20 Ağustos, İstanbul
İstanbul’dayım birkaç gündür ve yazmaya bir türlü oturamadım. İnsanın hayatında kontrol edemediği ne çok şey oluyor. İyi ve doğru niyetlerle yola çıktığınız bir durumda bile, hayatın kontrolünün yalnızca sizin elinizde olmaması başınıza bir sürü saçma şeyin gelmesine neden oluyor. Siz de istemeden bir başkasını kötü bir duruma düşürebiliyorsunuz ve bunu telafi etmeniz mümkün olamayabiliyor. Bunun çözümü elbette insanlardan uzaklaşmak, insanlarla iletişimi sıfıra indirmek değil. Ama içimdeki coşkuyu, o coşku ortaya çıktığında hemen harekete geçme isteğini bastırmam gerektiğini çok iyi anlıyorum.
Ben hayatı boyunca durmadan belli projeler düşünen, onları hayata geçirmek için planlar yapan o projeyi hayata geçirmek için zamanı olup olmadığını, koşulların uygun olup olmadığını düşünmeden o coşkunun peşine takılıp giden biriyim. Örneğin iki senedir çıkarmak için söz verdiğim bir dergi sayısını, ki bu sayı benim hayatımı adamaya karar verdiğim klinik felsefe konusunda, bir türlü çıkaramıyorum.
Tezimi yazmam gereken bir zamanda polisiye roman yazmaya başlayıp sonra suçluluk duygusuyla tekrar teze dönüp her ikisinde de gecikmeye neden oluyorum.
Sonra bir bakmışım birkaç yıldır yazdığım ve belli bir felsefi konsept üzerine kurmaya çalıştığım şiirleri, ki bunlar bilinçdışı mırıltılar olarak 10Haber’de her pazar tek tek yayınlanıyor, onu biran evvel yayınlama arzusuna kapılıveriyorum.
Sonra Delirmek Normaldir kitap olsun bari deyip, onun düzeltmelerini yaparken diğer projeleri aksatıyorum.
Bunun ADHD olduğunu uzun zamandır biliyorum ama yine de tam olarak kontrol altına alabildiğimi söyleyemem.
Doğru giden tek şey hastalarımla olan terapiler. Nasıl oluyor bilmiyorum, seanslarda dikkatimin hiç dağılmaması bir yana, hafızam da hala çok sağlam.
Bu durumu Cengiz’le biraz konuşsam iyi olacak. O bu konuda son birkaç yıldır çok yoğun çalışıyor ve belki bana verebileceği birkaç tavsiyesi olacaktır.
Yarın akşam çocuklar ve bir arkadaşımla birlikte Bodrum’a Gündoğan’a gidiyoruz. Yine sevgili Nihan ve Kaan’ın misafiri olarak. Bu sene onları çok suiistimal ettik gibi geliyor bana. Umarım bize tahammülleri yok olmaz. Bir konuşmam olacaktı Bodrum’da, esas plan buydu ama sanırım söyleşinin yapılacağı yerle ilgili bir anlaşmazlık olmuş, iptal olacak. Ama Nihan’ın da elinden hiçbir şey kurtulmaz, bu söyleşinin gerçekleşmesi için bastırıyor, sağ olsun. Oysa ben onun sergisine katkıda bulunabilmek için yapmak istiyordum bu söyleşiyi. Bakalım ne olacak.
Bu arada Nihan‘dan aldığım yeni habere göre ‚Hayatımızı Hangi Değerler Üzerine İnşa Etmeliyiz?‘ başlıklı söyleşimizi iki ayrı yerde yapabileceğimizi öğrendim.
4 Eylülde Soho‘da, 5 Eylülde yine Kadıköy Sinemasında sevgili Aytuğ Akdoğan‘la iki ‚Arınma Gecesi‘ daha organize ediyoruz. Bundan sonra birkaç tane daha yapıp bırakmamız gerekiyor bence. Çünkü böyle bir şeyin çok fazla sayıda yapılmasının dejenerasyona yol açacağını düşünüyorum.
Günlük tutmanın ve bunu bir gazetede yayınlanmanın bizimki gibi bir ülkede ciddi dezavantajları var. Burada yazdığım şeyler elbette benimle ve benim ilgilendiğim şeylerle ilgili. Ama sanırım bazan yakın çevremde şöyle bir şey oluyor; ben en gizli günceme yazacağım şeyleri burada paylaştığım yanılgısı ortaya çıkıyor.
Ayrıca pazar günleri de şiir yayınlıyorum. Bu şiirler son üç senenin içinde felsefi bir temele oturtulmaya çalışarak yazılmış şiirsel metinler. Nedense şiire de şairin günlüğü gözüyle bakılıyor. Sanki şiirin yalnızca duyguyla ve şairin o sırada yaşadığı mutluluk, mutsuzluk acı, keder ve hayal kırıklıklarıyla ilgili olduğu sanılıyor.
Oysa ben şiire uzun süredir Melih Cevdet Anday‘ın tanımıyla yaklaşıyorum. “Şiir yazılmaz, yapılır,” der Melih Cevdet. Bir yapıdır şiir. Bir konu belirlenir. Aynı diğer sanat dallarında olduğu gibi. Bir romanda, bir öyküde olduğu gibi. Ve bir romanda, bir öyküde olduğundan çok daha az kelimeyle, daha yoğun bir düşünce, elbette içinde yine yoğun bir duygunun olduğu bir düşünce aktarılır. Düşünmenin, bir anlatının olmadığı şiir zamanı geçti artık. Bugünün şiiri bir atmosfer yaratan, bir öyküsü olan şiir. Benim görüşüm bu. En azından benim yazmaya çalıştığım şiir bu.
Günün süsü Turgut Uyar‘dan biraz uzunca bir alıntı:
Mutsuzluktan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor.
(…)
Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filan da gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar.
