çiziyor ve uluslararası alanda elde edilen toplam vergi gelirinin çoğunun kurumlar vergisi cennetlerine gideceğini belirtiyor.
Yeni işbirliğinin 2025 senesinde başlaması bekleniyor
Hatırı sayılır bir süredir OECD’ye güvenen ülkeler, yaşanan son gelişmeler ile birlikte alternatif çözüm arayışlarına girişti. Birleşmiş Milletler çatısı altında yeni bir uluslararası vergi model anlaşması hazırlanmaya başlanmasına yönelik girişimlerin son aşamasına ulaştığı söylenilebilir. Arzu eden bütün ülkelere masada bir yer verecek bu yeni iş birliğinin 2025 senesinde başlaması bekleniyor. Bu yeni işbirliğine “red” oyu veren 8 ülke, Avusturalya, Birleşik Krallık, Güney Kore, İsrail, Japonya, Kanada, Yeni Zelanda, ve tabii ki ABD oldu. Vergi Adaleti Raporu’nda “the hurtful eight” olarak adlandırılan bu ülkelerin, dünya nüfusunun yüzde 8’ini temsil etmelerine rağmen, küresel vergi kaybının yaklaşık yüzde 50’sine (212 milyar dolar) yol açtıkları belirtiliyor.
Aralarında Avrupa Birliği ülkeleri ve Türkiye’nin de bulunduğu 44 ülke ise Birleşmiş Milletler çatısı altında örgütlenecek yeni iş birliğine ilişkin “çekimser” oy kullanmış durumda. Bu ülkeler dünya nüfusunun yüzde 8,5’ine ev sahipliği yapıyor ve küresel vergi kaybının yaklaşık yüzde 33,7’sinden sorumlular. Avrupa Birliği ülkelerinin 2023’te verdikleri “red” oyundan sonra, Ağustos 2024’te “çekimser” oya geçmeleri umutları güçlendirmiş durumda. Son senelerde Avrupa Birliği’nin çoğu reform önerisinin ABD vetosuna ve dolayısıyla OECD engeline takılmış olması, Birliğin yakın zamanda Birleşmiş Milletler çatısı altındaki iş birliğine yeşil ışık yakabileceği düşüncesini kuvvetlendiriyor.
Yaşanan gelişmeler ışığında Vergi Adaleti Raporu, gerekirse ABD’yi de dışarıda bırakarak, yeni ve eşitlikçi bir uluslararası iş birliği başlatmanın elzem olduğunu belirtiyor. Tıpkı küresel asgari kurumlar vergisinde de olduğu gibi, Avrupa Birliği ülkelerinin vereceği karar düğümü çözecek. Vergi Adaleti Raporundan çıkan sonuç net: Vergi aslında bütün insanların daha uzun, daha sağlıklı ve daha iyi yaşamalarını sağlayabilecek “sosyal süper gücümüz”. Bu süper gücümüzü ya daha eşitlikçi ve gelişmekte olan ülkeleri de destekleyen bir uluslararası vergi sistemi ile adaletli bir şeklide dağıtarak kullanacağız, ya da ABD başta olmak üzere bir avuç ülkenin politikalarının baskın çıktığı ve geri kalan bütün ülkelerin haklarını kısıtlı bir çerçeve içerisinde savunmak zorunda kaldıkları bir uluslararası vergi sistemi ile heba etmeye devam edeceğiz.
Karar basit görünse de daha eşitlikçi bir sistemin kurulma sürecinin uzun ve sancılı olacağı kesin. Farklı bir “çatı”nın farklı sonuçlar doğurabilmesi için, bütün katılımcıların gerekirse bazı noktalarda kendi çıkarlarını arka plana atmayı kabul etmeleri gerekir. Asıl tartışma konusu bunun gerçekten mümkün olup olmadığı.